Anadolu Selçuklu Devleti: Revizyonlar arasındaki fark

[kontrol edilmiş revizyon][kontrol edilmiş revizyon]
İçerik silindi İçerik eklendi
Makedon (mesaj | katkılar)
Değişiklik özeti yok
Makedon (mesaj | katkılar)
Değişiklik özeti yok
6. satır:
|statü =
|yönetim_biçimi = [[Monarşi]]
|kuruluş_yılı = 1075<ref name="ReferenceA">Prof. Dr. [[Osman Turan]], Türkiye Selçukluları Tarihi Ansiklopedisi, s.84</ref><ref name="ReferenceB">Azimi, s.361, A'lak ul-hatira, British Museum, DD. 23334, s.34b.</ref>
|yıkılış_yılı = 1308
|olay1 = <small>[[Haçlılar]]'ın [[İznik|Nikaia]] işgali ve [[Dorileon Savaşı]]'nda yenilmesi</small>
85. satır:
'''Anadolu Selçuklu Devleti''', '''Rum Selçuklu Sultanlığı'''<ref>Salih Özbaran, ''Bir Osmanlı kimliği: 14.-17. yüzyıllarda Rûm/Rûmi Aidiyet ve İmgeleri'', Kitap Yayınevi, 2004, ISBN 9789758704798, p. 55.</ref> veya '''Türkiye Selçuklu Devleti'''<ref>[http://www.ttk.org.tr/index.php?Page=Yayinlar&KitapNo=602 Türk Tarih Kurumu Kitapları]</ref> ([[Arapça]]: '''السلاجقة الروم''' el-Salācika el-Rūm [[Farsça]]: '''سلجوقیان روم''' Selcūkiyân-i Rūm; Rum Selçukluları), [[Selçuklular|Selçuklu Türkleri]]nden [[Kutalmış]]'ın oğlu [[I. Süleyman Şah|Süleyman Şah]] tarafından Anadolu’da, 1075 yılında kurulmuş olan bir Türk - İslam devletidir.
 
Türkler çeşitli sebeplerden ötürü anavatanları olan [[Orta Asya]]'dan göç etmek zorunda kalmışlar ve kendilerine yeni bir vatan aramaya başlamışlardır. Bu yüzden [[Büyük Selçuklu İmparatorluğu|Büyük Selçuklular]]; çevre bölgelere akınlar düzenlemeye başlamışlardır. Örneğin Anadolu'ya yapılan ilk akınlar 1015-1018 yılları arasında gerçekleşmiştir. Büyük Selçuklular; 1040 [[Dandanakan Muharebesi]] ile [[Gazneliler]]'i mağlup etmiş ve bağımsız olmuşlardır. Selçuklular'ın bağımsız olmasıyla beraber çevre bölgelere yapılan akınlar daha sistemli hale gelmiştir. Nitekim bu akınlar sonucunda Anadolu'nun uygun bir bölge olduğu anlaşılmıştır. Anadolu hakimiyeti için Büyük Selçuklular'la Anadolu'yu elinde bulunduran [[Bizans İmparatorluğu]] arasındaki ilk savaş, 1048 yılında gerçekleşmiş ve [[Pasinler Muharebesi]] olarak bilinen bu savaşla beraber Anadolu hakimiyeti için gerçekleştirilen ilk savaş Selçuklu zaferiyle noktalanmıştır.<ref>Prof. Dr. Osman Turan, Selçuklular Tarihi</ref>
 
Büyük Selçuklu sultanı [[Tuğrul Bey]] ve Tuğrul Bey'in kardeşi, aynı zamanda Selçuklu ordusunun komutanı olan [[Çağrı Bey]]'in vefatıyla beraber; Tuğrul Bey'in erkek evladı bulunmamasından dolayı Çağrı Bey'in oğlu [[Alp Arslan]] Büyük Selçuklu tahtına oturmuş ve Anadolu üzerine yapılan akınları hızlandırmıştır. Hatta Hristiyan alemi için kutsal bir belde olan [[Ani]] beldesinin fethine muvaffak olmuştur. Bu dönemde Bizans imparatoru olan [[Romen Diyojen]] ise; Anadolu toprakları için oluşan bu büyük tehlikeyi bertaraf etmek için 200.000 kişilik ordusuyla <ref>Prof. Dr. Osman Turan, Türkiye Selçukluları Tarihi Ansiklopedisi, ssh.: 64</ref> başkenti [[Konstantinopolis]]'ten ayrılmış ve [[Doğu Anadolu Bölgesi]]'ne doğru ilerlemeye başlamıştır.
 
Bu sırada [[Halep]]'te bulunan ve [[Fatımiler]] halifeliğini ortadan kaldırmak üzere [[Mısır]] üzerine hareket etmek için hazırlanan Sultan Alp Arslan; Bizans'ın büyük bir orduyla Doğu Anadolu'ya geldiğinin öğrenince dönmüş ve [[Ahlat, Bitlis|Ahlat]]'a ulaşmıştır. Daha sonra iki ordu 26 Ağustos 1071 tarihinde Malazgirt'te karşılaşmış ve [[Malazgirt Meydan Muharebesi|savaş]] kesin Selçuklu zaferiyle noktalanmıştır. Bu zaferle beraber İran, Azerbaycan, Horasan gibi bölgelerde bulunan Türkler büyük bir hızla Anadolu'ya göç etmeye başlamış ve başta [[Artuk Bey]] olmak üzere Selçuklu komutanları, Anadolu beldelerini fethetmeye başlamışlardır .<ref>Prof. Dr. Osman Turan, Türkiye Selçukluları Tarihi Ansiklopedisi, ssh.: 60-65</ref>.
 
1092 yılında [[Melikşah]]'ın ölümüyle beraber Anadolu'yu itaat altına almak için bölgede bulunan Bozan Bey geri dönmüş ve Türkiye Selçukluları istiklallerini korumuşlardır. Yine Melikşah'ın ölümüyle beraber; Süleyman Şah'ın Ayn Seylem savaşında ölümünden sonra [[İsfahan]]'a götürülen oğulları Kılıç Arslan ve Kulan Arslan serbest kalmışlardır. Kılıç Arslan ve Kulan Arslan serbest kaldıktan sonra İznik'e ulaşmış ve Ebu'l Gazi; hiçbir direniş göstermeden idareyi Kılıç Arslan'a devretmiştir. Böylece Anadolu Selçukluları içinde bulundukları büyük karışıklıklardan çıkmış ve yeniden fetih hareketlerine başlamışlardır <ref>Prof. Dr. Osman Turan, Türkiye Selçukluları Tarihi Ansiklopedisi, ssh.: 125-128</ref>.
 
Sultan Kılıç Arslan; tahta çıkınca [[İzmir]], [[Rodos]], [[İstanköy]], [[Sakız]] ve [[Midilli (ada)|Midilli]] adalarını fethetmiş ve ilk Türk donanmasını oluşturmuş olan [[Çaka Bey]]'in kızıyla evlenmiştir. Daha sonra [[Peçenekler]], [[Çaka Bey]] ve [[Kılıç Arslan]] arasında bir ittifak oluşturulmuştur. Bu ittifaka göre Peçenekler ve Selçuklular karadan, Çaka Bey ise denizden kuşatmak suretiyle [[İstanbul]]'u fethedecek ve Bizans İmparatorluğu ortadan kaldırılacaktı. Fakat bu durumun farkında olan Bizans imparatoru [[I. Aleksios]]; ilk önce [[Kıpçaklar]]'la anlaşmış ve 1091 yılında Peçenekler'i bertaraf etmiştir. Daha sonra Aleksios, Kılıç Arslan'ın ülkesinde; Çaka Bey'in çok güçlü olduğu ve sultanlık gayesinde olduğu şeklinde dedikodular çıkartmış ve bu dedikoduları öğrenince kaygılanan Kılıç Arslan, çok büyük bir hata yaparak kayınpederi Çaka Bey'i ortadan kaldırmıştır.<ref>Prof. Dr. Osman Turan, Türkiye Selçukluları Tarihi Ansiklopedisi, ssh.: 127</ref><ref name="Aleksiad, II, s.164-166">[[Anna Komnini]], [[Aleksiad]], II, s.164-166</ref>
[[Dosya:Flag of Sultanate of Rum.svg|thumb|300x300px|Anadolu Selçuklu Devleti'nin bayrağı]]
== Selçuklular öncesi Anadolu ==
105. satır:
=== I. Rükneddin Süleyman Şah Dönemi (1075-1086) ===
{{ana madde|Kutalmışoğlu Süleyman Şah}}
Kutalmışoğlu Süleyman Şah’ın babası [[Kutalmış]], Selçuklu Sultanı [[Tuğrul Bey]] ile [[Çağrı Bey]]'in amcaoğluydu. Kutalmış Büyük Selçuklu Sultanlığı tahtına geçen [[Alparslan]]'ın sultanlığını kabul etmemiş ve onun ile başarısız bir çatışmaya girişmiş ve bu sırada, 1064 yılında öldürülmüştür.<ref name="cahen">Claude Cahen, sh.: 73, 74</ref> Daha sonra Anadolu’ya gelen Kutalmışoğulları burada yanlarındaki Türkmen gruplarıyla birlikte kendilerine yurt edinme mücadelesi başlamıştır. Dört kardeşten en son Süleyman Şah hayatta kalmıştır.<ref name="cahen"/> Bizans sınırlarında idaresini kuran Kutalmışoğlu Süleyman Şah, Bizanslılarla bazen savaşarak bazen Bizans isyancılarına yardım ederek hükmü altındaki toprakların sınırlarını büyütmeyi başarmıştır. Bizans İmparatorluğu'nun Anadolu'da bulunan önemli şehirlerinden [[İznik]] (Nicaea) ile [[İzmit]] (Nicomedia)'i 1075'te ele geçirmiştir. Ardından Güney Marmara bölgesine tamamen hakim olmuş, 1077'de özerkliğini ilan edip [[İznik]] merkezli bağımsız bir devlet olarak Anadolu Selçuklu Devleti'ni kurmuştur.<ref>Claude Cahen (İng. çev.:J. Jones-Williams) (1968), ''Pre-Ottoman Turkey: a general survey of the material and spiritual culture and history c. 1071-1330'', New York: Taplinger, {{İng}} say.. 73-4.</ref><ref>Osman Turan, Türkiye Selçukluları Tarihi Ansiklopedisi,sh.:84</ref><ref>Azimi,sh.:361, A'lak ul-hatira, British Museum, DD. 23334,sh.:34b</ref><ref>Anonim Selçuk-name,sh.:36</ref><ref>Prof. Dr. Osman Turan, Türkiye Selçukluları Tarihi Ansiklopedisi,sh.:75-80</ref>
 
Bizans'ın [[Rumeli]] orduları komutanı [[Nikeforos Bryennios (yaşlı)|Bryennios]] 1075 yılında İstanbul üzerine yürümesinden yararlanmak isteyen Bizans Anadolu orduları komutanı, [[III. Nikiforos|Nikiforos Botaneiates]]'e karşı Bizans İmparatoru [[VII. Mihail]] ile asker yardımı üzerine 1078’de bir anlaşma yapan Süleyman Şah, İznik ile Kütahya arasında asi generalle karşılaşınca, daha uygun şartlar teklif edilmesi üzerine taraf değiştirip Botaeiates’in yanında yer almış ve onun III. Nikiforos ismi ile Bizans İmparatoru olmasına önayak olmuştur. Bu yardım dolayısıyla Bizanslılar göçmen Türkmenlerin Anadolu'da da Boğaz kıyılarına kadar gelip yerleşmelerini kabul etmişlerdir.<ref name="norwich1">John Julius Norwich (1991), ''Byzantium: The Apogee'', Londra:Penguin ISBN 0-140011448-3 {{İng}}s.1081</ref><ref>Vryonis, Speros (1972) ''The Decline of Medieval Hellenism in Asia Minor and the Process of Islamization from the Eleventh through the Fifteenth Century'' University of California Press, say. 112-3.</ref>
 
Batı sınırlarını emniyete alan Süleyman Şah, veziri [[Ebu'l-Kasım]]'ı İznik'te idareci olarak bırakan Süleyman Şah, doğu sınırlarını genişletme planları ile 1084'te Çukurova (Kilikya)'ya (ve belki de Suriye üzerine) bir sefere çıkmıştır. Bu sefer sonucu Tarsus, Adana ve Antakya'yı ele geçirmiştir. Ardından Suriye’ye yönelmiş ve [[Halep]]’i kuşatmıştır. Halep emirinin [[I. Tutuş|Tutuş]]’dan yardım istemesi üzerine Tutuş Halep’e doğru yola çıkmış, 4 Haziran 1086 tarihinde Süleyman Şah’la savaşa girmiştir. [[Ayn Seylem Muharebesi]]’nde Anadolu Selçuklu kuvvetleri yenilgiye uğramış, Süleyman Şah hayatını kaybetmiştir.<ref>Prof. Dr. Osman Turan, Türkiye Selçukluları Tarihi Ansiklopedisi,sh.:98-102</ref>
=== Ebu'l Kasım Dönemi (1086-1092) ===
{{ana madde|Ebu'l-Kasım}}
115. satır:
=== I. Kılıç Arslan Dönemi (1092-1107) ===
{{ana madde|I. Kılıç Arslan}}
[[Kutalmışoğlu Süleyman Şah|Süleyman Şah]]'ın 1086 yılında [[Ayn Seylem Savaşı]]'nda ölümünden sonra oğulları Kılıç Arslan ve [[Kulan Arslan]], [[Büyük Selçuklu İmparatorluğu|Büyük Selçuklu Devleti]] Sultanı [[Melikşah]] tarafından tutsak alınmıştı. Melikşah’ın ölümü ardından iki kardeş serbest kalarak Anadolu’ya geldiler. İznik’e ulaştıklarında kent Bizans kuvvetleri tarafından kuşatılmıştır. Yine de Ebu’l Gazi tahtı Kılıç Arslan’a vermiştir.<ref name= "1.Kılıç Arslan">{{Kitap kaynağı|yazar=Demirkent, Işın|tarih=2014|başlık=Türkiye Selçuklu Hükümdarı Sultan I. Kılıç Arslan|yer=Ankara|yayımcı=Türk Tarih Kurumu Yayınları|isbn=978-975-16-2673-8}}</ref> Kılıç Arslan önce Bizans ordusu üzerine kendi ordusunu sürüp durumu dengelemiştir.<ref>Aleksiad, II, s.80-81</ref> Bunun üzerine ordusuyla 1095 yılında Doğu Anadolu üzerine sefere çıkmış, Malatya’yı kuşatmıştır. Ancak kuşatma uzarken Haçlı kuvvetlerinin İznik’i kuşattığı haberi gelince geri dönmüştür. <ref>Urfalı Mathieu, s.211; Süryani Mihael, s.185-187; Ebu'l Ferec, s.233; Aleksiad, II, s.79</ref><ref name="ReferenceC">Prof. Dr. Osman Turan, Selçuklular Zamanında Türkiye, s.128</ref> Kente ulaştığında kent kuşatma altındadır. Dışarıdan taarruz denese de başarılı olamamış, kent savunmasını karar konusunda serbest bırakıp çekilmiştir. Bunun üzerine kent savunması, Bizans Kumandanı ile anlaşarak 19 Haziran 1097 tarihinde şehri ona teslim ettiler.<ref>[https://islamansiklopedisi.org.tr/iznik ''İznik''], ''Türk Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi</ref> Anadolu’dan yeni kuvvetlerin katılmasıyla güçlerini pekiştiren Kılıç Arslan, ilerleyen Haçlı ordusunu Dorileon'da ([[Şarhöyük]] / Eskişehir) karşılamış, burada yapılan [[Dorileon Muharebesi (1097)| Dorileon Muharebesi]]’nde yenilgiye uğrayıp çekilmiştir.<ref>Osman Turan, Selçuklular Zamanında Türkiye, s.130-131</ref> Bu mağlubiyetten sonra I. Kılıç Arslan Haçlıların en çabuk bir şekilde Anadolu'dan geçmesine izin vermeyi ve onlarla doğrudan doğruya çatışmaya girişmemeyi tercih etti. Anadolu'da ilerleyen Haçlı ordusu önündeki insan ve hayvan iaşelerini önceden tahrip ederek, onları uzaktan takip etme stratejisini uyguladı. Anadolu’yu geçen Haçlılar sonunda [[Kudüs]]’ü ele geçirdiler. [[1101 Haçlı Seferi]]’nde ise strateji değiştiren Kılıç Arslan, bu kez [[yakıp yıkma taktiği]] benimsemiş, bu yolla yıprattığı üç Haçlı ordusunu imha etmiştir. Haçlı fırtınası geçtikten sonra [[Haçlılar]] tarafından ele geçirilen [[Antakya]]'yı geri almak için 1103 yılında sefer düzenledi. Fakat sonra yön değiştirerek Maraş’ı Malatya’yı ve Musul’u aldı. Bu gelişmeler Büyük Selçuklu Devleti’nin tepkisini çekince üzerine ordu gönderildi. Yapılan savaşta Kılıç Arslan yenilmiş, çekilirken [[Habur Çayı]] geçişinde atından düşerek boğularak 14 Haziran 1107 tarihinde ölmüştür.
=== Buhran Devri (1107-1110) ===
Kılıç Arslan'ın ölümüyle beraber onun Anadolu'da kurmuş olduğu siyasi birlik süratle bozulmuştur. [[Danişmendliler Beyliği]]; Anadolu Selçukluları'nı gölgede bırakarak Anadolu'nun en güçlü Türk devleti olmuştur. Musul şehrinin Emir Çavlı tarafından zaptından sonra Bozmış Bey, Kılıç Arslan'ın hatunu ve küçük oğlu Tuğrul-Arslan'ı Malatya'ya getirmiştir. Emir Çavlı, Musul'u aldıktan sonra Kılıç Arslan'ın diğer oğullarından Şahin Şah'ı (İbn ül-Esir ve Ebu'l Ferec onun adını Melikşah olarak yazar) yakalayarak Büyük Selçuklu sultanı [[Muhammed Tapar]]'a göndermiştir .<ref>Prof. Dr. Osman Turan, Selçuklular Zamanında Türkiye, s.175-176</ref><ref>İbn ül-Esir, Kahire 1303, X, s.151</ref><ref>Süryani Mihael, III, s.194-195</ref><ref>Aleksiad, Fr. trc. B. Leib, Paris 1945, III, s.154</ref><ref>Sıbt ibn ül- Cevzi, Mir'at uz-zaman, Topkapı, III. Ahmed, no: 2907 (XIII), 150a</ref>.
 
Bozmış Bey, Malatya'ya getirdiği Kılıç Arslan'ın küçük oğlu Tuğrul-Arslan'ı sultan ilan etmiş fakat Kılıç Arslan'ın hatunu, İl Arslan adında bir beyle evlenerek Bozmış'ı öldürmüştür. İl Arslan, Malatya halkını tazyik ederek çok miktarda altun toplamış, ardından da Konya'ya gitmek üzere iken Kılıç Arslan'ın hatunu ve oğlu, İl Arslan'ı hapsetmiş, daha sonra da onu Büyük Selçuklu sultanı Muhammed Tapar'a göndermişlerdir. Anadolu'nun başsız kaldığını gören Muhammed Tapar, bu durumda elinde bulunan Şahin Şah'ı Malatya'ya göndererek Tuğrul-Arslan'ı tahtan indirtmiş ve yerine Şahin Şah, Konya'da sultanlığını ilan etmiştir <ref>Süryani Mihael, III, s.194</ref><ref>Ebu'l Ferec, s.243</ref>. Süryani kaynaklarının bu tafsilatına karşılık bazı kaynaklar da Şahin Şah'ın, Büyük Selçuklular'ın elinden kaçarak Anadolu'ya ulaştığını ve amcazadesini ortadan kaldırarak tahtı elde ettiğini kaydeder <ref>İbn ül-Kalanisi, Zeyl Tarih Dımaşk, Beyrut 1908, s.158</ref>.
135. satır:
1205’te [[I. Gıyaseddin Keyhüsrev]] ikinci kez tahta çıktı. Karadeniz'deki ticaret yollarını kesen Trabzon İmparatorluğu üzerine bir sefer düzenleyerek bu yolu yeniden Türklere açtı. Daha sonra önemli dış ticaret limanı olan [[Antalya]]'yı topraklarına kattı. I. Gıyaseddin Keyhüsrev, sultanın ülke topraklarını oğulları arasında paylaştırma geleneğine son vererek merkezi yönetimi güçlendirdi. Vilayetleri yönetmekle görevlendirilen şehzadeleri merkezi yönetime bağlı birer vali durumuna getirdi.
 
I. Gıyaseddin Keyhüsrev 1211'de öldü.Sultan Keyhüsrev'in üç oğlu (Alaeddin Keykubad,İzzettinİzzeddin Keykavus,Celaleddin Keyferidun) arasından içlerinden yerine büyük oğlu [[I. İzzeddin Keykavus]] tahta çıkmıştır.Önce kendisine karşı ayaklanan kardeşi Alaeddin Keykubad’ı etkisiz hale getiren I. İzzeddin Keykavus, böylece iktidarını sağlamlaştırdıktan sonra bütün dikkatini Anadolu'da ticaretin canlandırılmasına verdi. Kıbrıs Krallığı’yla bir anlaşma yaparak iki ülke arasındaki ticareti serbest hale getirdi. Kuzey ticaret yolunu açmak için Sinop'u [[Trabzon İmparatorluğu]]’ndan aldı. Daha sonra, güney ticaret yolunu engelleyen Ermeni derebeyinin üzerine yürüdü ve Ermenileri yenerek Suriye ticaret yolunu açtı. Böylece Anadolu, ticaret kervanlarının merkezi durumuna geldi.
 
1220'de Keykavus'un ölünce kardeşi [[I. Alaeddin Keykubad]] tahta çıktı. En ünlü Anadolu Selçuklu hükümdarlarından biri olan I. Alaeddin Keykubad, Akdeniz kıyısında önemli bir liman olan Kalonoros'u (bugünkü Alanya) aldı. Kendi adından dolayı daha sonra Alanya olarak anılan bu kentte bir tersane kurdurdu ve kentin kalesini yeniden yaptırdı. Tüccarların karada Ermenilerin, denizde Avrupalı korsanların saldırılarına uğraması üzerine İçel'den Antalya'ya kadar bütün kıyı şeridini topraklarına kattı. [[Moğollar]]ın Anadolu’ya girmesi tehlikesi karşısında 1226'da [[Eyyubiler]]le ilişkilerini geliştirdi. Bu arada [[Trabzon İmparatorluğu]]’yla ittifak kuran [[Harzemşahlar]]ı 1230’da [[Yassı Çemen Savaşı]]’nda ağır bir yenilgiye uğrattı. [[Moğollar]]a karşı komşu devletlerle bir birlik kuramayan I. Alaeddin Keykubad, 1233’te Moğol kağanının egemenliğini tanımak zorunda kaldı.
154. satır:
 
== Devlet teşkilatı ==
Anadolu Selçuklu Devleti kuruluş döneminde, tümüyle Türkmen beylerinin emrindeki aşiret savaşçılarından oluşan bir orduya ve bu beylerin görev aldığı sivil devlet yönetimine sahiptir.<ref name="nk104">Nejat Kaymaz, sh.: 104</ref> Devletin kuruluş döneminde, yani 11. yüzyılın son çeyreğinden 12. yüzyıl sonlarına kadar orduda olduğu kadar idari yapıda da Türkmen unsurların hakim olduğu ileri sürülmektedir. Ancak 12. yüzyıl sonlarından itibaren Anadolu Selçuklu ordusu kısa sürede [[gulam]] ve [[ikta]] askerlerinin hakim olduğu bir orduya, sivil devlet yönetimi ise yine gulamlıktan gelen, İran kültürüne sahip unsurların büyük ölçüde elinde olan merkezi bir düzene dönüşmüştür. Bu dönüşümle ilgili olarak 1176 yılındaki [[Miryokefalon Muharebesi]]’nde sonra bilgiler bulunmaktadır.<ref>Erkan Göksu, “Türkiye Selçuklularında Ordu” sh.: 34, 35</ref> Bu tespit dikkate değer olmalıdır, [[Doğan Avcıoğlu]] , Miryokefalon’da yenilgi üzerine [[Konstantinapolis]]’e çekilen Bizans ordusuna refaket etmek üzere II. Kılıç Arsan tarafından üç komutan idaresinde üç birliğin görevlendirildiğini yazmaktadır. Ancak Türkmenler yolun bir kısmında Bizans ordusuna saldırırlar. İmparator [[I. Manuil]] yakınmalarına II. Kılıç Arslan “Bu Türkmenler benden bağımsız, onları kontrol edecek güçte değilim.” karşılığını vermiştir. Gerçekten de sultanın Bizans imparatoruyla anlaştığı haberi duyulunca Türkmenlerin, sultanı hainlikle suçladıkları, küfrettikleri ve ganimet paylarının alarak yurtlarına döndükleri, bir kısmının ise geri çekilmekte olan Bizans ordusuna ganimet için saldırılar düzenledikleri kaynaklarda yer almıştır.<ref>Doğan Avcıoğlu, Türklerin Tarhi, 5. kitap Tekin Yayınevi 2015 sh.: 1959</ref> Bizans ordusuna refaket eden Selçuklu subayları ise Türkmenleri, “Kendilerine tabi olmayan kaba, asi Türkler” olarak tanımlamışlardır. Miryakefalon Muharebesi Anadolu Selçuklu Devleti ordusu ve devlet cihazı yönünden, kökten bir dönüşümün ilk işaretlerini verir, Türkmenlerin hem devlet cihazı hem de ordu için artık “güvenilmez” olarak görülmeye başlandığı anlaşılmaktadır.<ref name="eg38-42">Erkan Göksu, “Türkiye Selçuklularında Ordu” sh.: 38 – 42, 118, 119</ref>
Anadolu Selçuklu Devleti, [[II. Süleyman Şah]]’tan (1196 – 124) itibaren Türk aşiret yapılanışını tazfiye ederek bütünlük gösteren merkezi bir devlet yapısını almıştır.<ref name="im">İsmail Mazgit, [http://debis.deu.edu.tr/userweb//ismail.mazgit/IT-I_2014-2015.pdf “İktisat Tarihi – I”]</ref> Devlet teşkilatı hem kuruluş, hem de işleyiş bakımından merkez ve taşra teşkilatı olarak iki ana bölümlenme gösterir.
* Merkez teşkilatı
Merkez teşkilat esas olarak devlet ricalini ve saray görevlilerini kapsar. Sarayda pek çeşitli işlere bakan hizmetkarlar istihdam edilirdi. Farklı alt bölümlerin, örneğin mutfak, ahırlar, silahhane, şaraphane gibi kendi personeli ve amirleri olurdu. Bir çok saray çalışanı daha sonra saray dışında idari görevler almışlardır. Bunların bir kısmı, gayrımüslüm aillerin çocuklarıyken tutsak olarak ele geçirilen ve köle ([[gulam]]) olarak köklü bir eğitimden geçirilmiş unsurları iken bir kısmı da yine sarayda Türk kültürüyle yakinen temas eden [[tacik]] unsurlardır. Örneğin Esededdin Arslan, Şemseddin Hasoğuz, Celâleddin Karatay, Mübarizeddin Ertakuş, Seyfeddin Torumtay, Cemaleddin Ferruh gibi tanınmış devlet görevlileri müslüman olmayan halklardanken Kemaleddin Kamiyar, [[Sâhib Ata Fahreddin Ali ]], Nasireddin Müstevfi gibi İran kökenli insanlardır. Bu saray görevlilerinin farklı görevleri vardır.<ref name="rç58">Rukiye Çevik, sh.: 58 - 59</ref>
 
Şehzadelerin tahta çıkışında ise, Türk devlethakimiyet geleneğineprensibi hakimdir. Türk hakimiyet prensibinde ülke toprakları hanedanın tüm erkek üyelerinin ortak mülkü olduğu kabul edillir. Buna göre oğullar ve kardeşler tahta geçme hakkı yönünden eşit görülmektedir. Anadolu Selçuklu’da da sultan, oğullarından birini veliat seçerken diğerleri, sultana bağlı kalmak koşuluyla eyaletlerde yönetim görevi üstlenirlerdi. Öte yandan Türk egemenlik anlayışına göre ülke, toprakları hanedanın ortak malıdır.malı Dolayısıylaolduğundan, sultan öldüğünde kimin tahta geçeceği bir bakıma ilahi takdire kalmıştır. Sonuç olarak hanedandan herhangi biri, herhangi bir yoldan tahtı ele geçirdiğinde meşruiyeti tartışma konusu olmazolamaz. Dolayısıyla bir önceki hükümdar tarafından veliat atanmış olmanın hiçbir hükmü kalmamaktadır. VeliatFarklı bir anlatımla, veliat tayin edilmesi, diğer şehzadelerin taht üzerinde hak ileri sürmeleri için engel değildir. Sultanın sağlığında onun iradesine boyun eğilip veliata bi’at edilmesi bile, sultan öldüğünde hükümsüz kabul edilir.<ref>Aydın Taneri, [http://dergiler.ankara.edu.tr/dergiler/18/796/10190.pdf “<Müsameretü’l – Ahbar’ın Türkiye Selçukluları Devlet Teşkilatı Bakımından Değeri”] sh.: 133</ref><ref>[[Mustafa Safran]], [http://usad.selcuk.edu.tr/usad/article/view/30 Alaeddin Keykubat’ın Otorite Anlayışı ve Ümera Katli Meselesi] sh.: 97</ref><ref>Nejat Kaymaz, sh.: 99</ref> Şunun altını çizmek gerekir ki, Selçuklu soyundan olmayan bir kismenin tahta çıkması cz hiçbir şekilde düşünülemez.<ref>Nejat Kaymaz, sh.: 101</ref>
Temel teşkilatlanma askeri, yönetsel, mali, şer’i ve hukuki, tahriri olmak üzere beş kısımdan oluşurdu ve amirleri devlet ricalini oluşturur. Askeri konulara “beylerbeği”, mali ve yönetsel işlere “sahip” ya da “vezir” ve onlara bağlı daire amirler bakarlardı. Şer’i ve hukiki işlerden ise “Kadılkuzat” ve ona bağlı kadılar sorumludur. Her bölümün amirlerince oluşturulan “divan”lar vardır. En önemlisi Büyük Divan’dır, Divan-ı Ali. Bu divan, devlet yönetiminin en üst organı olup devlet işlerinin görüşülüp karara varıldığı teşkildir. Vezirin başkanlık ettiği büyük divanın üyeleri “naib-i sultan”, “atabey”, “pervane”, “müstevfi”, “tuğrai”, “emir-i arz”, “emir-i dad” ve “müşrif-i memalik”tir.<ref>Rukiye Çevik, sh.: 75, 76</ref>
 
Türk devlet anlayışı gereği hükümdar, ülke topraklarının merkezden uzak bölgelerini şehzadeler (melik, yabgu) arasında bölüştürür. Şehzadeler, kendi bölgelerini iç ve dış işlerinde bağımsız olarak yönetirler. Anadolu Selçuklu da bu hakimiyet prensibini izlemiştir. Ne var ki bu prensip zaman zaman melikler arasında kanlı savaşlara ve hatta ülkenin parçalanmasına yol açmıştır. Bunun en bariz örneği [[II. Kılıç Arslan]]’ın ülke topraklarını 11 oğlu arasında paylaştırmasıdır. Sonuçta, kendi yaşamı sırasında bile oğulları arasında taht kavgası başlamıştı. [[II. Süleyman Şah|Rükneddin Süleyman Şah]] ise buna bir son vermek amacıyla şehzadeleri kendilerine ayrılan bölgelerde payitahta bağlı birer vali olarak atamıştır.<ref>Mustafa Lamba, Hüseyin Metin, sh.: 97 - 99</ref> Bu konuda çeşitli örnekler vardır. Bir başka örnek, [[II. Kılıç Arslan]]’ın [[I. Gıyaseddin Keyhüsrev]]’i veliat tayin etmiş olmasına ve tahta geçmesine karşın, en büyük oğlu [[II. Süleyman Şah]]’ın, buna karşı çıkarak kardeşlerinden bazılarıyla işbirliği ettikten sonra diğer kardeşlerini öldürttüğü, Konya’yı kuşatarak Gıyaseddin Keyhüsrev’i Bizans’a sığınmaya zorladığı bilinmektedir.<ref>Aydın Taneri, sh.: 133, 134</ref>
* Vezir ya da Pervane. Sultandan sonra en yüksek yönetim makamıdır ve doğrudan doğruya sultana karşı sorumludur. Her gün toplanan Divan-ı Ali’ye vezir başkanlık ederdi. Devlet gelirlerinin toplanmasından üst sorumludur ve olağanüstü giderler için ihtiyat akçesi adıyla ayrıca bir hazine oluşturmaktadır. Yargı yetkisini de sultanın vekili olarak kullanır, sultanın katılamadığı hallerde “Divan-ı Mezalim”e başkanlık ederdi. Pervane [[Sâhib Ata Fahreddin Ali ]]’nin 1285’de ölümünden sonra vezirler artık İlhanlı sarayı tarafından atanmaya başlanmıştır.<ref>Refik Turan, “Türkiye Selçukluları ve Anadolu Beylikleri Döneminde Kültür ve Medeniyet” – Genel Türk Tarihi, cilt 4 - sh.: 366, 367</ref>
* Büyük Hacib ya da Hacibeler. Devlet ricali hiyerarşisinde sultan ve vezirden sonra üçüncü kademe, saray görevlileri hiyerarşisinde ise sultandan sonra ikinci kademe görevlilerdir. Tebaa ile hükümdar arasındaki teması sağlamakla görevlidirler. Halkın istek ve şikayetlerini sultana iletir, halka sonuçlar hakkında bilgi verirler. [[Fuat Köprülü]]’ye göre günümüzde Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreterliği makamına karşılık gelmektedir. Sultana gelen konuklara hizmet etmek de görevlerindendir.<ref name="rç58"/>
* Candar. Sultanı ve sarayı korumayla görevli hassa askerleri olup komutanları Emir-i Candardır. Görev sınıfları olarak gece nöbetçileri pasbanan, gündüz nöbetçileri nevbetiyan kapı nöbetçileri ise derbanan’dır. Saray dışında ise diğer hassa kuvvetleriyle birlikte görev yaparlardı. [[I. Alaeddin Keykubat]]’ın bazı emirleri öldürmesinde candarlar görev yapmışlardır.<ref>Rukiye Çevik, sh.: 59, 60</ref>
* Müstevfi. Divan-i İstifa’nın amiridir. Divan-ı İstifa, devletin maliyesinin idare ve takibinden sorumlu divandır.<ref name="im"/>
* Çaşnigir. Sultanın mutfak görevlileridir. Amirlerine Emir-i Çaşnigir denilir. Yemekleri ve sofrayı hazırlayan, sofrada hizmet eden ve tüm yiyecekleri sultan yemeden önce tadarak zehirli olmadıklarını garantileyen görevlilerdir. Sultanın düzenlediği şölenlerde hizmet görenlerdir. En güvenilir hizmetkarlar arasından seçilir, sultan gerek gördüğünde devlet yönetimi konusunda bunların görüşlerini zaman zaman aldığı bilinmektedir.<ref>Rukiye Çevik, sh.: 60, 61</ref>
* Silahdar. Sultanın silahhanesinin yönetiminden, buradaki silahların bakımından, seferlerde taşınmasından ve muhafazasından sorumlu görevlilerdir. Amirlerine Emir-i Silah adı verilmektedir.<ref>Rukiye Çevik, sh.: 62</ref>
* Şarabdar-ı has. Sultanın içeceklerinden sorumlu görevlilerdir. Sarayda sadece sultana has bir şarabhane-i sultan odası bulunurdu. Askeri seferler gibi saray dışındaki görevlerde de yer alırlardı.<ref>Rukiye Çevik, sh.: 62, 63</ref>
* Alemdar ya da Emir-i Alem. Sancak ya da bayraktan sorumludurlar. Sultanın saray dışına çıkmalarında sancak ya da bayrağı taşıyanlardır.<ref>Rukiye Çevik, sh.: 63</ref>
* Emir-i Arz. Ordunun ihtiyaçlarına bakan, maaşları ödeyen, kayıt defterlerini düzenli tutarak yoklamaları yapan dairenin amiridir.<ref>Refik Turan, “Türkiye Selçukluları ve Anadolu Beylikleri Döneminde Kültür ve Medeniyet” – Genel Türk Tarihi, cilt 4 - sh.: 371</ref>
* Müşrif. Devletin mali ve yönetsel işlerine bakar, mali kayıtları tutar, hanedana ait mallara ve giderlere bakardı. Bu divanın amiri “Müşrif-i Memalik” ya da “Müşrif-i Mülk”dür.<ref>Refik Turan, “Türkiye Selçukluları ve Anadolu Beylikleri Döneminde Kültür ve Medeniyet” – Genel Türk Tarihi, cilt 4 - sh.: 370</ref>
* Emir-i Dad. Başta devlete karşı işlenen suçlar olmak üzere tüm üst seviyedeki örfi davalara sultan adına bakan görevliler bu adla bilinir. Üst düzey olmayan davalara ise kadılar bakmaktadır. Sultanlığın ilk evrelerinde bu davalara sultan başkanlık ederdi. Daha sonraları ülke ve devlet teşkilatı büyüdüğünden sultan yerine Emir-i Dad bu davalara başkanlık eder olmuştur. Hem kendilerinin, hem de kadıların verdikleri hükümlerin infazında görevlidirler. Çok güçlü emirleri hatta vezirleri dahi, sultanın emriyle tutukladıkları biliniyor.<ref>Rukiye Çevik, sh.: 63, 64</ref>
 
Sonuç olarak Anadolu Selçuklu Devleti’nin kuruluşundan yıkılışına kadar olan tarihi, zaman zaman saltanat mücadeleleriyle sarsılmıştır. Bununla da kalmamış, bu saltanat mücadelesinden sonra tahta çıkan sultan, kendileri için tehlikeli olacağını düşündükleri hanedan üyelerini hapsettirmiş, yay kirişiyle boğdurmuş ya da gözlerine mil çektirerek tasfiye etmişlerdir.<ref>Mevlüt Günler, sh.: v</ref> [[II. Süleyman Şah]] döneminde (1196 – 1204) melikler yine eyaletlere tayin olunmakla birlikte kendi başlarına hareket edemeyecek şekilde, sultana bağlı olarak, birer vali olarak yönetmeleri sağlanmıştır. [[I. Gıyaseddin Keyhüsrev]] döneminde ise (1205 – 1211) melikler, adlarına sikke kestirip hutbe okutamazlar, sultanın onayı olmadan komşularıyla savaşa tutuşamaz ya da barış yapamaz olmuşlardır.<ref>Mustafa Lamba, Hüseyin Tekin, sh.: 99</ref>
Bu saray görevlilerinin dışında protokolde görece daha düşük mevkili saray görevlileri ise Emir-i Ahur (Sultanın atlarının bakımından sorumlu çalışanların amiri), Camedar (Sultanın kendi giysilerinin ve hil’at olarak verilecek eşyanın, görevlilere özgü giysilerin dikildiği ve muhafaza edildiği camehanenin ve burada çalışanların şefi), Emir-i Hares (zindan görevlisi), Üstadüddar (tüm saray hizmetkarlarının amiri), Emir-i Şikar (sultanın katıldığı avları, bu avlarda kullanılan köpek ve kuşların bakımınında çalışanların amiri gibi görevliler vardır.<ref>Rukiye Çevik, sh.: 65 - 68</ref>
* Taşra teşkilatı
Anadolu Selçuklu hakimiyet sahası, merkeze bağlı eyaletlerle tabi (vassal) devletlerden oluşmaktadır. Merkeze bağlı eyaletler yine merkezden atanan valilerle yönetilirken tabi devletler kendi hanedanlıklarınca özerk olarak yönetilmektedir. Yine de sultan tabi devletlerin hükümdarlarını onaylıyor ya da azlederek yerine başka birini atayabiliyordu.<ref>Rukiye Çevik, sh.: 83</ref>
 
Bir sultanın ölümünün ardından tahta hangi şehzadenin geleceği çoğu kez devlet ricalinin (ümera, devlet adamları ve komutanlar) toplantısında kararlaştırılmıştır. Ancak bu şekilde alınan kararın değiştirildliği bir istisna vardır ve güce dayanır. Bu konuda örnek şöyledir. [[Cemalettin Aksarayi|Aksarayi]]’nin anlatımıyla, II. Süleyman Şah’ın ölümü ardından ümera altı yaşındaki [[III. Kılıç Arslan|İzzettinİzzeddin Kılıç Arslan]]’ı tahta çıkarmıştır. Ancak bazı emirler, [[Konstantinapolis]]’teki Gıyaseddin Keyhüsrev’e haber göndererek tahta geçmek üzere gelmesini istemişlerdir. Sonuç itibariyle Gıyasedin Keyhüsrev’in yeniden tahta oturması, ümeranın bu şartlar altında ortak kararıyla olmuştur.<ref>Aydın Taneri, sh.: 134</ref> Bu ve bunun gibi olaylarda rol oynayan güç, parasal güçtür. Bu görüşme meclisinde karar, oy çoğunluğuna değil, maddi güce bağlıdır. Eğer bir şehzade, maddi gücü daha yüksek olan ümeranın onayını kazanmışsa, sultan seçilecek olan odur. Veliat tayin edilmiş olmak ya da büyük oğul olmak, sultan seçilmekte bir şey ifade etmez.<ref>Nejat Kaymaz, sh.: 100</ref> Maddi güç ise ne kadar kalabalık bir maiyet kuvveti besleyebileceğini belirler.
Eyalet valileri, eyaletlerde geniş [[ikta]]lara sahiptiler.<ref>Refik Turan, “Türkiye Selçukluları ve Anadolu Beylikleri Döneminde Kültür ve Medeniyet” – Genel Türk Tarihi, cilt 4 - sh.: 372</ref> Bununla birlikte işlenebilen toprakların büyük kısmı sultanın tasarrufundadır ve askeri ikta olarak, belirlenmiş bir askeri görevin yerine getirilmesi koşuluyla tahsis edilmiştir.
== Saltanat değişiklikleri ==
Türk devlet geleneğine göre oğullar ve kardeşler tahta geçme hakkı yönünden eşit görülmektedir. Anadolu Selçuklu’da da sultan oğullarından birini veliat seçerken diğerleri, sultana bağlı kalmak koşuluyla eyaletlerde yönetim görevi üstlenirlerdi. Öte yandan Türk egemenlik anlayışına göre ülke, hanedanın ortak malıdır. Dolayısıyla sultan öldüğünde kimin tahta geçeceği bir bakıma ilahi takdire kalmıştır. Sonuç olarak hanedandan herhangi biri, herhangi bir yoldan tahtı ele geçirdiğinde meşruiyeti tartışma konusu olmaz. Dolayısıyla bir önceki hükümdar tarafından veliat atanmış olmanın hiçbir hükmü kalmamaktadır. Veliat tayin edilmesi, diğer şehzadelerin taht üzerinde hak ileri sürmeleri için engel değildir. Sultanın sağlığında onun iradesine boyun eğilip veliata bi’at edilmesi bile, sultan öldüğünde hükümsüz kabul edilir.<ref>Aydın Taneri, [http://dergiler.ankara.edu.tr/dergiler/18/796/10190.pdf “<Müsameretü’l – Ahbar’ın Türkiye Selçukluları Devlet Teşkilatı Bakımından Değeri”] sh.: 133</ref><ref>[[Mustafa Safran]], [http://usad.selcuk.edu.tr/usad/article/view/30 Alaeddin Keykubat’ın Otorite Anlayışı ve Ümera Katli Meselesi] sh.: 97</ref><ref>Nejat Kaymaz, sh.: 99</ref>
 
Ümeranın kararıyla tahta geçen sultanlar şunlardır. [[III. Kılıç Arslan]] (1204, 6 yaşında), [[I. Gıyaseddin Keyhüsrev]] (1205), [[I. İzzeddin Keykavus]] (1211, 11 yaşında), [[I. Alaeddin Keykubat]] (1220), [[II. İzzeddin Keykavus]] (ilk 1246), [[II. Alaeddin Keykubad]] (1249, 7 yaşında), [[IV. Kılıç Arslan]] (ilk1249), [[III. Gıyaseddin Keyhüsrev]] (1266, 7 yaşında). Ümera kararı dışında tahta geçen sultanlar ise; [[II. Kılıç Arslan]], babası I. Mesud tarafından veliat tayin edilmesi ile 1155’de tahta geçmişir. [[I. Mesud]] (1116)(1126 yılında Bizans İmparatoru [[İoannis Çelepis Komninos]]’dan yüklüce parasal yardım alarak<ref>Abdullah Burgu, [http://dergipark.gov.tr/download/article-file/550486 II. Kılıçarslan’ın Bizans Politikası] sh.: 287</ref><ref>Ahmet Tabakoğlu, sh.: 4</ref>) ve [[II. Süleyman Şah]] 1196) kuvvet kullanarak, diğer şehzadeleri tasfiye ederek sultan olmuştur. [[Kösedağ Muharebesi]]’nden (1243) hemen sonra Anadolu Selçuklu Devleti [[İlhanlılar|İlhanlı]] hakimiyetine girince sultanlar artık İlhanlı Sarayı tarafından belirlenir olmuştur. Yönetim erki bütünüyle, İhlanlı ile işbirliği içindeki, Farsİran kültürüne asıllısahip ümeranın eline geçmiştir. Hatta IV. Kılıç Arslan ve III. Gıyaseddin Keyhüsrev, İlhanlı sarayının baskısıyle ümera tarafından öldürtülmüştür. Sultanların tahta çıkışı üzerinde ümeranın bu denli etkili olması, sultanla ümera arasında sürekli oynak bir güç çekişmesinin olmasını doğurmaktadır.<ref>Salim Koca, sh.: 3, 4, dipnot</ref><ref>Yasemin Aktaş, sh.: 199</ref>
Bu konuda çeşitli örnekler vardır. [[II. Kılıç Arslan]]’ın [[I. Gıyaseddin Keyhüsrev]]’i veliat tayin etmiş olmasına ve tahta geçmesine karşın, en büyük oğlu [[II. Süleyman Şah]]’ın, buna karşı çıkarak kardeşlerinden bazılarıyla işbirliği ettikten sonra diğer kardeşlerini öldürttüğü, Konya’yı kuşatarak Gıyaseddin Keyhüsrev’i Bizans’a sığınmaya zorladığı bilinmektedir.<ref>Aydın Taneri, sh.: 133, 134</ref>
 
Bir sultan değişikliğinde o ana kadar geçerli, meşru olan tüm akit, taahhüt, atama, verilmiş tüm rütme, makam, mal ve iktalar hükümsüz olmakta, geçerliliğinin devamı için yeni sultan tarafından onaylanaması ya da yenilenmesi gerekmektedir. Tüm idari ve askeri kadrolarda olmamakla birlikte, önemli mevkilerde olan ricalin tüm mesleki kariyeri, baştan aşağı ya da kısmen değişikliğe uğrayabilir dahası, devletin iç ve dış politikasının da değişmesi mümkündür. Diğer yandan hiyerarşide değişiklikler olması da mümkündür, ikinci ya da üçüncü kademeden bir yetkilinin sultan değiştikten kısa bir süre sonra en üst makamlara hızla yükselmesi, diğerlerinin azledilmelerine, katledilmelerine dahi neden olacak güce eriştikleri görülebilir.<ref>Nejat Kaymaz, sh.: 101, 102</ref>
Sonuç olarak Anadolu Selçuklu Devleti’nin kuruluşundan yıkılışına kadar tarihi, zaman zaman saltanat mücadeleleriyle sarsılmıştır. Bununla da kalmamış, bu saltanat mücadelesinden sonra tahta çıkan sultan, kendileri için tehlikeli olacağını düşündükleri hanedan üyelerini hapsettirmiş, yay kirişiyle boğdurmuş ya da gözlerine mil çektirerek tasfiye etmişlerdir.<ref>Mevlüt Günler, sh.: v</ref>
 
Sivil devlet yönetimini oluşturan devlet ricali (ümera), kendilerine bahşedilen çok geniş iktalar sayesinde büyük bir parasal güce sahip olmuşlardır. Bu parasal gelire dayanarak maiyetlerinde, büyük çoğunluğu gulamlardan oluşan çok kalabalık maiyet kuvvetleri besleyebilmişlerdir. Emirlerin güçlerine dayanan etkileri sadece sultan seçimiyle sınırlı kalmayıp devletin iç ve dış politikasının, gidişatının şekillenmesinde başat rol oynadığı da görülmektedir. Örneğin [[II. İzzeddin Keykavus]]’un veziri Şemseddin Muhammed İsfahani, dönemin İlhanlı hanının hoşnutluğunu ve güvenini kazandıktan sonra Anadolu Selçuklu yönetiminde çok geniş yetkileri elinde toplayarak devleti iki yıl yönetmiş, bu süre içinde kendisi için tehlikeli bulduklarını ortadan kaldırmıştır.<ref>Mustafa Lamba, Hüseyin Tekin, sh.: 100, 101</ref>
Bir sultanın ölümünün ardından tahta hangi şehzadenin geleceği çoğu kez devlet ricalinin (ümera, devlet adamları ve komutanlar) toplantısında kararlaştırılmıştır. Ancak bu şekilde alınan kararın değiştirildliği bir istisna vardır ve güce dayanır. [[Cemalettin Aksarayi|Aksarayi]]’nin anlatımıyla, II. Süleyman Şah’ın ölümü ardından ümera altı yaşındaki [[III. Kılıç Arslan|İzzettin Kılıç Arslan]]’ı tahta çıkarmıştır. Ancak bazı emirler, [[Konstantinapolis]]’teki Gıyaseddin Keyhüsrev’e haber göndererek tahta geçmek üzere gelmesini istemişlerdir. Sonuç itibariyle Gıyasedin Keyhüsrev’in yeniden tahta oturması, ümeranın bu şartlar altında ortak kararıyla olmuştur.<ref>Aydın Taneri, sh.: 134</ref><ref>Nejat Kaymaz, sh.: 100</ref>
 
Muazzam ikta gelirleri ve diğer gelirler sayesinde çok kalabalık muhafız kuvveti beslemek mümkün olmaktadır. Hatta bazen sultanın hassa kuvvetleriyle bile boy ölçüşecek kadar büyük bir kuvvete sahip olabiliyorlardı. Böyle büyük bir kuvvet bulundurmak, bir yandan prestij sağlarken esas olarak devlet yönetimi üzerinde bir nüfuza sahip olabilmeyi ve kritik bir durumda hayatını ve mevkiini koruyabilmesini sağlamaktadır. Kuşkusuz bu şartlarda devlet ricali arasında bir nüfuz mücadelesi olması kaçınılmazdır. Bu mücadelede ilave güç edinme iseğiyle olanak sağlayabildikleri ölçüde yüksek makamlara kendi akrabalarını getirmeye ve birbirleriyle kan bağı oluşturmaya çalışmışlardır. Diğer yandan yüksek makamların, remi olarak olmasa bile uygulamada kuşaktan kuşağa geçtiğine işaret eden pek çok örnek vardır. Böylece hem yatay olarak, yüksek makamlara akrabaları yerleştirerek ve kan bağı kurarak, hem de dikey olarak, yine yüksek makamları babadan oğula geçecek zorlamayı yaparak, sivil ve askeri yönetim üzerinde uzun süreli bir nüfuz elde etmişlerdir.<ref>Nejat Kaymaz, sh.: 105, 106</ref><ref>Mustafa Lamba, Hüseyin Metin, sh.: 101</ref>
Ümeranın kararıyla tahta geçen sultanlar şunlardır. [[III. Kılıç Arslan]] (1204, 6 yaşında), [[I. Gıyaseddin Keyhüsrev]] (1205), [[I. İzzeddin Keykavus]] (1211, 11 yaşında), [[I. Alaeddin Keykubat]] (1220), [[II. İzzeddin Keykavus]] (ilk 1246), [[II. Alaeddin Keykubad]] (1249, 7 yaşında), [[IV. Kılıç Arslan]] (ilk1249), [[III. Gıyaseddin Keyhüsrev]] (1266, 7 yaşında). Ümera kararı dışında tahta geçen sultanlar ise; [[II. Kılıç Arslan]], babası I. Mesud tarafından veliat tayin edilmesi ile 1155’de tahta geçmişir. [[I. Mesud]] (1116) ve [[II. Süleyman Şah]] 1196) kuvvet kullanarak, diğer şehzadeleri tasfiye ederek sultan olmuştur. [[Kösedağ Muharebesi]]’nden (1243) hemen sonra Anadolu Selçuklu Devleti [[İlhanlılar|İlhanlı]] hakimiyetine girince sultanlar artık İlhanlı Sarayı tarafından belirlenir olmuştur. Yönetim erki bütünüyle, İhlanlı ile işbirliği içindeki, Fars asıllı ümeranın eline geçmiştir. Hatta IV. Kılıç Arslan ve III. Gıyaseddin Keyhüsrev, İlhanlı sarayının baskısıyle ümera tarafından öldürtülmüştür. Sultanların tahta çıkışı üzerinde ümeranın bu denli etkili olması, sultanla ümera arasında sürekli oynak bir güç çekişmesinin olmasını doğurmaktadır.<ref>Salim Koca, sh.: 3, 4, dipnot</ref><ref>Yasemin Aktaş, sh.: 199</ref>
 
Bu durumları belirgin biçimde ortaya koyan [[I. İzzeddin Keykafu s]]’un ümera tarafından 11 yaşındayken tahta çıkarılması ardından doğal olarak ümera tarafından yeni atamalar yapılmıştır. Bu atamalarda vezir yerinde kalırken [[Celâleddin Karatay]]’ın saltanat naibliğine, Eseddin Ruzbe atabeyliğe, Şemseddin Has Oğuz beylerbeyliğine ve Fahrüddin Attar pervaneliğe getirilmiştir.<ref>Derviş Küçükyıldırım, [http://acikerisim.selcuk.edu.tr:8080/xmlui/bitstream/handle/123456789/11152/415697.pdf?sequence=1 “Mevlâna’nın ve Pervâne Mu’înü’d-Dîn Süleyman İle İlişkileri”] sh.: 5</ref> Son ikisinin arasında kız alıp – vermeden doğan bir akrabalık vardır. Birlikte büyük nüfus kazanmaları diğer ümerayı rahatsız etmiş, bir koplo hazırlayarak ikisini de katletmişlerdir.<ref>Nejat Kaymaz, sh.: 106 dipnot</ref>
 
Gelişkin dönemde devlet teşkilatı hem kuruluş, hem de işleyiş bakımından merkez ve taşra teşkilatı olarak iki ana bölümlenme gösterir.
*=== Merkez teşkilatı ===
Merkez teşkilat esas olarak devlet ricalini ve saray görevlilerini kapsar. Sarayda pek çeşitli işlere bakan hizmetkarlar istihdam edilirdi. Farklı alt bölümlerin, örneğin mutfak, ahırlar, silahhane, şaraphane gibi kendi personeli ve amirleri olurdu. Bir çok saray çalışanı daha sonra saray dışında idari görevler almışlardır. Bunların bir kısmı, gayrımüslüm aillerin çocuklarıyken tutsak olarak ele geçirilen ve köle ([[gulam]]) olarak köklü bir eğitimden geçirilmiş unsurlarıunsurlar iken bir kısmı da yine sarayda Türk kültürüyle yakinen temas eden [[tacik]] unsurlardır. Örneğin Esededdin Arslan, Şemseddin Hasoğuz, Celâleddin Karatay, Mübarizeddin Ertakuş, Seyfeddin Torumtay, Cemaleddin Ferruh gibi tanınmış devlet görevlileri müslüman olmayan halklardanken Kemaleddin Kamiyar, [[Sâhib Ata Fahreddin Ali ]], Nasireddin Müstevfi gibi İran kökenli insanlardır. Bu saray görevlilerinin farklı görevleri vardır.<ref name="rç58">Rukiye Çevik, sh.: 58 - 59</ref>
 
Temel teşkilatlanma askeri, yönetsel, mali, şer’i ve hukuki, tahriri olmak üzere beş kısımdan oluşurdu ve amirleri devlet ricalini oluşturur. Askeri konulara “beylerbeği”, mali ve yönetsel işlere “sahip” ya da “vezir” ve onlara bağlı daire amirler bakarlardı. Şer’i ve hukiki işlerden ise “Kadılkuzat” ve ona bağlı kadılar sorumludur. Her bölümün amirlerince oluşturulan “divan”lar vardır. En önemlisi Büyük Divan’dır, Divan-ı Ali. Bu divan, devlet yönetiminin en üst organı olup devlet işlerinin görüşülüp karara varıldığı teşkildir. Vezirin başkanlık ettiği büyük divanın üyeleri “naib-i sultan”, “atabey”, “pervane”, “müstevfi”, “tuğrai”, “emir-i arz”, “emir-i dad” ve “müşrif-i memalik”tir.<ref>Rukiye Çevik, sh.: 75, 76</ref>
==== Divanlar ve emirler ====
Anadolu Selçuklu Devleti merkez teşkilatının saraydaki esas yönetim organları sultana bağlı çalışan çeşitli divanlardır. Sözcük arapça olmakla birlikte bir devlet yüksek organı olarak [[Sasaniler]]’den alınmadır.<ref>Mustafa Lamba, Hüseyin Metin, sh.: 117</ref>
* “Divan-ı Ali”. Ya da “Büyük Divan”. Bu divan, devlet yönetiminin en üst organı olup devlet işlerinin görüşülüp karara varıldığı teşkildir. Vezirin başkanlık ettiği büyük divanın üyeleri “Naib-i Sultan”, “Atabey”, “Pervane”, “Müstevfi”, “Tuğrai”, “Emir-i Arz”, “Emir-i Dad” ve “Müşrif-i Memalik”tir.<ref>Rukiye Çevik, sh.: 75, 76</ref>
* Vezir ya da Pervane“Sahib-i Azam”. Sultandan sonra en yüksek yönetim makamıdır ve doğrudan doğruya sultana karşı sorumludur. Her gün toplanan Divan-ı Ali’ye vezir başkanlık ederdi. Devlet gelirlerinin toplanmasından üst sorumludur ve olağanüstü giderler için ihtiyat akçesi adıyla ayrıca bir hazine oluşturmaktadır. Yargı yetkisini de sultanın vekili olarak kullanır, sultanın katılamadığı hallerde “Divan-ı Mezalim”e başkanlık ederdi. Pervane [[Sâhib Ata Fahreddin Ali ]]’nin 1285’de ölümünden sonra vezirler artık İlhanlı sarayı tarafından atanmaya başlanmıştır.<ref>Refik Turan, “Türkiye Selçukluları ve Anadolu Beylikleri Döneminde Kültür ve Medeniyet” – Genel Türk Tarihi, cilt 4 - sh.: 366, 367</ref>
* Müşrif“Müşrif-i Memalik” ya da “Müşrif-i Mülk”. Devletin mali ve yönetsel işlerine bakar, mali kayıtları tutar, hanedana ait mallara ve giderlere bakardı. Bu divanın amiri “Müşrif-i Memalik” ya da “Müşrif-i Mülk”dür.<ref>Refik Turan, “Türkiye Selçukluları ve Anadolu Beylikleri Döneminde Kültür ve Medeniyet” – Genel Türk Tarihi, cilt 4 - sh.: 370</ref>
* Emir“Emir-i DadDad”. Başta devlete karşı işlenen suçlar olmak üzere tüm üst seviyedeki örfi davalara sultan adına bakan görevlilergörevlilerin bu adla biliniramiridir. Üst düzey olmayan davalara ise kadılar bakmaktadır. Sultanlığın ilk evrelerinde bu davalara sultan başkanlık ederdi. Daha sonraları ülke ve devlet teşkilatı büyüdüğünden sultan yerine Emir-i Dad bu davalara başkanlık eder olmuştur. Hem kendilerinin, hem de kadıların verdikleri hükümlerin infazında görevlidirler. Çok güçlü emirleri hatta vezirleri dahi, sultanın emriyle tutukladıkları biliniyor.<ref>Rukiye Çevik, sh.: 63, 64</ref>
* Emir“Emir-i ArzArz”. Ordunun ihtiyaçlarına bakan, maaşları ödeyen, kayıt defterlerini düzenli tutarak yoklamaları yapan dairenin amiridir.<ref>Refik Turan, “Türkiye Selçukluları ve Anadolu Beylikleri Döneminde Kültür ve Medeniyet” – Genel Türk Tarihi, cilt 4 - sh.: 371</ref>
* Büyük“Emir-i HacibHacib” ya da Hacibeler“Melikü’l-Hüccab”. Devlet ricali hiyerarşisinde sultan ve vezirden sonra üçüncü kademe, saray görevlileri hiyerarşisinde ise sultandan sonra ikinci kademe görevlilerdir. TebaaSultan ile hükümdarDivan-ı Ali ve tebaa arasındaki teması sağlamakla görevlidirler. Halkın istek ve şikayetlerini sultana iletir, halka sonuçlar hakkında bilgi verirler. [[Fuat Köprülü]]’ye göre günümüzde Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreterliği makamına karşılık gelmektedir. Sultana gelen konuklara hizmet etmek deprotokolü düzenlemek görevlerindendir.<ref name="rç58"/><ref>Mustafa Lamba, Hüseyin Metin, sh.: 107, 108</ref>
* Candar“Emir-i Candar”. SultanıCandar, sultanı ve sarayı korumayla görevli hassa askerleri olup komutanları Emir-i Candardır. Görev sınıfları olarak gece nöbetçileri pasbanan, gündüz nöbetçileri nevbetiyan kapı nöbetçileri ise derbanan’dır. Saray dışında ise diğer hassa kuvvetleriyle birlikte görev yaparlardı. [[I. Alaeddin Keykubat]]’ın bazı emirleri öldürmesinde candarlar görev yapmışlardır.<ref>Rukiye Çevik, sh.: 59, 60</ref>
* “Müstevfi”. Divan-i İstifa’nın amiridir. Divan-ı İstifa, başta saray giderleri olmak üzere devletin maliyesinin idare ve takibinden sorumlu divandır. Saray giderleriyle ilgili ödeme emirler, devlet ricalinden on iki kişinin imzasını taşıması gerekmektedir.</ref><ref name="im"/><ref name="ml110">Mustafa Lamba, Hüseyin Metin, sh.: 110</ref>
* Çaşnigir“Emir-i Çaşnigir”. Sultanın mutfak görevlileridir. Amirlerine Emir-i Çaşnigir denilir. Yemekleri ve sofrayı hazırlayan, sofrada hizmet eden ve tüm yiyecekleri sultan yemeden önce tadarak zehirli olmadıklarını garantileyen görevlilerdir. Sultanın düzenlediği şölenlerde hizmet görenlerdir. En güvenilir hizmetkarlar arasından seçilir, sultan gerek gördüğünde devlet yönetimi konusunda bunların görüşlerini zaman zaman aldığı bilinmektedir.<ref>Rukiye Çevik, sh.: 60, 61</ref>
* Silahdar“Emir-i silah”. Sultanın silahhanesinin yönetiminden, buradaki silahların bakımından, seferlerde taşınmasından ve muhafazasından sorumlu görevlilerdir. Amirlerine Emir-i Silah adı verilmektedir.<ref>Rukiye Çevik, sh.: 62</ref>
* Şarabdar“Şarabdarhasha”s. Sultanın içeceklerinden sorumlu görevlilerdir. Sarayda sadece sultana has bir şarabhane-i sultan odası bulunurdu. Askeri seferler gibi saray dışındaki görevlerde de yer alırlardı.<ref>Rukiye Çevik, sh.: 62, 63</ref>
* Alemdar“Alemdar” ya da Emir-i Alem. Sancak ya da bayraktan sorumludurlar. Sultanın saray dışına çıkmalarında sancak ya da bayrağı taşıyanlardır.<ref>Rukiye Çevik, sh.: 63</ref>
* “Emir-i Ahur”. Sarayın ve tabi sultanın binek hayvanlarının bakımından sorumludur. Sultana ait ahırlar sadece sarayda değil, büyük tüm vilayet merkezlerinde bulunurdu. Bunların binek takımlarını üreten saraçlar da Emir-i Ahur’un emrindeydiler. <ref name="ml110"/>
Bu saray görevlilerinin dışında protokolde görece daha düşük mevkili saray görevlileri ise Emir-i Ahur (Sultanın atlarının bakımından sorumlu çalışanların amiri), Camedar (Sultanın kendi giysilerinin ve hil’at olarak verilecek eşyanın, görevlilere özgü giysilerin dikildiği ve muhafaza edildiği camehanenin ve burada çalışanların şefi), Emir-i Hares (zindan görevlisi), Üstadüddar (tüm saray hizmetkarlarının amiri), Emir-i Şikar (sultanın katıldığı avları, bu avlarda kullanılan köpek ve kuşların bakımınında çalışanların amiri gibi görevliler vardır.<ref>Rukiye Çevik, sh.: 65 - 68</ref>
*=== Taşra teşkilatı ===
Anadolu Selçuklu hakimiyet sahası, merkeze bağlı eyaletlerle tabi (vassal) devletlerden oluşmaktadır. Merkeze bağlı eyaletler yine merkezden atanan valilerle yönetilirken tabi devletler kendi hanedanlıklarınca özerk olarak yönetilmektedir. Yine de sultan tabi devletlerin hükümdarlarını onaylıyor ya da azlederek yerine başka birini atayabiliyordu.<ref>Rukiye Çevik, sh.: 83</ref>
 
Eyalet valileri, eyaletlerde geniş [[ikta]]lara sahiptiler.<ref>Refik Turan, “Türkiye Selçukluları ve Anadolu Beylikleri Döneminde Kültür ve Medeniyet” – Genel Türk Tarihi, cilt 4 - sh.: 372</ref> Bununla birlikte işlenebilen toprakların büyük kısmı sultanın tasarrufundadır ve askeri ikta olarak, belirlenmiş bir askeri görevin yerine getirilmesi koşuluyla tahsis edilmiştir.
== Ordu ==
Anadolu Selçuklu ordusunda kuruluş döneminde, sultanların özel bir muhafız kuvveti olarak hassa birlikleri olmasına karşın ordu esas olarak Türkmen aşiretlerinin savaşçılarına dayanmaktadır. Anadolu Selçuklu Devleti başlangıçta, hem ordu, hem idare, hem de günlük yaşamda bütünüyle askeri esaslara dayanmaktaydı. Ordu neredeyse bütünüyle Türkmen beylerinin yönetimindeki aşiret savaşçılarından oluşmaktadır. Devlet idaresi de bu beylerin sorumluluğundaydı. Fakat zamanla devlet, klasik Türk – İslam devletleri modeline yaklaştı, sivil bir devlet kadrosu, buna uygun sivil bir devlet teşkilatı oluşturuldu. Bu şekilde Anadolu Selçuklu’da bir “payitaht düzeni”, merkeziyetçi bir devlet cihazı gelişmiştir. Önce devlet kadroları sivilleşirken Türkmen beyleri buradan çekildiler. Daha sonra Türkmen savaşçılarından oluşan ordu, bu sivil teşkilata uyacak, onun gereksinimlerini karşılayacak bir yapıya dönüştü. Bu dönüşüm zorunluydu ancak, tümüyle Türkmen savaşçılarından oluşan bir orduya uymazdı, çeşitli etnik unsurlardan oluşan gulamlara ve ikta sahiplerine doğru olmuştur. Sivil kadrolar, gulamlıktan gelen çoğu İranlı unsurlardı. Devlet yönetiminin en önemli mevkilerini bunlar doldurduğu gibi merkezde ve eyaletlerde askeri teşkilatın önemli rütbelerine atanıyorlardı.<ref name="nk104"/>
“Beylerbeyi”, arapça “Emirü’l-Ümera” ya da “Melikü’l-Ümera” ünvanlarının yerine ilk kez Anadolu Selçuklu’da yer yer kullanılan Türkçe bir sözcüktür. Beylerbeyi, hükümdarlığın ordularının başkomutanlarıdır. Anadolu Selçuklu Devleti’nde merkez ve uç (batı) olmak üzere iki beylerbeyi bulunurdu. Uç beylerbeyi ise Türk askeri geleneğine uygun olarak sağ ve sol kol olarak iki komutanlıktır. Sağ Kol Uç Beylerbeyi merkezi Kastomonu, Sol Kol Uç Beylerbeyi’nin merkezi ise Ankara’dır.<ref>Salim Koca, sh.: 6 dipnot</ref><ref> “Türkiye Selçukluları ve Anadolu Beyliklerinde Teşkilat” sh.: 159</ref>
 
Çeşitli unsurlardan oluşan karma bir ordu
Anadolu Selçuklu ordusunda kuruluş döneminde, sultanların özel bir muhafız kuvveti olarak hassa birlikleri olmasına karşın esas olarak Türkmen aşiretlerinin savaşçılarına dayanmaktadır. Gelişme döneminde ise zaman içinde bu bileşen, çok büyük ölçüde tasfiye edilmiştir. Olgun dönemde Anadolu Selçuklu ordusu sarayı ve sultanı korumak için gulamlar, ikta askerleri ve savaş ya da sefer durumlarına mahsus olmak bağlı devletlerden gelen kuvvetler, emirlerin yine gulamlardan oluşan özel kuvvetleri, şehir kuvvetleri, gönüllüler ile paralı askerlerden oluşmaktadır.<ref>Züriye Çelik, [http://acikerisim.selcuk.edu.tr:8080/xmlui/handle/123456789/5111?locale-attribute=en “Moğol İstilası ve Türkiye Selçuklu Devleti”] sh.: </ref>
Merkezde, çeşitli halklardan oluşan gulam hassa ordusu
Sivil teşkilat kadroları İranlı
Askeri makamları çeşitli etnik kökten, gulamlıktan yetişme
Sarayda teşkilatının tüm önemli kadrolarında
Merkezde ve eyaletlerde askeri teşkilatın belli başlı mevkilerinde
Nejat kaymaz 104
 
Anadolu Selçuklu ordusunda kuruluş döneminde, sultanların özel bir muhafız kuvveti olarak hassa birlikleri olmasına karşın esas olarak Türkmen aşiretlerinin savaşçılarına dayanmaktadır. Gelişme döneminde ise zaman içinde bu bileşen, çok büyük ölçüde tasfiye edilmiştir. Olgun dönemde Anadolu Selçuklu ordusu sarayı ve sultanı korumak için gulamlar, ikta askerleri ve savaş ya da sefer durumlarına mahsus olmak bağlı devletlerden gelen kuvvetler, emirlerin yine gulamlardan oluşan özel kuvvetleri, şehir kuvvetleri, gönüllüler ile paralı askerlerden oluşmaktadır.<ref>Züriye Çelik, [http://acikerisim.selcuk.edu.tr:8080/xmlui/handle/123456789/5111?locale-attribute=en “Moğol İstilası ve Türkiye Selçuklu Devleti”] sh.: </ref>
 
“Beylerbeyi”Orduda başkomutan “Beylerbeyi”dir, arapça “Emirü’l-Ümera” ya da “Melikü’l-Ümera” ünvanlarının yerine ilk kez Anadolu Selçuklu’da yer yer kullanılan Türkçe bir sözcüktür. Beylerbeyi, hükümdarlığın ordularının başkomutanlarıdır. Anadolu Selçuklu Devleti’nde merkez ve uç (batı) olmak üzere iki beylerbeyi bulunurdu. Uç beylerbeyi ise Türk askeri geleneğine uygun olarak sağ ve sol kol olarak iki komutanlıktır. Sağ Kol Uç Beylerbeyi merkezi Kastomonu, Sol Kol Uç Beylerbeyi’nin merkezi ise Ankara’dır.<ref>Salim Koca, sh.: 6 dipnot</ref><ref>Refik Turan, “Türkiye Selçukluları ve Anadolu Beyliklerinde Teşkilat” sh.: 159</ref>
=== Gulam ===
Anadolu Selçuklu Devleti ordusununkuruluş nedöneminde zamantümüyle veTürkmen nesavaşçılarından ölçüdeoluşan bir gulamorduya ordusunasahiptir. Bu aşiret savaşçıları kendi beylerinin emrinde savaşa gelirlerdi. Devletin sivil yöneticileri de bu Türkmen beylerinden oluşmaktaydı.<ref name="nk104">Nejat Kaymaz, sh.: 104</ref> Anadolu Selçuklu Devleti, [[II. Süleyman Şah]]’tan (1196 – 1204) itibaren, önce ağır ağır, sonra hızla Türk aşiret yapılanışını tasfiye ederek bütünlük gösteren merkezi bir devlet yapısını esas almıştır.<ref name="im">İsmail Mazgit, [http://debis.deu.edu.tr/userweb//ismail.mazgit/IT-I_2014-2015.pdf “İktisat Tarihi – I”]</ref> Anadolu Selçuklu ordusunun ve sivil devlet yönetiminin ne zaman dönüştüğü konusu günümüzde halen açık değildir. Devletin kuruluş döneminde, yani 11. yüzyıl sonlarından 12. yüzyıl sonlarına kadar orduda olduğu kadar idari yapıda da Türkmen unsurların hakim olduğu ileri sürülmektedir. Buna göre gulam istihdamı 12. yüzyıl sonlarından itibaren gelişmiştir. Bu bir yüzyllık dönem hakkında bilgi veren kaynaklarda gulamlara ilişkin hiçbir bilgi bulunmaz, 1176 yılındaki [[Miryokefalon Muharebesi]]’nde sonra bu konuda bilgiler bulunmaktadır. <ref>Erkan Göksu, “Türkiye Selçuklularında Ordu” sh.: 34, 35</ref> Bu tespit dikkate değer olmalıdır, [[Doğan Avcıoğlu]] , Miryokefalon’da yenilgi üzerine [[Konstantinapolis]]’e çekilen Bizans ordusuna refaket etmek üzere üç komutan idaresinde üç birliğin görevlendirildiğini yazmaktadır. Ancak Türkmenler yolun bir kısmında Bizans ordusuna saldırırlar. İmparator [[I. Manuil]] yakınmalarına [[II. Kılıç Arslan]] “Bu Türkmenler benden bağımsız, onları kontrol edecek güçte değilim.” karşılığını vermiştir. Gerçekten de sultanın Bizans imparatoruyla anlaştığı haberi duyulunca TürkmenlerTürkmenlerin, sultanı hainlikle suçlamışlarsuçladıkları, küfretmişlerküfrettikleri ve ganimet paylarının alarak yurtlarına döndükleri, bir kısmının ise geri çekilmekte olan Bizans ordusuna ganimet için saldırılar düzenledikleri kaynaklarda yer almıştır.<ref>Doğan Avcıoğlu, Türklerin Tarhi, 5. kitap Tekin Yayınevi 2015 sh.: 1959</ref> Bizans ordusuna refaket eden Selçuklu subayları ise Türkmenleri, “Kendilerine tabi olmayan kaba, asi Türkler” olarak tanımlamışlardır. Miryakefalon Muharebesi Anadolu Selçuklu Devleti ordusu ve devlet cihazı yönünden, kökten bir dönüşümün ilk işaretlerini verir, Türkmenlerin hem devlet cihazı hem de ordu için artık “güvenilmez” olduğunu göstermektedir. Kuşkusuz bu dönüşümün tek nedeni Türkmenlerin bu anlamda güvenilmez görülmesi değildir. Değişen silah bileşimleri ve askeri donanım, hafif süvarinin kullanımını sınırlamaktadır. Türkmen hafif süvarisi hızlı ve okçulukta son derece becerikli olmakla birlikte müstahkem mevkilerini kuşatılmasında yetersiz kalmaktadır. Üstelik ağır süvari bilikleri karşısında uygun donanıma sahip değillerdir.<ref>Erkan Göksu, “Türkiye Selçuklularında Ordu” sh.: 38 – name="eg38-42, 118, 119<"/ref> Bununla birlikte Türkmen savaşçıları Anadolu Selçuklu ordusunda daha sonraları da görülmeye devam edilmiştir. Ancak başlarda, kabile şeflerinin emri gereği ya da gönüllü olarak sultanın askeri seferlerine katılan ve sadece ganimetten pay almakla yetinen Türkmenlerin [[II. Süleyman Şah]]’ın 1202 yılındaki [[Gürcistan]] seferinde paralı asker olarak yer aldıkları ileri sürülmektedir. Daha sonraki tarihlerde paralı Türkmen askerleriyle ilgili kayıtlara rastlanır.<ref>Erhan Göksu, sh.: 124</ref>
 
Görünürde sultana tabi oldukları üstün körü ileri sürülen Türkmenlerin esasen kendi kabile şeflerine itaat ettikleri kabul edilirse, merkezi devlet düzenine uyum sağlamalarının beklenemeyeceği ortadadır. Anadolu Selçuklu Devleti’nin klasik İslam devletlerinin merkezi devlet düzenini alması sırasında Türkmenlerle payitaht arasındaki uyumun ve bağın giderek yıpranması kaçınılmaz olacaktır. Merkezi devleti tanımlayan prensiplerin, Türkmenlerin göçebe ya da yarı-göçebe bir yaşam tazına aykırı gelecektir.<ref>Erkan Göksu, “Türkiye Selçuklularında Ordu” sh.: 38</ref>
 
Gulamların ana kaynağı askeri seferler sırasında alınan esirlerdir. Savaş esirleriyle ilgili kayıtlar Miryokefalon Muharebesi’nden sonra büyük ölçüde artmıştır. [[İbn Bibi]], [[II. Kılıç Arslan]]’ın oğullarının çevre ülkelere yaptıkları yağma seferlerinde her yıl yüz binin üzerinde esir getirildiğini belirtmiştir. [[I. İzzettinİzzeddin Keykavus]]’un (h.y. 1211 – 1220) Çinçin Kalesi’nin ele geçirilmesinden sonra köle pazarlarına o denli çok köle sürülmüştür ki, fiyatlar ciddi biçimde düşmüştür. Tarihi kaynakalar, bu esirler arasında normal olarak kadın ve çocukların da olduğunu kaydetmiştir. Asi Türkmenlerden de hayli esir alınmaktadır.<ref>Erkan Göksu, “Türkiye Selçuklularında Ordu” sh.: 67, 68</ref> Diğer yandan Selçuklu sultanlarına hatırı sayılır çoklukta gulam hediye edildiği belgelerden görülmektedir. Sultanların da çeşitli hükümdarlara, devlet ricaline, hatta dönemin halifesine gulam ve cariyeler hediye gönderdiği bilinmektedir.<ref>Erkan Göksu, “Türkiye Selçuklularında Ordu” sh.: 72, 73</ref> Sonuç olarak gulam olarak yetiştirilmek üzere çok sayıda ergenlik çağına ulaşmamış oğlan çocuğu vardır. İbn Bibi’ye göre, Selçuklu sarayında Rum, Ermeni, Gürcü, Rus, Frank, [[Deylem]]li, [[Kazvin Eyaleti|Kazvinli]], Kürt, [[Tacik]], [[Hitay]]lı, [[Keşmir]]li, [[Kıpçak]] ve Türk vardır.<ref>Erkan Göksu, “Türkiye Selçuklularında Ordu” sh.: 75</ref> Esasen gulamlar da maaş alırlardı, yılda dört kez, “bişegani” adı verilen bir maaş almaktaydılar.<ref name="rt374">Refik Turan, “Türkiye Selçukluları ve Anadolu Beylikleri Döneminde Kültür ve Medeniyet” sh.: 374</ref>
 
Gulamlar, sultanın eli altında olduğu kadar, hatta daha yüksek sayılarda omak üzere, emirin maddi gücene bağlı sayıda onların maiyetinde de bulunmaktadır. Öyle ki [[I. Alaeddin Keykubat]]’ın öldürttüğü 24 emirin maiyetindeki gulamların, sarayın ve sultanın güvenliğini tehdit edebilecek kadar yüksek sayıda olduğu anlaşılmaktadır. Sultanın konuya dikkati Naib Hokkabazoğlu Emir Seyfeddin tarafından çekilmiş, öldürülen emirlerin gulamlarının, kölelerinin ve hizmetkarlarının da öldürülmesini tavsiye edilmiş, sultan da bu emri vermiştir. Akabinde, sultanın kayınpederi olan Emir Komnenos’un adabınca uyarısı üzerine emir geri alınmıştır. [[İbn Bibi]]’nin anlatımından anlaşıldığı kadarıyla, birinci gruptakiler yaşça ileri, ikinci gruptakiler küçük yaşta olanlar olmak üzere iki kategori gulam vardır. birinci guruptakilerin malları hazineye alındıktan sonra serbest bırakılmasına, ikinci gruptakilerin ise saraya [[taştdar]] olarak alınması ya da gulamhanelere gönderilmesi emrolunmuştur.<ref>Erkan Göksu, “Türkiye Selçuklu Devletinde Gulam Eğitimi ve Gulamhaneler” sh.: 69, 70</ref>
=== İkta askerleri ===
Anadol Selçuklu Devleti’nde askeri ikta, 12. yüzyılın sonları itibariyle yaygın uygulama haline gelmeye başlamıştır. En belirgin olarak II. Kılıç Arslan’dan sonra [[subaşı]]ların yetkilerinin sınırlandığı, böylece askeri iktaların küçültüldüğü, subaşlarının ise kendilerine bağlanan maaşlarla gelir elde ettikleri ileri sürülmektedir.<ref>Erkan Göksu, “Türkiye Selçuklularında Ordu” sh.: 94, 95</ref> Çokİkta farklısahibi etnikolan unsurlarbirçok arasındanbey alınanbelirlenmiş paralıbir askerleresayıda örnekasker olarakbeslemekle [[Gotlar]], [[Germenler]], [[Normanlar]], [[Franklar]], [[Ermeniler]], [[Ruslar]], [[İskandinavlar]], [[Sırplar]], [[Kıpçaklar]], [[Uzlar]], [[Peçenekler]], diğer [[Türkopoller]]<ref>Bizans ordusunda 11yükümlüdür. yüzyıldanDiğer itibarenyandan görevdevlet yapmışricali hristiyande Türklermaddi vegücüne bunlarıngöre Rumasker kadınlardan olan oğulları – Yılmaz Daşçıoğlu, [http://wwwyetiştirirdi.tde.sakarya.edu.tr/sites/tde.sakarya.edu.tr/file/savas_ve_edebiyat_2.cilt_e_kitap_sempozyum_bildiriler_kitabi___.compressed_.pdf “Savaş ve Edebiyat” 2. cilt] sh.: 95</ref> sayılmaktadır.<ref>Erhan Göksu, sh.: 110, 111<name="rt374"/ref> I. Alaeddin Keykubat döneminde ikta askerlerinin sayısı 100 bine ulaşmıştır.<ref name="im"/>
=== Paralı askerler ===
Paralı askerler daimi ordu içinde değil, askeri seferler öncesinde, bu sefer için tutulan askerlerdir.<ref>Erkan Göksu, “Türkiye Selçuklularında Ordu” sh.: 110</ref> Anadolu Selçuklu ordusunda paralı askerlerin istihdam edildiğine dair en eski kayıtlar [[II. Süleyman Şah]]’ın 1202 yılındaki [[Gürcistan]] seferine ilişkindir.<ref>Erhan Göksu, sh.: 122</ref> Çok farklı etnik unsurlar arasından alınan paralı askerlere örnek olarak [[Gotlar]], [[Germenler]], [[Normanlar]], [[Franklar]], [[Ermeniler]], [[Ruslar]], [[İskandinavlar]], [[Sırplar]], [[Kıpçaklar]], [[Uzlar]], [[Peçenekler]], diğer [[Türkopoller]]<ref>Bizans ordusunda 11. yüzyıldan itibaren görev yapmış hristiyan Türkler ve bunların Rum kadınlardan olan oğulları – Yılmaz Daşçıoğlu, [http://www.tde.sakarya.edu.tr/sites/tde.sakarya.edu.tr/file/savas_ve_edebiyat_2.cilt_e_kitap_sempozyum_bildiriler_kitabi___.compressed_.pdf “Savaş ve Edebiyat” 2. cilt] sh.: 95</ref> sayılmaktadır.<ref>Erhan Göksu, sh.: 110, 111</ref>
== Ekonomi ve maliye ==
Köyler tarımsal üretimin merkezleriyken, kalabalık kent nüfusunun çoğunluğunu zanaatçılar ve işçiler oluşturmaktadır. Bu nüfusun kentlerde toplanabilmesini sağlayan ise ticarettir. Uluslararası transit ticaret yollarının uzağındaki bile hatırı sayılır bir ticaret hacmi görülmektedir.<ref name="im"/>
Satır 208 ⟶ 230:
Anadolu Selçukluları ticarete ve yol güvenliğine büyük önem verdiler. Kervan yollarının güvenliğinin sağlanmasına bağlı olarak Anadolu'da ticaret çok gelişti. Karadeniz ve Akdeniz'deki limanlar önemli birer dış ticaret merkezi durumuna geldi. Ticareti güvence altına alan devlet, karada haydutların, denizde korsanların saldırısına uğrayarak malları yağmalanan tüccarların zararlarını karşılıyordu. Gerek yolculukları sırasında, gerekse kervansaray ve hanlarda konakladıklarında tüccar ve yolcuların güvenliği ve ihtiyaçları sağlanıyordu. Anadolu Selçukluları’nda özellikle dokumacılık çok gelişmişti. Ayrıca Anadolu'nun çeşitli bölgelerindeki demir, bakır, gümüş gibi madenler işletiliyordu.
 
Şehirlerin sağladığı vergi gelirleri içinde en büyük toplam tutan ticari emtiadan alınan vergilerdir. Ayrıca pazarlardan “bac” adı altında bir harç alınırdı. Ticaretten alınan vergileri toplayan ve denetleyen, maaşlı ya da [[iltizam]] usülü çalışan “şahne” adı verilen görevlilerdir.<ref name="im"/> Gayrımüslim halktan alınan [[cizye]]yi “muhassılan-ı harac” adı verilen görevliler tahsil etmektedir.<ref>Refik Turan, “Türkiye Selçukluları ve Anadolu Beylikleri Döneminde Kültür ve Medeniyet” – Genel Türk Tarihi, cilt 4 - sh.: 373</ref> Cizye, Anadolu Selçuklu hazinesi içinde en büyük gelir kalemidir.<ref>İlhan Erdem, [http://dergiler.ankara.edu.tr/dergiler/18/29/206.pdf “Türkiye Selçuklu-İlhanlı İktisadi, Ticari İlişkileri ve Sonuçları] sh.: 55</ref>
=== İkta sistemi ===
Anadolu Selçuklu Devleti’nde toprak mülkiyeti düzeni “Miri toprak düzeni”dir. Mülkiyet esas olarak devlete aittir ve devlet toprağı işlemek üzere bir kira karşılığında köylülere kiraya vermiştir. Bu toprakların vergisini toplama hakkı ikta sahiplerine verilmiştir. İkta sahibinin aldığı bu vergiler onun, belirlenmiş bir devlet hizmetini yerine getirmek karşılığında alacağı maaş yerine geçmektedir. Yönetimi ve mali durumu özerktir, devlet tahsildar gönderemez.<ref name="im"/> Anadolu Selçuklu’da hemen hemen bütün topraklar miri rejime tabidir. Devlet ricali de ikta sahibi kılınmıştır. Ama çoğunluğu askeri iktadır. İktalar verasete tabi olmadığı gibi kaydi hayat şartı da yoktur, verilen hizmet süresi için verilmiştir. Devlet riacali de çok büyük arazilerden ikta olarak yararlanıyor olmasına karşın aynı stadüdedir.<ref>Nejat Kaymaz, sh.: 98</ref>
Satır 218 ⟶ 240:
Anadolu Selçukluları döneminde ülkenin hemen her yerinde imarethaneler vardı. Buralarda yoksul halka, öğrencilere ve yolculara parasız yemek verilirdi. Başlıca eğitim kurumları medreselerdi. Başta Konya, Sivas, Tokat ve Amasya olmak üzere birçok kentte medreseler kurulmuştu. Darüşşifa denen hastaneler daha çok Divriği, Sivas, Tokat, Amasra, Kayseri, Konya ve Kastamonu gibi kent merkezlerinde yoğunlaşmışlardı. Kent ve kasabaları birbirine bağlayan yollar üzerinde han ve kervansaray denen konaklama yerleri vardı. Ulaşım ve ticaretin gelişmesine bağlı olarak bu tür konaklama yerlerinin sayısı gittikçe arttı. Bu kurumların giderleri vakıflarca karşılanırdı.
== Kültür ==
Anadolu Selçuklu Devleti’nde kültürel yapı, iki yüzyıl süreye yayılan Oğuz göçleriyle, Orta Asya Türk kültürünün, sıkı, ya da gevşek bir İslam anlayışı süzgecinden geçmiş yapıları, İran kültürü ve yerli Bizans kültürünün bir bileşkesi olarak şekillenmiştir.<ref name="tb32">Tuncay Baykara</ref> </ref><ref name="k21"/> Sonuçta ortaya çıkan, orijinal, benzersiz bir kültürel sentezdir. Doğal olarak Anadolu’nun bütününde aynı kültürel yapıların görülmesi beklenemez. Orta Asya ve [[Horasan]]’dan gelen göçebe – sürücü Türkmen topluluklarının yoğun olduğu [[Danişmendliler|Danişmend]] illeri olan Tokat, Niksar, Sivas ve Kayseri bögelerinde Orta Asya kültürünün, [[Artuklu]] bölgesinde İslam önce Iran kültürünün, siyasi merkez olan Konya ve çevresi açılımında ise Orta Asya birikiminden kopuk, Bizans – İslam sentezlemesi denilebilecek bir kültürel yapılanış görülmektedir.<ref name="k21">Koray Özcan, [http://jfa.arch.metu.edu.tr/archive/0258-5316/2006/cilt23/sayi_2/21_62.pdf “Anadolu’da Selçuklu Kentler Sistemi ve Mekansal Kademelenme (1)”] sh.: 21 - 23</ref> Öyle ki bu durum oğullara verilen adlarda belirtin olarak izlenmektedir. Hanedan ailesi, eski Türk adlarını kısa sürede terk ederek oğullarına Keykavus, Keykubat, Keyhüsrev gibi tarihi İran efsanevi kahraman ya da hükümdar adları vermeyi yeğlemiştir.<ref>Hilmi Ziya Ülken, [http://acikerisim.fsm.edu.tr:8080/xmlui/bitstream/handle/11352/1617/%DClken.pdf?sequence=1 “Türkiye Tarihinde Sosyal Kuruluş ve Toprak Rejiminin Gelişmesi”] sh.: 43</ref> Türkler yönünden ise, henüz Orta Asya yaşam biçimini, kültürel ögelerini ve inançalarını taşımaya devam eden, İslam kültür ve inançlarını bütünleştirememiş görünüm vardır. Köy ya da kente yerleşenler İran ve İslam kültürlerinin etkisine girerken, halen yarı göçebe geçim ekonomisini sürdüren gruplar ise yerleşim yerlerinde uzak, bol yağış alan bölgeleri, ya da “uçları” tercih etmişlerdir.<ref name="k21"/>
== Dil ==
Anadolu'nun yeni sahipleri Oğuzlar, 11. ve 12. yüzyıllarda Türkçeyi sadece konuşma dilinde ve sözlü edebiyat geleneklerinde yaşatmaktaydılar. Bu döneme ait Anadolu'da Türkçe yazılmış hiçbir eserin olmayışı, bize Oğuzların yazı dillerinin bulunmadığını, hatta Kutadgu Bilig gibi dev bir eserin dilini, yani Türkistan yazı dilini bilmediklerini düşündürmektedir. Büyük Selçuklu Devletine hakim olan dil anlayışı, Anadolu'da da değişmemiş ve iki yüz yıl, yazı dili ihtiyacına Arapça ve Farsça cevap vermiştir. Bu süre içinde Anadolu Selçuklularının resmi ve edebi dili Farsça, ilim dili Arapçadır.<ref>Leyla KARAHAN,"[http://turkolojimakaleleri.page.tl/ANADOLU-h-DA-T-Ue-RK-YAZI-D%26%23304%3BL%26%23304%3BN%26%23304%3BN-GEL%26%23304%3B%26%23350%3B%26%23304%3BM%26%23304%3B.htm “Anadolu’da Türk Yazı Dilinin Gelişimi”]</ref> [[İbn Bibi]], Anadolu Selçuklu döneminde Anadolu’da beş dil konuşulduğunu belirtmektedir. Bunlar muhtemelen Rumca, Türkçe, Farsça, Ermenice ve Süryanice’dir.<ref name="tb32"/>
== Toplumsal yapı ==
Anadolu’ya kabaca 1075 civarından itibaren büyük sayıda Oğuz göçü gerçekleşmişti. Anadolu Selçuklu Devleti bu göç hareketinin sağladığı nüfus şartlarında doğmuştur. Ancak Anadolu nüfusu halen seyrektir. Hele 11. yüzyıl boyunca Haçlı Seferleri’nin ve iç çatışmaların soncu nüfus daha da seyrelmişti. Bununla birlikte [[I. Mesud]]’un hükümdarlık döneminde (116 -115) imar çalışmaları başlatılırken Anadolu Türkmenler için çok daha güvenli bir hal almıştı. Yine de Türkmen nüfus çok büyük ölçüde göçebe – sürücü olduğundan ekonomik ilişkilerin gelişmesi ve devlet gelirlerinin artırılabilmesi için daha fazla yerleşlik – tarımcı nüfus gerekmektedir. Oysa zaten önceki yüzyıllarda yaşanan Bizans – [[Sasani İmparatorluğu|Sasani]] ve Bizans – Arap savaşları Anadolu ekonomisini bir hayli daraltmıştı. Arap akınlarının ardından gelen Selçuklu akınları da, tarımdan beslenen Bizans kentlerini büsbütün daraltmıştır. Sonuçta Anadolu, tarımsal nüfusun ekonomiyi döndüremediği bir duruma gelmiş, tarımsal nüfusun büyütülmesi gerekmiştir.Bu gereksinimle I. Mesud, [[II. Kılıç Arslan]], [[I. Gıyaseddin Keyhüsrev]] ve bazı Danişmendli, Artuklu yöneticiler civar bölgelerden nüfus getirerek toprak, tarım hayvanları, tarım aletleri, tohumluk vs. vermişler, çalışan – üreten nüfusu genişletmeye çalışmışlardır.<ref>Ahmet Tabakoğlu sh.: 3 4</ref><ref>Tuncer Baykara, [http://acikerisim.aku.edu.tr/xmlui/bitstream/handle/11630/4257/436103.pdf?sequence=1&isAllowed=y “Türkiye Selçuklu Döneminde Toplum ve Ekonomi”] sh.: 29</ref><ref name="nt5">Nihal Taşçı, sh.: 5</ref>
Anadolu Selçuklu Devleti’nin kuruluş döneminden Moğol istilasına kadar olan varoluş süresi boyunca nüfus yapısını söyleyecek yeterlilikte kaynak bulunmamaktadır. Anadolu’ya ilk Türk akınlarında Rumların doğu bölgelerinden batıya doğru iskan değiştirdikleri, bu bölgelere zamanla daha büyük Türk nüfusu geldiği bilinmektedir. Bu ve daha sonraki dönemlerde Anadolu’ya gelen Türklerin tümü göçebe – sürücü değildir, bir kısmı geldikleri yerlerde yerleşlik hayata uyum sağlamış ailelerdir. Yine de Türklerin çoğunluğu hayvancılık, halı ve kilimcilikle geçim sağlayan unsurlardı. Yarı göçebe Türkmenler gruplarının çoğunluğu Batı, Güney ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinde toplanmıştır. Orta Anadolu’da çoğunluk yerleşik köy ve şehir topluluklarıdır. Yine de yerleşik toplulukları Anadolu nüfusunun çoğunluğunu oluşturmaktadır. Bunun sonucu olarak devlet, yerleşik tarımcıları, zanaatçıları ve tüccarları, üretimin ve dolaşımın gereği olarak himaye etmektedir. Diğer yandan yarı göçebe Türkmen toplulukları bu himayenin dışında yer alır. Bu durum yerleşik halk ve sonuçta devlet için üstesinden gelinmesi güç sorunlar da yaratmıştır. Yarı göçebe Türk topluluklarının yazlak – kışlak arasındaki mevsimlik göçlerinde tarlalara, bağ ve bahçelere zarar verdikleri, bu yüzden köylülerle aralarında zaman zaman da olsa sürtüşmeler yaşandığı, devletin zarara uğrayan köylerin o yılki vergi borçlarını iptal ettiği, hatta tohumluk ve hayvan vermek zorunda kaldığı ileri sürülmektedir. Sonuçta o devirlerden günümüze ulaşan belgelerde Türkmenlerle ilgili ağır ithamlar görülür.<ref>Refik Çolak, sh.: 24, 25</ref><ref name="im"/>
 
Anadolu Selçuklu Devleti’nin kuruluş döneminden Moğol istilasına kadar olan varoluş süresi boyunca nüfus yapısını söyleyecek yeterlilikte kaynak bulunmamaktadır. Anadolu’ya ilk Türk akınlarında Rumların doğu bölgelerinden batıya doğru iskan değiştirdikleri, bu bölgelere zamanla daha büyük Türk nüfusu geldiği bilinmektedir. Bu Türkmen nüfusun bir bölümü, sultanlar tarafından ele geçirilen kentlerin yerli halkı tahliye edilerek onların yerlerine yerleştirilmesiyle yerleşik yaşama geçmişlerdir. Bu konuda çeşitli örnekler vardır. Örneğin [[Muhiddin Mesud Şah]], 1197’de Kastamonu’ya bağlı Zalifre’yi (günümüzde [[Safranbolu]]) aldıktan sonra yerli Hıristiyanların vergi ödeyerek şehirde kalma taleplerini kabul etmeyerek onları sürmüş, yerlerine Türkmenleri yerleştirmiştir. Bu tarz uygulamalar, Anadolu Selçuklu Devleti’nin ilk dönemlerindeki uygulamadır. Daha sonra Türkmenlerin iskanı, parçalara ayrılarak “uç”lara yerleştirilmesi şeklindedir. Böylelikle hem sınır boylarında bir düşman tecavüzüne karşı devletin ordusunun müdahalesinden önce karşı koyacak kuvvetler bulundurulmuş oluyordu, hem de ülke içinde çeşitli sorunlara yol açabilecek Türkmen nüfusu değişken ve otoritenin zayıf olduğu bölgelere gönderiliyordu.<ref name="nt5"/>
 
Anadolu Selçuklu Devleti’nin kuruluş döneminden Moğol istilasına kadar olan varoluş süresi boyunca nüfus yapısını söyleyecek yeterlilikte kaynak bulunmamaktadır. Anadolu’ya ilk Türk akınlarında Rumların doğu bölgelerinden batıya doğru iskan değiştirdikleri, bu bölgelere zamanla daha büyük Türk nüfusu geldiği bilinmektedir. Bu ve daha sonraki dönemlerde Anadolu’ya gelen Türklerin tümü göçebe – sürücü değildir, bir kısmı geldikleri yerlerde yerleşlik hayata uyum sağlamış ailelerdir. Yine de Türklerin çoğunluğu hayvancılık, halı ve kilimcilikle geçim sağlayan unsurlardı. Yarı göçebe Türkmenler gruplarının çoğunluğu Batı, Güney ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinde toplanmıştır. Orta Anadolu’da çoğunluk yerleşik köy ve şehir topluluklarıdır. Yine de yerleşik toplulukları Anadolu nüfusunun çoğunluğunu oluşturmaktadır. Bunun sonucu olarak devlet, yerleşik tarımcıları, zanaatçıları ve tüccarları, üretimin ve dolaşımın gereği olarak himaye etmektedir. Diğer yandan yarı göçebe Türkmen toplulukları bu himayenin dışında yer alır. Bu durum yerleşik halk ve sonuçta devlet için üstesinden gelinmesi güç sorunlar da yaratmıştır. Yarı göçebe Türk topluluklarının yazlak – kışlak arasındaki mevsimlik göçlerinde tarlalara, bağ ve bahçelere zarar verdikleri, bu yüzden köylülerle aralarında zaman zaman da olsa sürtüşmeler yaşandığı, devletin zarara uğrayan köylerin o yılki vergi borçlarını iptal ettiği, hatta tohumluk ve hayvan vermek zorunda kaldığı ileri sürülmektedir. Sonuçta o devirlerden günümüze ulaşan belgelerde Türkmenlerle ilgili ağır ithamlar görülür.<ref>Refik Çolak, sh.: 24, 25</ref><ref name="im"/> Sarayın yönetim prensiplerine göre şekillenen yönetim tarzı, Türkmen grupların henüz yerleşik yaşama geçmemiş olan büyük kısmıyla uzlaşamasının yol açtığı bu durum karşısında merkezi yönetim, bu Türkmen gruplarının yerleşik yaşamın süregeldiği alanların dışına, ama Hıristiyan sınır boylarına sürmüştür. Bu bölgelerde, yine saray tarafından kendi aralarından belirlenerek atanan bir uç beyinin yönetiminde varlıklarını sürdürmüşlerdir. Bu beyler dışında kalan ve saraya hakim İran kültürü ile etkilenmiş ve sarayın yönetim tarzıyla uyum sağlayabilmiş Türkmen seçkinler ise, buna rağmen geleneksel yaşam görüşlerini inatla, bilinçli bir direnme gösterek sürdürmüş görünmektedirler.<ref>Nejat Kaymaz, sh.: 104</ref>
Selçuklular Devleti’nde edebiyat ve düşüncede büyük gelişmeler oldu. [[Necmeddin İshak]], [[Muhiddin Arabi]], [[Sadreddin Konevi]], [[Mevlana Celaleddin Rumi]] gibi bilgin ve yazarlar yetişti.
== Mimari ==
Satır 235 ⟶ 261:
 
Anadolu Selçuklu büyük mimari yapıtlarının hepsi de emirler, komutanlar gibi devlet ricali ya da sultanlar tarafından yaptırılmıştır. Bu inşa girişimlerindeki birincil amaç, politik yaşamın gereklerine göre şekillenmiş bir araç ve politik kariyerin bir unsur olmalarıdır. Bu konuda en belirgin örnek, [[I. Alaeddin Keykubat]]’ın ele geçirdiği Alanya’nın son Bizans beyinin kızı olan ilk eşi [[Mahperi Hatun]]’un eşinin ölümünün hemen ardından müslüman olması ve bir [[külliye]] yaptırmış olmasıdır. Mahperi Hatun eşinin ölümünde [[Sadeddin Köpek]]’le anlaşarak oğlu [[II. Gıyaseddin Keyhüsrev]]’i devlet ricaline sultan seçtirmiş olması, kocasının ikinci eşi Gaziye Hatun’u ve iki oğlunu, ki bunlardan İzzeddin Kılıçarslan Alaeddin Keykubad tarafından veliat gösterilmişti, öldürtmesi, iki kızını ülke dışına sürdürmesi ile bilinir. Dahası oğlu tahta çıktığında henüz 16 yaşındadır ve annesinin onun vasiliğini üstlenmesi gerekecektir. Bunların sonucunda Müslüman olmasının zorunlu olduğu ileri sürülür. Daha sonra politik durumunu pekiştirmek amaçlı olduğu ileri sürülen bir [[külliye]] ve dört [[kervansaray]] yaptırmıştır. <ref>Alptekin Yavaş, sh.: 414, 415</ref>
== Anadolu’daki değişim ==
 
Anadolu Selçuklu Devleti’nin kurulması ve genişlemesi, Anadolu’da kendi düzenini kurması, Anadolu toplumlarını, bir bütün olarak büyük ölçüde değitirmiş, dönüştürmüştür. Yukarıda da belirtildiği gibi, Türkler’in Anadolu’ya büyük kitleler halinde, bu kez yurt edinmek için gelmeye başladıkları 1075’den önce, Anadolu’da hem toplumsal yapı, hem nüfus yoğunluğu, hem de ekonomik ilişkiler ağır bir gerilemenin sonuç tablosunu göstermekteydi. Anadolu Selçuklu’nun kuruluş dönemi bu durum daha da sarsılmıştır. Hele [[I. Haçlı Seferi]]’nin yol açtığı çalkantılarla bütün bu yönlerden durum kötüleşmiştir. Ancak siyasi ve toplumsal çalkantılar, Konya Sultanlığı halindeki Anadolu Selçuklu Devleti’nin Anadolu’da görece bir siyasi birlik sağlaması, merkezi bir devlet cihazı oluşturmasıyla gelişme yönüne girmiştir.
== Ayrıca bakınız ==
* [[Anadolu Selçuklu Sultanları]]
Satır 242 ⟶ 269:
{{kaynakça|4}}
== Kaynaklar ==
Aydın Taneri, [http://dergiler.ankara.edu.tr/dergiler/18/796/10190.pdf “Müsameretü’l – Ahbar’ın Türkiye Selçukluları Devlet Teşkilatı Bakımından Değeri”]
* Rukiye Çevik, [https://docplayer.biz.tr/51997948-Yuksek-lisans-tezi-t-c-gazi-universitesi-sosyal-bilimler-enstitusu-alaeddin-keykubad-devri-turkiye-selcuklularinda-devlet-ve-sosyal-hayat.html “Alaeddin Keykubat Devri Türkiye Selçuklularında Devlet ve Sosyal Hayat”]
* [[Osman Turan]], Selçuklular Zamanında Türkiye, İstanbul:[[Ötüken Neşriyat]], ISBN 9754374834, 2010 (son baskı 2014)
Satır 257 ⟶ 285:
* Refik Turan, “Türkiye Selçukluları ve Anadolu Beylikleri Döneminde Kültür ve Medeniyet” – Genel Türk Tarihi, cilt 4
* Nejat Kaymaz, [http://dergiler.ankara.edu.tr/dergiler/18/817/10365.pdf “Anadolu Selçuklu Devletinin İnhitatında İdare Mekanizmasının Rolü”]
* Ahmet Tabakoğlu, [http://ww3.ticaret.edu.tr/bgur/files/2013/03/3_ahmet_tabako%C4%9Flu_dersnotu.pdf “Bin Yıllık Türkiye İktidadı Tarhi”]
 
* Tuncer Baykara, [http://acikerisim.aku.edu.tr/xmlui/bitstream/handle/11630/4257/436103.pdf?sequence=1&isAllowed=y “Türkiye Selçuklu Döneminde Toplum ve Ekonomi”]
* Nihal Taşçı, [http://acikerisim.selcuk.edu.tr:8080/xmlui/bitstream/handle/123456789/9966/219237.pdf?sequence=1&isAllowed=y “Anadolu Selçuklularının Batı Anadolu Politikası ve Bizansla Münasebetleri”]]
* Mustafa Lamba, Hüseyin Metin, [https://www.academia.edu/10141889/M._Lamba_-_H._Metin_Hititlerden_T%C3%BCrkiye_Cumhuriyetine_Anadolu_Uygarl%C4%B1klar%C4%B1nda_Y%C3%B6netim_Orion_Yay%C4%B1nevi_Ankara_ISBN_978-605-5145-36-1_2015_ “Hititlerden Türkiye Cumhuriyeti’ne Anadolu Uygarlıklarında Yönetim”]
* İsmail Mazgit, [http://debis.deu.edu.tr/userweb//ismail.mazgit/IT-I_2014-2015.pdf “İktisat Tarihi – I”
== Dış bağlantılar ==
* Anadolu Selçuklu Mimarisi [http://anadoluselcuklumimarisi.com/index.asp]