Jeopolitik: Revizyonlar arasındaki fark

[kontrol edilmemiş revizyon][kontrol edilmemiş revizyon]
İçerik silindi İçerik eklendi
Alperen2514 (mesaj | katkılar)
eksikleri tamamlama ve yeniden sunma.
Alperen2514 (mesaj | katkılar)
Alperen2514 tarafından yapılan 22327754 sayılı değişiklik geri alınıyor.
Etiket: Geri al
8. satır:
 
[[Jaque Attali]]’ye göre, XX’ nci yüzyılın başında dünyada jeopolitik güç merkezleri [[İngiltere]], [[Fransa]], [[Amerika Birleşik Devletleri|ABD]], [[Almanya]] ve [[Rusya]] idi. Oysa XXI’ nci yüzyılın başında, bu güç merkezleri ABD, [[AB]], [[Çin]], Rusya ve [[İslam|İslâm]] dünyası olabilecektir.<ref>https://www.cografyabilimi.gen.tr/turkiyenin-jeopolitigi/</ref>
 
Jeopolitik kavramını biraz açacak olursak ‘jeo’ coğrafya biliminde ‘yer’ kelimesine denktir. Politik kelimesi ise siyasal anlamını taşır. Peki Jeopolitik nedir ? çok derin bir içeriğe sahip olması ile beraber tanımına tam anlamı ile nesnellik getirilmemiş olsa da genel olarak baktığımız da Bir ülkenin coğrafyası ile o ülkenin siyasi durumunu, ekonomik durumunu, sosyal ve kültürel durumunu, askeri durumunu, nüfus durumunu ve coğrafi durumunu, iç ve dış politikasını izlememizde önemli bir faktörü olan bir siyasi bilim diyebiliriz Jeopolitik kelimesini ilk kez Alman Coğrafyacı ‘Rudolf Kjellen’ tarafından kullanıldı. Değinmek istediğim bir diğer husus ise jeopolitik adı altında kullanılan kavramların yanlışlığıdır bir ülkenin *jeopolitik konumundan *değil Ancak Coğrafi konumundan söz edilebilir, Bu kavramların yerli yerinde kullanılması bilimsel literatür açısından büyük bir önem taşımaktadır. Devletlerin uluslararası alanda yürütmüş olduğu siyasete dış politika adı verilir. Bildiğimiz üzere tüm ülkeler aynı politikayı izlemez bunu etkileyen unsurlardan biri olan coğrafya da bunu desteklemekte. Her ülkenin farklı bir dış politikası olduğu gibi politikası da coğrafyası gibi farklıdır, bir ülkenin siyasi politikası o ülkenin coğrafyasında gizlidir demek yerinde olur. Jeopolitik durumlar aynı zaman da birkaç başlık adı altında incelenebilir bunlar; Jeokültür, Jeoekonomi, jeostratejik olarak örneklendirilebilir. Jeokültür coğrafyanın kültürel etkileridir. Jeokültür itibariyle Türklük ve halk kültürü bize neler düşündürüyor? Bilindiği gibi kültür de ekonomi gibi, coğrafya gibi stratejik bir güç olup jeokültür olarak bilinmektedir. Topyekün milli gücü meydana getiren unsurlar arasında kültürel potansiyel bir güç oluşturduğu gibi aidiyeti belirleyici oluşu itibariyle de askeri, ekonomik v.s. güçlerin de merkezlerindedir. Baktığımız da buna örnek olarak Kafkasya da ki soydaşlarımızın Kafkasya içinde yaşadığı olaylar Türkiye’nin de politikasını etkiler. İkinci Dünya Savaşı zamanın da Alman askerinin gücünün mağlup düşmesinin temel sebebi bu gücün, Alman Irkçılığını temsilinden; yani zayıf jeokültür seviyesinden olduğundan anlaşılır. Prof.Dr. Caner Arabacı’nın anlatımı ile de son bir örnek verecek olursak ‘Z. Brzezinski’nin Orta Doğu, Hazar Havzası ve Orta Asya enerji kaynaklarına ve bu kaynakların ulaştırma hatlarını içinde bulunduran coğrafi bölgeyi Avrasya’nın çatışma alanı olarak tanımlaması aslında temelde çok farklı değildir. Dünyaya egemen olabilmek için öncelikle Avrasya’ya ve bu bölgedeki enerji kaynaklarına egemen olmak gerekmektedir. Bu bölge, ’çatışma yayan bölge’dir. Öyleyse öncelikle bu bölgede bazı çatışmalar çıkarılmalı ve kontrol sağlanmalıdır. Bu da jeokültür ile sağlanacaktır’ diyerek Jeoekonomi noktasında değineceğim. Jeoekonomi: yeryüzünde bulunan tüm ülkelerin ekonomik gücü ile coğrafi gücü arasında ki bağlantıyı inceleyen bilim dalıdır aynı zaman da üstünde durduğu bir diğer nokta ise, teknolojinin, sermayenin ve doğal kaynakların bölgesel ve özellikle de küresel ölçekte siyasi yapılar tarafından en verimli ve etkin olarak nasıl bir araya getirileceğini araştırıp en iyi ekonomiyi sağlayabilecek minvali bulmaktır, buna örnek olarak; ilk olarak köprüler ile iki ticaret noktası olan Asya’yı ve Avrupa’yı birbirine bağlayan bir Türkiye Köprüsü, ve buna bir örnek daha olacak Şükrü İnan’ın notlarına yer vermek istiyorum ‘Ortadoğu ve Hazar Bölgesi doğal gaz rezervlerini Avrupa pazarlarına bağlamayı öngören Türkiye-Bulgaristan-Romanya-Macaristan-Avusturya Doğal Gaz Boru Hattı (Nabucco) ile ilk etapta güzergah üzerindeki ülkelerin gaz ihtiyacının karşılanması, takip eden yıllarda ise Avusturya'nın Avrupa'da önemli bir doğal gaz dağıtım noktası olma özelliğinden de faydalanılarak diğer ülkelerin gaz taleplerindeki gelişmelere göre Batı Avrupa’ya ulaşılması amaçlanmaktadır. Yaklaşık uzunluğunun 3.300 km, kapasitesinin ise 25,5 – 31 milyar m3/yıl olması, 2012 yılında ilk kapasite ile devreye alınması planlanmaktadır ‘ bu da jeoekonomi ile jeokültürü kapsadığını ön gördüğüm bir açıklamaydı. Ve son olarak jeostrateji durumuna tanımlama yapacak olursak ülkenin coğrafi konumunun gerek askeri gerek siyasi etkilerini inceler kısacası stratejiye dair ülke ile bağlantılı her durumu kapsar nitelikte dış politikalar dahiliyetinde bunu da örneklendirecek olursam 1. Dünya Savaşı zamanında Osmanlı tarafsızlığını ilan ederek boğazları kapattı, da I.İnönü’nün Rusya ile Moskova Antlaşması imzalaması içinde ki bir madde de eğer Türklere karşı bir saldırı olursa Rusların Türklere asker göndereceği, Ruslara olursa da Türklerin boğazları kapatması maddesinden söz edebiliriz. Jeopolitik durumlar değişebilen ve değişemeyen unsurlar olarak aynı zaman da ikiye ayrılıyor örneğin nicel olanlarda coğrafi konum,(Türkiye’nin orta kuşak ülkesi olması gibi),Türkiye’nin yarım ada ülkesi olması, bu, da coğrafi şekile örnek olur, coğrafi bütünlük, ulaşım yolları, su varlığı gibi, gibi. değişebilenlere baktığımız da ise; bir ülkenin ekonomik yapısını örneğin kurtuluş savaşının ilk zamanların da devletçilik politikası izlenirken artık özelleştirme ve liberal bir politika izleyen bir Türkiye, bunun yanı sıra ülkenin askeri yapısı, bilim ve tekniği; o ülkenin teknoloji alanında ve silahlandırma alanın da ilerlemesini kapsamakta, sosyokültürel özellikler yine aynı şekilde ve son olarak politik değerlerden söz edebiliriz.
Uluslararası politikanın tarihi, büyük devletlerin tarihinden geçer olarak düşünen Waltz, bir sistemde tüm devletlerin ve firmaların kaderlerinin küçüklerden çok büyük devletlerin eylemleri tarafından belirlendiğini ifade etmektedir. (Waltz 1990:120) İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra başlayan iki kutuplu uluslararası sisteminin sona ermesi, Waltz'ın işaret ettiği gibi Soğuk Savaşın en azından askeri alanda süper bir gücü olan Sovyetler Birliği'nin çökmesi ile yerini tam netleşmemiş olan belirsiz bir uluslararası düzene bıraktı. Soğuk Savaşın sonra ermesi ile Orta Avrupa'dan başlayarak Balkanlar ve Ortadoğu üzerinden Kore'ye kadar uzanan Rimland kuşağı üzerinde ideolojik, ekonomik, kültürel ve territorial değişimler ve dönüşümler yaşandı. Orta Avrupa'nın sosyalist rejimleri yerlerini demokratik rejimlere, sosyalist merkezi planlamacı ekonomileri ise serbest piyasa ekonomisine bıraktı. Balkanlar'da Yugoslavya sancılı ve binlerce insanın canına mal olan bir dağılma süreci yaşadı. Mackinder'in ifadesiyle Asya derinliğini oluşturan pivot bölgeyi güneyden çevreleyen rimland kuşağının kuzeyinde Sovyetlerin dağılması ile bağımsız devletler oluştu. Soğuk Savaş döneminde iki blok arasındaki ideolojik rejim çatışmalarına sahne olan Latin Amerika'nın ve Afrika'nın dünya siyasetinin gündeminden savrulduğu ve jeopolitik Rimland kuşağı üzerindeki siyasi, ekonomik, kültürel değişim ve etnik çatışmaların uluslararası siyasetin dikkatini çekecek şekilde merkezi bir konuma oturduğu yeni bir dönem başladı. Soğuk Savaşın bitmesi ile başlayan bu belirsizlikler döneminde uluslararası sistemin 21. Yüzyılda nası1l şekilleneceği üzerinde değişik teoriler üretildi. Irak'ın Ağustos 1990'da Kuveyt'i işgali sonrası, Irak'a karşı müdahale esnasında ABD Başkanı Bush, 13 Nisan 1991'de Kongre'de yaptığı konuşmada sona eren Soğuk Savaş sonrasında çatışmaların barışçıl bir şekilde çözülebileceği, tehditler karşısında dayanışmacı, tüm halkların eşit muamele göreceği ve silahların azaltılarak kontrol edileceği Yeni Dünya Düzeni'nden bahsediyordu. (Europa-Archiv. Folge 9/1992:D 327) Fukuyama, liberal kapitalist sistemin zaferi ile tarihin sonu tezini savunurken, Huntington, rimland kuşağının güney kanadında Batı medeniyetine karşı potansiyel bir meydan okumadan, medeniyetler çatışmasından ve 21. yüzyıl dünya politikasının medeniyetler ekseninde yeniden yapılanacağını savunuyordu. (Huntington 1997)
Hans-Peter Schwarz, 20. Yüzyılın sonunda oluşan Yeni Dünya politikasının 1914 öncesine dönüşü olup olmadığını sorgularken, (Schwarz 1995:15) Kissenger milletleri aklıselime davet ettiği kitabında Amerika'nın “yabancı sulara dalmadan”, yani 21. Yüzyıla girmeden önce, Woodrow Wilson döneminin gelecek “Amerikan yüzyılı” açısından araştırılmasının ABD'nin kendisi için iyi olacağının öğüdünü vermekte. (Kissenger 1994:900) Brzezinski ise ABD'nin 21. Yüzyılda ekonomik ve siyasi küresel üstünlüğünü sürdürebilmenin jeostratejik gereklerini kavramlaştırdı. ABD'nin küresel üstünlüğü jeopolitik rimland kuşağı üzerindeki Avrasya Satranç tahtasında, yani Ortadoğu ve Orta Asya'da gerçekleştirecek operasyonlarla, bölgede bir taraftan ABD ve Batı'ya potansiyel olarak meydan okuyabilecek ve jeostratejik kaymalara neden olabilecek jeopolitik kilit ülkeleri tespit ederek bu ülkeleri a) devre dışı bırakmak, b) birlikte karar vermek veya c) kontrol etmek amacıyla ABD'nin siyasi ve ekonomik alanlardaki küresel üstünlüğünü kavramlaştıracak stratejileri geliştirmeyi önermekteydi. (Brzezinski 1998:39) 11 Eylül 2001 terör saldırılarının arkasından ABD'nin saldırıların müsebbibi olarak gördüğü ElKaide terör örgütünün yuvası olarak gördüğü Afganistan'daki Taliban rejimini 2001'de devirmesi, 2003 yılında da Irak'ı işgali, Brzezinski'nin vurguladığı ABD'nin Avrasya stratejisinin, - ABD'nin “eşsiz küresel gücünün kısa vadeli korunması ve bunun uzun vadede kurumlaştırılmış küresel işbirliğine dönüştürülmesi”- ( Brzezinski:1998:39) stratejisinin uygulanmasından başka bir şey değildi. 11 Eylül'den sonra farklı zamanlarda oluşan teorik kavramların siyasi, askeri ve ekonomik parametreleri ortak bir strateji için kullanılmaya başlandı. Bu kavramlar yeni bir uluslararası düzenin temel paratmetrelerini oluşturması beklenen küreselleşme, jeopolitik ve güvenlik kavramlarıdır. Küreselleşme, malın, ticaretin, hizmetin ve düşüncenin ulus devletlerin sınırlarını aşındıracak şekilde dünyanın her tarafına gidebilme özgürlüğünü savunmaktadır. Küreselleşme, bir yönüyle evrensel insan hakları ve demokrasi taleplerini ön plana çıkartırken, diğer taraftan ABD'nin öncülüğündeki Batı'nın ekonomik, siyasi, kültürel üstünlüğünün tartışmasız ve mutlak bir biçimde devam etmesi için neorealist ve jeopolitik temelde stratejileri önermektedir. Bu bağlamda plüralist temeller üzerinde inşa edilen küreselleşmenin savunucuları, Batı'nın ekonomik refahının ve siyasal üstünlüğünün devam için enerji kaynaklarının ve bu kaynakların Batı'ya giden güzergâhının güvenliğinin sağlanması için genel anlamda Batı özellikle ABD yönetimi unilateralist siyasi ve askeri tedbirleri almaktan çekinmemektedirler.(Hippler 2003:16) Bu haliyle güvenlik kavramının işlevsel alanı genişletilerek, ekonomik kıt kaynakların dağılımı ve bu kaynakların kontrolünün ele geçirilerek Batı'nın ekonomisini tehdit eden bir araca dönüştürülmesi tehlikesine karşı Batı'nın tarihsel süreç için ürettiği bütün değerleri “ötekine” karşı korumanın merkezine yerleştirildiği görülmektedir. Uluslararası Sistem, Düzen ve Jeopolitika: Kavramsal Çerçeve Kavram olarak sistem, birçok elementin ve ilişkilerin birbirleri ile bağımlılığını ifade etmektedir. Yani sistem kavramı bir bütün olarak sisteme ait parçaların birbirlerine bağlı oldukları anlayışından yola çıkmaktadır. Sistemin elementlerinde/parçalarında gerçekleşen değişim ve dönüşümler, sistemin diğer öğelerini de dolaylı veya dolaysız olarak etkilemekte ve bu şekilde bir sistemin tüm konumunun değişmesine neden olmaktadır. Sistem değişimlerini, sistemi muhafaza eden veya sistemin dengede tutulmasını sağlayan prensiplerin belirlediği yapılar takip etmektedir. Bu bağlamda dikkat çekici olan husus, (sistemin) merkezini sabit tutabilmek için çevresel faktörlerin manipüle edilmesi yoluna gidilmesidir. (Heinritz ve diğerleri 1994:661)
Sistem kavramında genel olarak kabul edilen olgu, sosyal ve politik sistemlerin varlıklarını güven altına almak için belirli yapısal özellikleri ortaya koymalarıdır. (Weihe: 1991:686) Uluslararası sistem de, birden fazla devletin kendi aralarında ilişkilerin olması ve bütünün bir parçası kanaatini uyandıracak bir şekilde diğer devletlerin kararlarını etkileyebileceği bir ortamın oluşması ile meydana gelir. Bu haliyle a) güç dengeleri nasıl olursa olsun devletlerarasında bir ilişki biçimi: b) etkinlik derecesi hangi oranda olursa olsun devletlerin karşılıklı olarak etkileşimini; c) her devletin bir bütünün parçasıymış gibi hareket etmesi, uluslararası sistemin temel nitelikleri olarak ortaya çıkmaktadır. (Bull 1987:32) Parsons, sosyolojik çerçeve içinde düzen ve sistemi iç içe geçen birbirinin şartı olan olgular olarak görmektedir. Bu bağlamda düzen belli bir eylem alanı içinde - ister bireyler isterse kolektif yapılar olsun - işleyen ve üzerinde normatif kontrolün var olduğu birimler olarak tanımlanmaktadır. Düzenin varlığı, bir taraftan birimlerin eylemleriyle bir bütün olarak sistemin asgari istikrarını birleştirerek sağlayacak şekilde, diğer taraftan en azından belirli konularda ortak eylemelerin gerektirdiği belirli durumlar için bir temel hareket noktası oluşturacak şekilde ortaya çıkan olgulara işaret etmektedir. Dikkati çeken bir diğer husus ise bu temel normatif unsurların sosyal bir sistemin istenilen tipolojinin en genel anlayýþ düzlemini oluşturan “değer kavramı” olarak görülebileceğidir . (Parsons 1990:100) Sosyal bir sistemin normatif bileşenleri kültürel sistemin parçaları olarak da ifade edilmekte ve bu kültürel değerler kurumsallaştığı oranda da sosyal sistemin bölümlerini oluşturmaktadır. Kurumsallaşma ise birbirleri ile aynı değer düzleminde bulunan kültürel elementlerin çıkarları için çalışan birimlerin birbirleri ile uyum sağladıkları bir modeli ifade etmektedir. Bunun yanında sosyal bir sistemin normatif elementleri olduğu kadar normatif olmayan unsurlarının da varlığı söz konusudur. Genel anlamda anormatif unsurlar için kullanılan kavram Parsons'un ifadesiyle yine çıkarlardır. Ve bu çıkar kavramının alt değerleri olarak politik ve ekonomik çıkarlar en temel unsurlar olarak belirtilmektedir. Bu çerçevede düzen,“çıkarlar arasındaki düzen” olarak Parsons tarafından tanımlanmaktadır.
<ref>Dumlupınar Üniversitesi, Sosyal Bilimler Dergisi, Sn. Muhittin DEMİRAY, Sn. İsmail Hakkı İŞCAN</ref>
== Ayrıca bakınız ==
* [[Arabölge]]
"https://tr.wikipedia.org/wiki/Jeopolitik" sayfasından alınmıştır