Gayrimüslim: Revizyonlar arasındaki fark

[kontrol edilmiş revizyon][kontrol edilmiş revizyon]
İçerik silindi İçerik eklendi
İçerik genişletildi
1. satır:
'''Gayrimüslim''', İslam hukuku ve dünya görüşünde [[Müslüman]] olmayan tanımlamak için kullanılan terim. İslam esasıyla yönetilen devletlerin idaresi altında yaşayan ve İslam'dan başka bir inanca sahip kişi ve topluluklar ayrıca [[zimmî]] olarak sınıflanmaktadır.
{{Çoklu sorun|
{{Kaynaksız|tarih=Mayıs 2009‎}}
{{Taraflı|Mayıs 2009‎}}
{{Yanlış}}
}}
'''Gayrimüslim''' ([[Osmanlı Türkçesi]]: غيرالمسلم), "[[Müslüman]] olmayan" demektir. [[Osmanlı İmparatorluğu|Osmanlı Devleti]] ve [[Türkiye|Türkiye Cumhuriyeti]] vatandaşı olan [[Hristiyanlık|Hristiyan]] ve [[Yahudiler|Yahudi]] gibi Müslüman olmayan halkları belirtmek için kullanılır.
 
== Ortaya çıkışı ==
== Eski Osmanlı düzeninde gayrimüslimler ==
Gayrimüslimlerin İslâm hukuku içindeki yerini tespit etmek ve önemini belirtmek, kuruluşundan yıkılışına kadar örfi ve şeri hükümler ile yönetilmiş [[Osmanlı İmparatorluğu]]'nun meselelerini anlatmak açısından önemlidir. İmparatorluğu meydana getiren [[Millet (Osmanlı İmparatorluğu)|millet]]ler içinde Müslüman olmayanların sayısı milyonların üstüne çıkmaktadır.
Osmanlı Devletinin geleneksel düzeninde gayrimüslim toplulukları ''millet-i mahkûme'' (egemenlik altına alınan millet) veya ''[[zimmî]]'' (zimmet altında bulunan) olarak adlandırılırdı. Fetih sonucunda İslam egemenliği altına giren bu toplumların askerlik yapması ve kamu yönetimine katılması (birtakım marjinal istisnalarla) yasaktı. Buna karşılık belirli sınırlar içinde kalmak şartıyla inanç ve ibadet özgürlükleri devlet tarafından güvence altına alınır, can ve mal güvenlikleri korunurdu. Sadece gayrimüslimlerin ödediği iki İslami vergi olan [[haraç]] ve [[cizye]], Osmanlı maliyesinin en önemli gelir kaynakları arasında idi.
 
İslâm'daki hukuk biliminin adı olan [[fıkıh]]ın kelime anlamı "bilgi, anlayış inceliği" demektir. Fıkıh bütün yönleriyle İslâm'a özgün değildir. İslâm'ın doğuşu ile ortaya çıkmış ve zamanla genişleyerek gelişmiştir. Ancak bu genişleme ve gelişme sırasında [[Talmud]], [[Roma hukuku|Roma]], [[Bizans hukuku|Bizans]] ve Sasani hukuklarından yerli örf ve geleneklerin geniş ölçüde etkilenmiştir. Kuşkusuz fıkhın diğer yabancı hukuklar üzerinde etkisi olmuştur. Bu özellikle de İslâm hâkimiyetinin yayıldığı bölgelerde belirgindir. [[Melkit Rum Ortodoks Kilisesi|Melkit]], [[Mârûnî Kilisesi|Mârûnî-Süryani]] kiliseleri hukuk bakımından hemen hemen hiçbir yenilik ortaya koymamışlar ve fıkıhtan faydalanmışlardı. Hatta bu etkiden [[Etiyopya Ortodoks Tevhîdî Kilisesi|Mısır-Habeş]] kilisesi de kendini kurtaramamış olup Mısır Hristiyanlarının İslâm vakıf sistemini örnek alarak kiliseleri için vakıflar kurdukları bile görülür.
[[Millet sistemi]] uyarınca gayrimüslim Osmanlı tebaası [[Rum]], [[Ermeniler|Ermeni]] ve [[Yahudiler|Yahudi]] olmak üzere üç millet (''milel-i selase'') altında örgütlenmişti. Her üç millet dini liderleri tarafından temsil edilir ve yönetilirdi. Sırplar, Bulgarlar, Süryaniler gibi çeşitli alt gruplar bu üç millet içerisinde yer alırdı. Mesela [[Sırplar]] ve [[Bulgarlar]] "Rum", [[Süryaniler]] ise "Ermeni" sayılırdı.
 
İslam hukukuna göre dünyadaki insanlar Müslümanlar ve gayrimüslimler olmak üzere iki kısımdır. Gayrimüslimler de [[Şirk|müşrik]]ler ve [[ehl-i kitap]]lar olarak ayrılmaktadır. [[Muhammed]]’in son ve en önemli anlaşması [[Necran]]’da yerleşik [[Putperestlik|putperest]], [[Yahudilik|Yahudi]] ve [[Hristiyanlık|Hristiyan]]larla yaptığı anlaşmadır. Anlaşma Necranlılara [[İslam devleti]]ne karşı birtakım [[Cizye|maddi sorumluluklar]] yükleyip askerlik ve memurluktan men ediyor; buna karşın mal, mülk, ibadet ve kişisel özgürlükleri devletçe güvence altına alınıyordu. Böylece Müslüman idare ve gayrimüslim halk arasında zimmet bağı kurulmuştur. İslâm egemenliğinde bulunan Müslüman olmayan halkın hukuki ve toplumsal durumları bu esaslar çerçevesinde oluştu. Daha sonraki dönemlerde ortaya çıkan farklılık, imamların görüş ayrılığından ileri gelmiştir. Ancak bunlar da yine esasta birleşmektedirler.
== Tanzimat'tan sonra gayrimüslimler ==
[[1839]]'da ilan edilen [[Tanzimat Fermanı]] Osmanlı yönetim felsefesine önemli değişiklikler getirdi. Bu fermanla müslim ve gayrimüslimlerin vatandaşlık hak ve ödevleri bakımından eşit olduğu ilan edildi. Ancak eşitlik ilkesi pratikte belli bir ölçünün ötesinde hayata geçirilemedi.
 
Zimmet, [[cihat]]ın bir sonucudur. Cihat ise [[dârülharp]] ve [[dârülislam]]la ilgilidir. Fıkha göre dünyada iki kısım toprak vardır. Birincisi dârülharp yani İslâm egemenliğinde olmayan ülkeler, ikincisi dârülislam yani İslâm egemenliğinde olan ülkelerdir. Eğer İslâm ordusu bir müşrik ülkesine gitmişse, onlara yalnız Müslüman olmaları önerilir. Müşrikler için zimmet durumu olamaz. Bunlar ya Müslüman olmak ya da savaşmaktan birini tercih etmek zorundadırlar. Müşriklere bundan başka bir hak tanınmamıştır.
[[1856]]'da ilan edilen [[Islahat Fermanı]] ile eşitlik ilkesi bir adım daha ileri götürüldü. Gayrimüslimler bu tarihten sonra ilk kez devlet yönetiminin çeşitli kademelerinde görev aldılar. [[1858]]'de ilk kez bir Hristiyan vezir ([[paşa]]) rütbesine yükseltildi. [[1867]]'den sonra bazı kabinelerde gayrimüslim bakanlar yer aldı. [[1878]]'de Hariciye Nezareti (Dışişleri Bakanlığı) görevine atanan [[Aleksandros Karatodori]] Paşa bu göreve getirilen ilk gayrimüslim oldu. Osmanlı Ordusunda ise gayrimüslimler daha çok tıbbiye ve istihkâm gibi, muharip olmayan sınıflarda görevlendirildiler. Liva (tuğgeneral) rütbesine kadar yükseldiler.
 
Müslümanların da [[zimmî]]lere karşı yapmakla yükümlü bulundukları bazı görevleri vardır. Zimmîlere düşmanlık yapmamak, zimmîye herhangi bir zarar verirse derhal ödemek ve dışarıdan gelecek her türlü saldırıya karşı zimmîyi korumak Müslümanların zimmîlere karşı olan görevlerindendir. Zimmetin süresi yoktur, süreklidir. Bu durum yalnız kişiyi değil, ailesini de içine alır. Zimmî, zimmîlik şartlarını yerine getirmediği zaman zimmet durumu kalkar. Zimmet durumunu kaldıran şartlar konusunda imamlar çeşitli görüşler ileri sürmüşlerdir. [[Hanbelîlik|Hanbelî]] ve [[Mâlikîlik|Mâlikî]] fıkıhlarına göre zimmetin kalkmasını gerektiren şartlar şunlardır:
Gayrimüslimler ilk kez [[1912]] [[Balkan Savaşı]]'nda kitlesel olarak askere alındılar ve [[Osmanlı İmparatorluğu|Osmanlı]] Ordusunda er, erbaş, assubay ve küçük rütbeli subay olarak hizmet verdiler. [[Çanakkale Savaşı]] başta olmak üzere [[I. Dünya Savaşı]]'nın birçok cephesinde Osmanlı/Türk ordusu safında savaşmış ve kayıplar vermişlerdir.{{olgu}}
#Zimmî dârülharbe gidip Müslümanlara karşı savaşırsa
#İslâm'ın kanunlarını ve mahkemelerini kabul etmezse
#Cizye vermeyi reddederse
#Bir Müslüman'ı dininden döndürürse
#Müslümanların düşmanlarına yardım ederse
#Bilerek ve isteyerek bir Müslüman'ı öldürürse
#[[Allah]]'a, [[Kur'an]]’a ve Muhammed ile İslâm dinine hakaret ederse
#Bir Müslüman kadın ile zina yapar veya evlenirse
#Soygunculuk ve eşkıyalık yaparsa
 
[[Hanefîlik|Hanefî]] fıkhına göre bu şartlardan sadece birincisi gerçekleşse zimmet kalkar. [[Şâfiîlik|Şâfiî]] fıkhı ise zimmetin kalkması için ilk üç şartın gerçekleşmesi gerektiği görüşündedir.
== Cumhuriyet döneminde gayrimüslimler ==
Cumhuriyet yönetimi bir yandan din ayrımı yapmaksızın tüm vatandaşların hak ve ödevler bakımından eşitliğini ilan ederken, bir yandan da [[Lozan Barış Antlaşması]] uyarınca [[azınlık]] (''ekalliyet'') adı verilen yeni bir hukuki statü yarattı. Azınlık statüsü gayrimüslim toplululuklar içinde sadece [[Rumlar]], [[Yahudiler]] ve [[Ermeniler]] için devam etmektedir. Fakat gayrimüslim olan [[Süryaniler]] azınlık statüsünde bulunmamaktadır ve diğer [[Türkler|Türk]] olmayan [[Müslüman]] halklar gibi Türk sayılmıştır.
 
Zimmîleri Müslümanlardan ayırt etmek için de birtakım kurallar koyulmul olup bu hususlar şunlardır:
Azınlıklara uluslararası hukukun güvencesi altında bazı ayrıcalıklar tanındı; buna karşılık bazı vatandaşlık hakları kısıtlandı.
#Zimmîi Müslümanlardan farklı elbise giyecek
#Zimmîlerin oturdukları binalar Müslümanlarınkinden yüksek olmayacak
#Çan çalınmayacak ve yüksek sesle ibadet edilmeyecek
#Genel yerlerde şarap içilmeyecek, haç ve domuz gösterilmeyecek
#Ölüler gizli olarak gömülecek ve arkasından ağlanmayacak
#Ata binilmeyecek
#Zimmîlerin saç biçimleri ve isimleri Müslümanlarınkine benzemeyecek
#Zimmî silah taşımayacak ve kullanmayacak
#Süslü olmayan kemerler takabilecek
#Binek hayvanlarında eyer kullanılmayacak
 
== Osmanlı öncesi durum ==
[[1923]] yılında Türkiye'de yaşayan 1,5 milyon dolayında gayrimüslimin büyük çoğunluğu 1923-30 yılları arasında zorunlu göçe tabi tutularak yurt dışına çıkarıldı{{Kaynak belirt}}. Kalanların bir bölümü de [[1964]]'te sınır dışı edildi{{Kaynak belirt}}.
[[Anadolu Selçuklu Devleti]] en parlak devrini yaşarken önce [[Büyük Selçuklu İmparatorluğu]], daha sonra [[Kirman Selçukluları|Kirman]], [[Suriye Selçukluları|Suriye]] ve [[Irak Selçukluları|Irak Selçuklu]] devletleri ortadan kalkmış ve bu bölgelerde yaşayan yarı göçebe [[Türkiye Türkmenleri|Türkmenler]]in bir kısmı daha [[Anadolu]]’ya gelmişlerdi. Bunun sonucunda Anadolu Türkleşmiş ve Hristiyanlar azınlık durumuna düşmüşlerdir. Anadolu’da yerli halkların azınlık durumuna düşmesinin tek sebebi Türklerin Anadolu'ya göç etmeleri değildir. Türklerin 300 yıl boyunca Anadolu'ya gelip yerleşmelerine karşılık yerli halk yurdunu terk ederek [[İstanbul]] ve [[Balkanlar]]a doğru çekilmiştir. Yerli halkın Anadolu’yu terk etmesinin sebebi de yine sadece Türk göçleri değildir. Daha önce başlayan ve yüzyıllarca süren [[Arap-Bizans savaşları|Arap-Bizans mücadeleleri]] özellikle Doğu ve Güney Anadolu’da asayiş bırakmamış, ekonomik yaşam hemen hemen çökmüştür. Abbâsî-Bizans sınırını oluşturan ve [[Tarsus]]’dan [[Malatya]]’ya kadar çizilen bir çizgi üzerinde bulunan şehir ve köyler en çok zarar gören bölgelerden biri olmuştur. Aynı zamanda Arap-Bizans mücadelesi, Anadolu’nun Hristiyan halkını sosyal ve psikolojik bakımdan hazırlamıştır. Yani Anadolu’nun Hristiyan halkı İslâm dünyasıyla, Türklerle karşılaşmalarından daha önce ilişkide bulunmuş ve Türkler Anadolu'ya geldikleri zaman yerli halk İslam ve Müslüman kavramlarına yabancı kalmamışlardır. Diğer taraftan Bizans İmparatorluğu'nda Müslüman olmayan Türklerin varlığı ve Abbâsî ordularında hizmet gören Türklerin çok sayıda oluşu ve bunların [[sugur]] denilen Abbâsî-Bizans sınır bölgelerinde oturuşu, bu yabancı kalmayışı Türklük bakımından da hazırlanmıştır.
 
Anadolu’nun ilk fethi sıralarında Türklerle Hristiyanların ilişkileri pek dostça olmamıştır. Ancak Türkler Anadolu’ya kesin olarak yerleştikten sonra iki halk arasında dostça ilişkiler başlamıştır. Buna mukabil Türkler, Ortodoks rahiplerle de anlaşarak Anadolu'ya Türkmenleri yerleştirmişlerdir. Türkler, Anadolu'da Müslüman olmayan halklardan ilk kez [[Süryaniler]]le dostluk kurmuşlardır. Çünkü Anadolu fethedilirken Süryaniler Bizans egemenliği altındaydı. Bu kez Türk egemenliği altına girmek pek bir şey değiştirmeyecekti. Her ne kadar Bizanslılarla Süryaniler aynı din ve mezhepten idiyseler de arada yine bazı dinî anlaşmazlıkları vardı. "[[İsa]]'daki cevherler" meselesi en belirgin anlaşmazlıklardan biriydi. Bu yüzden Bizans tarafından Ermeni, Süryani, Mârûnî, Nastûrî ve Keldânilere sürekli olarak baskı yapılmıştı. Özellikle [[Birinci Haçlı Seferi]]'nden sonra kurulan Latin prenslikleri mezhep ayrılığı yüzünden yerli Ortodoks halka kötü davranmış, ayrıca [[Katolik Kilisesi|Katolikliğin]] yayılması üzerine Anadolu’nun Hristiyan halkı birbiriyle yeni bir mücadeleye de başlamıştı. 1204'te [[Konstantinopolis Kuşatması (1204)|İstanbul’un Latinler eline geçmesi]] Anadolu halkının ezilmesini son sınırına çıkardı. Bir taraftan Katoliklerle [[Ortodoks Hristiyanlık|Ortodokslar]] arasında mezhep ayrılığı kavgaları, diğer taraftan Ortodokslar arasında mezhep içi kavgalar Anadolu Hristiyan halkının manevi yapısının çökmesine yol açtı. Süryanilerin Bizans egemenliğine karşı Türk yönetimini tercih etmeleri bu sebeplerledir. Ayrıca [[Süryani Ortodoks Kilisesi|Süryani Ortodoks Patriği]] [[I. Mihail (Süryani Ortodoks patriği)|I. Mihail]]’in "Türkler, şerir ve rafızî Rumlar gibi kimsenin dinine ve inancına karışmıyor, hiçbir baskı ve zulüm düşünmüyorlardı." kaydı durumu açıklamaktadır.
Günümüzde azınlıklara yönelik ayrımcı uygulamalar bazı alanda yumuşamış veya kalkmıştır{{Kaynak belirt}}. Bazı [[Yargıtay]] kararlarında gayrimüslim TC vatandaşları "yabancı" olarak sınıflandırılarak mülk edinme ve örgütlenme haklarına sınırlamalar getirilmiştir{{Kaynak belirt}}.
 
Anadolu Selçuklularında özellikle [[Rum]] halk, her fırsatta ayaklanma ve yağma hareketlerinde bulunmuştur. Bu tür olaylar [[Bizans İmparatorluğu]], [[Trabzon İmparatorluğu]] ve [[Kıbrıs Krallığı]] tarafından desteklenmiştir. Diğer Müslüman olmayan halklara nazaran Rumların daha çok ayaklanma ve karışıklık çıkarmalarının ana nedeni de bu olsa gerektir. Anadolu Selçuklu Devleti'nin Müslüman olsun olmasın bütün halka eşit davranması bu tür olayların zamanla azalmasına yol açmıştır. Her ne kadar bu durumun aksini gösteren olaylar olmuşsa da bu yalnız Müslüman olmayan halka karşı yapılmamış, devletin zayıf ve karışık zamanlarında bütün halk aynı sıkıntıyı çekmiştir.
== Ayrıca bakınız ==
* [[Azınlık]]
 
== Osmanlı döneminde gayrimüslimler ==
{{Siyaset-taslak}}
=== Mezhepsel ve etnik dağılım ===
{{Etnik grup-taslak}}
İslâm hukuku, imamların farklı görüşleri olmakla birlikte, dört din mensubunu genellikle ehl-i kitap saymıştır. Bunlar Hristiyanlar, Yahudiler, [[Zerdüştçülük|Zerdüştçüler]] ve [[Sâbiîlik|Sâbiîler]]’dir. Yine İslâm hukuku hükümlerine göre ehl-i kitap olanlar bir Müslüman ülkede yaşarlarsa varlıkları ve güvenlikleri İslâm devletinin sorumluluğu altında olacağından bunlara ehl-i zimmet veya kısaca zimmî denir. Osmanlı topraklarında yaşayan gayrimüslimler de bu statü içinde bulunanlardır. Bu dört grup din mensubundan Zerdüştçüler Osmanlı toprakları içerisinde hiç olmamış, Sâbiîler ise yok denecek kadar az bulunmuştur. Geri kalan iki gruptan sayıca en kalabalık olanları Hristiyanlardır. Yahudiler sayıca Hristiyanlardan az olmakla birlikte ekonomik bakımdan ülke içindeki etkileri oldukça büyüktür. Osmanlı İmparatorluğu'nda yaşamış olan gayrimüslimler için din, mezhep ve etnik durum bakımından şöyle bir tasnif yapılabilir:
 
{| class="wikitable" style="text-align: center"
|-
!colspan=2|Hristiyanlar
!rowspan=2 width="75"|Yahudiler
!rowspan=2 width="75"|Sâbiîler
|-
!Katolikler
!Katolik olmayanlar
|-
|[[Latin Kilisesi|Latinler]]
|[[Ortodoks Hristiyanlık|Ortodokslar]]
|[[Rabbânîler]]
|[[Sâbiîlik|Sâbiîler]]
|-
|[[Ermeni Katolik Kilisesi|Katolik Ermeniler]]
|[[Ermeni Apostolik Kilisesi|Gregoryenler]]
|[[Karaim|Karaîler]]
|
|-
|[[Gürcü Katolik Kilisesi|Katolik Gürcüler]]
|Yakubî-Süryaniler
|[[Sâmirîler]]
|
|-
|[[Süryani Katolik Kilisesi|Katolik Süryaniler]]
|[[Melkit Rum Ortodoks Kilisesi|Melkitler]]
|
|
|-
|[[Keldani Katolik Kilisesi|Keldani]]
|Mandeîler
|
|
|-
|[[Kıptî Katolik Kilisesi|Kıptîler]]
|
|
|
|-
|[[Rum Katolik Kilisesi|Rumlar]]
|
|
|
|}
 
Etnik bakımdan ise [[Rum|Rumlar]], [[Yunanlar]], [[Bulgarlar]], [[Slavlar]], [[Arnavutlar]], [[Rumenler]], [[Gagavuzlar]], [[Macarlar]], [[Polonyalılar|Lehler]], [[Çingeneler]], [[Ermeniler]], [[Gürcüler]], [[Süryaniler]], [[Keldaniler]], [[Araplar]], [[Yahudiler]], [[Kıptîler]] ve [[Etiyopya|Habeşler]] ülkenin gayrimüslim kısmını teşkil etmekteydi.
 
[[Roma İmparatorluğu]] zamanında Latin kültürü Anadolu’da pek etkili olmamıştır zira genellikle yönetici sınıfı ve bir miktar da askerî sınıfı Romalılar teşkil etmiş, geniş ölçüde Latin halk toplulukları Anadolu’ya gelip yerleşmemiştir. Bu nedenle Latin kültürü Anadolu’nun yerli kültürü içinde zamanla erimiştir. Rumları ne Romalılar ne Grekler ne de diğer milletlerin içerisinde sayılmayıp ayrı bir topluluk olarak gösterilmesi bu nedenledir.
 
Anadolu’nun fethiyle birlikte Türklerle Rumlar birlikte yaşamaya başlamışlar ve zamanla Rum nüfus azalırken Türk nüfus çoğalmıştır. Rum nüfusunun azalması doğudan batıya doğru olmuştur. Rumlar daha çok Ege kıyıları, İstanbul ve Trakya’da toplanmışlardır. Bir kısım ise Yunanistan ve Mora’ya göçmüş ve Yunanlaşmıştır. Osmanlı İmparatorluğu zamanında Yunanistan’a göç devam ettiğinden Anadolu’daki Rum nüfus sürekli olarak azalmıştır. O kadar ki belli birkaç bölge dışında Anadolu’da Rum nüfus hemen hemen yok denecek duruma gelmiştir.
 
=== Cemaat örgütleri ===
==== Hristiyan dinî örgütlenmesi ====
Osmanlılar [[kilise]] kelimesinin karşılığı olan kenîse kavramını daha çok kullanmışlardır. Bu kelime [[Arapça]]ya [[Aramice]]den, [[Türkçe]]ye de Arapça’dan geçmiştir. Kenîsenin sözlük anlamı "toplantı yeri, okul" demektir ve Arapçada hem Hristiyan, hem de Yahudi ibadethanelerini ifade etmek için kullanılmıştır. Ancak sonraları kilise için kenîse, [[Sinagog|havra]] için ise kenîs şekli kabul edilmiştir.
 
[[Manastır]], daha çok külliye kelimesiyle ifade edilebilecek bir Hristiyan mabedidir. Her ne kadar burada da ibadet edilirse de aynı zamanda bir okul ve din adamları için barınaktır. Çoğu zaman manastırlar bir [[piskoposluk]], [[metropolitlik]] veya [[patriklik]] merkezi olurlar. Manastır ve kiliselerdeki din adamları doğrudan doğruya halkla temastadırlar ve halkla [[Tanrı]] arasında ve halkla [[patrik]] arasında ilişkiyi sağlarlar. Osmanlı İmparatorluğu zamanında devletin Hristiyan halk ile ilişkisi patrikhaneler aracılığıyla sağlanmış, patrikler de bu görevi [[rahip]]ler ve [[piskopos]]lar aracılığıyla yapmıştır.
 
Kiliselere bağlı bir yan örgüt de eforia olarak anılan derneklerdir. Genellikle sivillerden oluşan dernek dört ile altı üyeden meydana gelir. Hemen hemen her kilisenin bir derneği vardır. Dernek kilisenin mali ve toplum işlerine bakar. Kilisenin bakım ve onarımı da derneğin görevleri arasındadır.
 
Patrikhanenin en yetkili organı sinod ya da [[konsil]]dir. Sinod sekiz, on veya on iki metropolit veya piskopostan oluşur. Patrikhaneye veya patrikhanenin toplumuna ait emir ve tüzükleri hazırlayan, karar veren ve yürüten meclistir. Sinod üyelerinden birisi patrik seçilirse, yeni bir üye meclise alınır. Sinod üyesi olabilmek için metropolit veya piskopos olmak ve evlenmemiş bulunmak şarttır. Sinoda üye seçimi önceleri patrikhaneye bağlı piskopos ve metropolitler arasından seçimle olurdu. Sonraları en yaşlı metropolitler sinod üyesi olmaya başladı. Daha sonra bu yöntem de bırakılarak bir veya birkaç yıl için sıra ile metropolitler sinod üyesi olmaya başladılar. Sinodun görevi patrik seçmek, diğer patrikhanelerle ilişki kurmak, metropolit, piskopos, rahip ve papazları atamak veya görevden almaktır.
 
Patrikhanenin ve patrikhanenin temsil ettiği toplumun en yüksek dinî başkanı patriktir. Ancak patrik tek başına karar veremez. Sinoda danışması gerekir. Patrik olabilmek için evlenmemiş olmak ve sinod üyesi bulunmak gereklidir. Patrik vekili ise, patriğin bulunmadığı zamanlarda onun görevini yapar. Patrik vekili de sinod üyeleri arasından seçilir. Bazen sinoda, patrik vekilinin yerine de üye seçilir. Bazan de patrik vekili ile birlikte on iki kişi olur.
 
==== Yahudi dinî örgütlenmesi ====
Yahudiliğin, Yahudiler arasında yayılmasından sonra [[Süleyman]] bütün tapınakları kapatmış ve bir tek ibadethane yaptırmıştır. Bunun adı [[Mescid-i Aksa]]'dır. [[Kudüs]]’te bulunan bu tapınak iki kez yıktırılmış ve ikinci yıkılıştan sonra Yahudiler bir daha onarmamışlardır. Zaten halkın pek çoğu katledilip sürgün edildiğinden iki bin yıl siyasal birlik kuramamış, böylece onarım işi de imkânsızlaşmıştır.
 
Başlangıçta Tanrı’nın oturduğu yer veya Tanrı’nın tahtının bulunduğu yer olarak kabul edilen bu bina Yahudilerin tek ibadet yeriydi. Bundan başka yerde ibadet edilemezdi. Ancak tapınağın yıkılışı ve sürgünler nedeniyle Yahudiler arasında yeni ibadethaneler fikri ortaya çıkmıştır. Daha çok toplum içinde birliği sağlamak ve Yahudi toplumunu örgütlemek ihtiyaçlarından doğan bu düşünce dünyanın her yerinde [[Sinagog|havra]]ların yapılmasına yol açtı. Bu havraların yönetimi bir merkezde toplanarak havralardaki din adamı olan hahamdan dolayı, hahamhane ve hahambaşılık denildi. Bu hahamhaneler Yahudilerin bulunduğu hemen her bölgede kuruldu.
 
== Kaynakça ==
*{{kitap kaynağı |soyadı1=Bozkurt |ad1=Gülnihal |başlık=Gayrimüslim Osmanlı Vatandaşlarının Hukuki Durumu |tarih=1996 |yayıncı=Türk Tarih Kurumu Yayınları |yer=Ankara |isbn=9789751601667}}
*{{kitap kaynağı |soyadı1=Ercan |ad1=Yavuz |başlık=Osmanlı Yönetiminde Gayrimüslimler |tarih=2001 |yayıncı=Turhan Kitabevi |yer=Ankara |isbn=9789756809594}}
*{{kitap kaynağı |soyadı1=Galanti |ad1=Avram |başlık=Fatih Sultan Mehmed Zamanında İstanbul Yahudileri |tarih=1953 |yayıncı=Fakülteler Matbaası |yer=İstanbul}}
*{{kitap kaynağı |soyadı1=Tanyu |ad1=Hikmet |yazarlink1=Hikmet Tanyu |başlık=Tarih Boyunca Yahudiler ve Türkler |tarih=1976 |yayıncı=Yağmur Yayınları |yer=İstanbul |cilt=1}}
 
{{Creative Commons beyanı|cc=bysa3|url=https://acikders.ankara.edu.tr/course/view.php?id=1676|yazar=Haldun Eroğlu}}
 
[[Kategori:Azınlıklar]]
[[Kategori:İslam ve diğer dinler]]
[[Kategori:Fıkıh]]
[[Kategori:Osmanlı İmparatorluğu'nda siyaset]]
[[Kategori:Toplumsal tarih]]
[[Kategori:Dinî çoğulculuk]]
"https://tr.wikipedia.org/wiki/Gayrimüslim" sayfasından alınmıştır