Bağlarbaşı, Geyve: Revizyonlar arasındaki fark

[kontrol edilmiş revizyon][kontrol edilmiş revizyon]
İçerik silindi İçerik eklendi
→‎Kaynakça: düzeltme AWB ile
Manaviko (mesaj | katkılar)
Ullierlich tarafından yapılan 17520257 sayılı değişiklik geri alınıyor +ansiklopedik bilgiler köy tanıtımı için doyurucu derece
Etiket: Geri al
29. satır:
}}
'''Bağlarbaşı''', [[Sakarya]] ilinin [[Geyve]] ilçesine bağlı bir [[mahalle]]dir.
 
== Tarihçe ==
Doğal olarak köy hakkında yazılmış tarihi bir belge yoktur. Bununla beraber Geyve tarihi ile ilgili yazılmış kayıtlar incelendiğinde köyümüzün çok eski yıllara (Osmanlı İmparatorluğunun ilk kuruluş yıllarına) kadar uzanabilecek olduğu görülür ve buna dair bazı ''ipuçlarına'' rastlanır. Bunların neler olduğuna gelmeden kısaca Geyve tarihi ile ilgili eski kayıtlara bir göz atmak gerekecektir.
1. Bu kayıtların (belgelerin) en eskilerinden biri Evliya Çelebi Seyahatnamesidir. 1970 yılında yayınlanan bu eserin 4 ncü cildi 173-1 74 ncü sayfalarında bölgemiz hakkında çok güzel bilgiler verilmiştir:
a. Sayfa 173 Bu taraflarda Sakarya nehri üzerinde Sultan Bayezidi Velinin garip ve büyük bir köprüsü vardır (Alifuatpaşa Sakarya Köprüsü)
b. Sayfa 174 Geyve’den ayrıldığımızın üçüncü saatinde Sakarya kenarında bir yalçın kaya üzerinde Çoban Kalesini gördük.
2. J.E.DAUZATS’in 1855 yılında yazdığı REŞAD EKREM KOCU’nun dilimize çevirdiği ANADOLUNUN BİR KÖŞESİ adlı kitabın GEYVE ve ILICA başlıklı bölümüdür.
(EK-2) Gördüğünüz gibi aynı kale (Çoban Kalesi) bu yıllarda da var ve harap eski bir Osmanlı ilk dönem yapılarına benzer tarif edilmektedir.
3. Sakarya İl Yıllığı adlı kitapta (75 nci yıl) Geyve Boğazındaki geçidi tutan Çobankale Adliyeden sonra Geyve yolu üzerinde olduğu belirtilmektedir.
(EK-3) Adliyeden sonra Geyve Boğazını tutan bu kale kesinlikle Karaçam ile Bağlarbaşı arasında olabilir. Acaba burası neresidir? O yıllarda mesafeler doğal olarak (yaya, at sırtında, arabayla, ok menzili ) gibi söylenir, ifade edilirdi.
 
Görülüyor ki Bağdat — İstanbul yolu bu bölgeden geçmektedir ve bu yol eski yoldur. Geyve Alifuatpaşa arasındaki yol Tepeciklerden geçen yeni yoldur. Bu yol 1940 yılında Belediye Reisi Konyalı Ali Bey tarafından yaptırılmıştır. ( — 4 Bölgemizde de eski yolların yer yer izleri vardır.
1940 ve 50’li yıllarda Kale dediğimiz mevkideki yapı kalıntıları gayet bariz olarak meydanda idi. Hatta içinde ve etrafında oynar gezinirdik. Hemen yakınından yol geçerdi. Şimdi maalesef tamamen yok oldu. Hiçbir şey görünmüyor. Vaktiyle Esma Abla (Niyazi’nin Annesi) bu bölgede bağ kazarken bazı objeler (hayvan heykelcikleri) bulduklarını bana bizzat söylemişlerdi. Ama maalesef hiçbir buluntu gösteremediler. Eğer böyle bir nesne görseydik daha güzel bir tarihleme yapabilirdik. Bölgemizde hatırladığım eski dönemlere ait hiçbir buluntuya da rastlanmamıştır. Ne bir eski para, ne de benzer bir nesne (Osmanlı son dönem paraları hariç). Gene de köyümüzde dikkat çekecek iki önemli eser mevcuttur. Kaleyle beraber üç eder. Birincisi; çeşmemizin mermer kitabesi ki oldukça güzel ve eski bir eserdir. İkincisi; eskiden Karaşlar mevkiinde bir tarlada yüzeyde duran iki Romalı’yı gösteren Kabartma resimli yazılı mermer bloktur. Şu anda Rahmetli Orhan Kaymakçı tarafından bulunduğu yerden taşınarak cami önüne taşınan taş. Her üçü de aslında tamamen yok olmadan incelenmeye değer. Ayrıca Köyümüz ilk yerleşim yerleri de halen eski adlarıyla anılar. Hemen yakınlarındadır. Aşağıköy — Yukarıköy — Geren gibi. Demek ki yüzyıllar önce buralarda olan Köyümüz çeşitli nedenlerle (genelde de muhtemelen heyelan) buralardan taşınmıştır. Bildiğim kadarıyla Ötekarşı bir eski mahalle veya yerleşim yeri değil köyün bir mevkiidir. Eski Eserler ve Müzeler Genel Müdürlüğü ile Milli Kütüphane kayıtlarında yaptığım araştırmalarda bunların dışında bir bilgiye ulaşamadım. Miladı 1640 yılında (4’ncü Murad) döneminde Geyve çok büyük bir sel felaketine maruz kalmış ve tamamen yıkılmıştır. Dolayısıyla yöredeki eski yerleşim yerleri de bu afetlerden etkilenmiş yer değiştirmiş olabilirler. Çok eski geçmişe ait bilgilerimiz bunlar. Yakın tarihe bir göz atacak olursak: 22 Temmuz 1967 depremi haliyle en önemli konuların başında gelir. Bu deprem köyümüzün geçmişteki yaşantısını tamamen değiştirmiş. İki ayrı mahalle (Aşağı — Yukarı Bağlarbaşı Köyü) olarak bu güne getirmiştir. 0 gün için 154 hane olan Köyümüzün 64 hanesi tamamen yıkılmış, oturulamaz hale gelmiş; kalan bir çoğu da büyük ölçüde hasar görmüştür. Yapılan çalışmalar sonunda köyün 64 hanesi aşağıya taşınmış. Geriye kalan 90 hanenin de aynı yere taşınması resmi raporlara geçmişse de maalesef bu gerçekleşmemiş, bu günkü durum ortaya çıkmış, her iki mahalle de büyüyüp gelişmiştir. Bununla ilgili jeolojik rapor Ek — 5 olarak sunulmuştur. Köy ikiye fiilen ayrılmış, Devlet tarafından altyapı hizmetleri aşağıya getirilmiş fakat yukarısı bunlardan mahrum bırakılmıştır.
 
== Idâri Yapi ==
1937 — 1938 istatistik Yıllığında Geyve’nin köy sayısı 118, toplam nüfusu 36.297, köy başına düşen ortalama nüfus 285 olarak gösterilir. 0 yılla Pamukova, Taraklı, Doğançay nahiye Alifuatpaşa oldukça büyük bir köydü. Demek ki bu büyük yerleri (Doğançay hariç) ortalamanın 3 — 4 — 5 katı nüfuslu sayarsak ortalama köy nüfusu 285 değil; 180 — 200 gibi olur. Halbuki bizim Köyümüz aynı yıllarda 120 haneden aşağı değildi. 0 yılların 5 — 10 yıl sonrasını çok iyi hatırlıyoruz. Dolayısıyla hane başına 4 nüfus kabul edersek Köyümüz 500 nüfuslu büyük bir köydü diyebiliriz. 1960 Nüfus sayımına göre Geyve 122 köy ve gene 3 nahiye ile nüfusu 51.890’a ulaşmış, kabaca geçen yıllarda % 60 oranında nüfus artışı olmuştur. Aynı zamanda köyümüz de büyümüş 1967’de 154 hane olmuştur. il Yıllığında ise son durum 191 hane ve 792 nüfuslu olarak görülmektedir. Aynı belgede açıkça görüldüğü gibi Köyümüz BAĞLARBAŞI Geyve’nin, Karaçam — Eşme — Umurbey — Doğantepe- Karacaören den sonra gelen 6’ncı büyük köyüdür. Karaçam; son yıllarda coğrafi konumu nedeniyle bu kadar hızlı gelişmiş ve büyümüştür. Eskiden bundan 40 — 50 yıl önce köyümüz nüfusu Karaçam’dan daha fazla idi ve gelişmişlik açısından emsallerinden daha göze batar, alt yapısı daha düzgün, kültür seviyesi daha yüksek adeta bir cazibe merkeziydi.
 
1950’li yıllarda yolları kaldırım, çamurdan arındırılmış, hatta sokakları bir dönem lüx lambalarıyla aydınlatılan okuma yazma oranı oldukça yüksek (o güne göre) çeşmelerinden suları devamlı akan, iki — üç kahvehanesi çalışan, birçok evde radyosu olan, her gün iki — üç günlük gazete giren, (hatırlayabildiğim kadarıyla Son posta, Yeni Sabah, Vatan ve galiba Dünya ) yetiştirdiği üzümüyle sadece civarda değil İstanbul, Ankara . . ..gibi merkezlerde de bilinen, gelişmiş bir köydü. O yıllar sadece meyvesi (üzüm) ile değil ipekböceği yetiştirilerek de köylü gelir- kaynağını biraz daha artırır; küçümsenmeyecek ilave bir gelir elde ederdi. Ayrıca çok fazla olmasa da bazı aileler buğday, arpa, yulaf gibi ekin ekerek de ekonomik bir katkı oluştururlardı. Bu nedenle Köyümüzde 5 — 6 yerde harman yerleri vardı. Galiba bir kısmı hala isim olarak yaşıyor. Tabii bunlar bu işi yapan ailelerin genelde tarlalarının bir yerinde oluşturulmuş tapulu arazileri içersinde bulundururdu. Zamanla bağ bahçe ev oldu. Bu aileler toprağı sürecek, ürünü harmanlayacak, bir çift Öküz veya at beslerlerdi. Tabii herkesin böyle bir çift hayvan besleyecek imkânları yoktu. O nedenle bu aileler köyün zenginlerini oluşturan bölümlerindendi. Hatırlayabildiğim başlıcalar; Bodurlar, Molla Mustafalar, Nuri Beyler, Nafi Beyler, Eyüp Hocalar ve Akifler.
 
== Etnik yapı ==
1967 depremine kadar agirlikla [[Manavlar]] meydana gelmektedir.
 
== Folklorik yapı ==
Bu konuda sadece Köyümüze değil Geyve ve havalisine ait de ayrı bir tema, ritim oluşmamıştır. Genelde İstanbul müzik ve kültürünün, folklorunun etkisinde kalmış, bunları benimsemiş, bazı değişikliklerle kendine uygulamıştır. Çiftetelli, karşılama gibi İstanbul oyunları, havaları aynen geçerlidir.
Sonuç olarak:
Yazılı belgeler bu kadar olmakla beraber; bunlar bile Köyümüz sınırları içerisindeki yerleşimin yüzyıllar öncesinden beri var olduğunun birer kanıtıdır. Böyle kabul edilmesi hiç de yanlış olmaz.
Nedenlerine gelince;
1. Çobankale Köyümüz hudutlarına 3 –5 km. mesafededir. Bugün o da tamamen yok olmak üzeredir.
2. Bizim Kale’mizde aynı dönem yapılarının kesin bir benzeridir. 0 da yok olmak üzeredir.
3. Çeşmemizin kitabesi ile Sakarya üzerindeki Alifuatpaşa köprüsü kitabesi dönem olarak çok yakındır.
4. Kabartma resimli Roma dönemi taşı ayrı bir kanıttır. Çünkü; buraya sonradan başka bir yerden taşınmış olma ihtimali yoktur.
 
172 EVLİYA ÇELEBİ SEYAHATNAMESİ
Bu zatın ömürleri müddeti altmış sene olup 853 senesin de vefat ederek babalarının yanında gömülülmüşlerdir. Yüz yetmiş kadar kitap ve risale yazmıştır. Ama (Kıyafetnamesi) ile (Yusuf ve Züleyha) ‘sı pek beğenilir. Allah rahmet eyleye..
Bunun oğlu (Akşemsüddin oğlu Hamdullah oğlu Mehmed Çelebi): Bu çelebi de o asırda çok kıymetli bir inci gibi meydana çıktı. Alemi süsleyen bir fadıl idi. Bütün Arap ve Acem bilginleri, buna cevap vermekten aciz kalmışlardır. Zamamnın güya İmam-ı Azam’ı idi. Sözün kısası bütün bilgi lerde fevkalade vukuflu, bilhassa güzel yazı İlminde yakut müsta’sami kadar maharetli idi. Şuna acırım ki, bu çelebinin mezarlarını türbedarlarını bilmiyorlar. Çünkü muhterem çocukları da belli olmuyor.
Sa’d oğlu Abdülkadir), bu Akşemsüddin’in torunudur. Büyük babalarının kubbesi dışında gömülüdürler. (Akşemsüddin oğlu Şeyh Abdurrahim), azizin kırk sene sonra halifelerindendir. Tasavvuf ilminde (Vahdetname)adlı kitabı, onların eseridir. Babasının yanında gömülüdür. (Allah hepsine rahmet eyleye)
(Şeyh Seyid Sekin Sultan) burada gömülüdür.
Bu şehirde bir gün kalıp, zevk ve safalar ettik. Oradan yine kuzeye, 7 saatte (Taraklı) kalesine geldik.
Taraklı: Bursa tekfurünun yapısıdır. Osman Gazinin fethidir. H Yüzelli akçalık ‘kazadır. Halen kalesi virandır. Ama kasabası bağlı, bahçeli, akarsulu, bir dere içinde beşyüz kadar mamur hanlı, evli, tahta ve kiremit örtülü şirin kasabadır. Onbir mihrab ve yedi mahalledir. Çarşı içinde camide güzeldir. Bir hamamı, beş hani, altı çocuk mektebi, iki yüz dükkânı var. Hepsi kaşık ve tarak yaptıklarından şehre (Taraklı) derler. Dağları safi şimşir ağacı olmakla halkı bunları işleyip Arap ve Acem’e gönderirler. Suyu ve havası latiftir Bütün dağları sık ormanlık, ve av yerleridir. Deresi, içinden aktıktan sonra diğer bir nehir vasıta-siyle Sakarya nehrine karışır. Buradan yine kuzey tarafa gidip 7 saatte (Geyve) kalesine vardık.
Geyve’nin vasıfları
Aslında adı (Gekve) ‘dir. Burası, İzmit kale yapan, Iskender’in akrabasından (Gekve) kadın kralın, koyun çobanları için yaptığı bir küçücük kaledir. O kral kadının adıyla anılır, Sonradan hafifletilerek (Geyve) demişlerdir. 712 <1312) tarihinde Osman Gazinin fethidir. Yüzelli akçalık şerif kazadır.
Bu taraflarda Sakarya nehri üzerinde Sultan Bayezidi Velinin garip ve büyük bir köprüsü vardır. Burası eski za manda büyük şehir idi. Lakin Dördüncü Murad Han asrın da, Sakarya nehri taşarak şehri su basmış, sonra yine mamur olmuştur. Üçyüz evli, bir camili bir hamamlı, üç han, yedi çocuk mektebi olup, evleri tahta ve kiremit ile örtülüdür. Şehir, Sakarya nehrinden bir ok menzili uzaktadır. Bir kiremitli muazzam hani olup, han yakınlarında yirmi kadar dükkânı vardır.
Bağ ve bahçesi çok olduğundan üzüm turşusu ve Sakarya kavunu meşhurdur. İki kavunu bir ata yükletirler. Gayet iri ve lezzetli olur. Geyve köprüsünün yanı hep bostandır. Köprünün altından akan Sakarya nehri, aşağı dağlardan çıkıp, Beypazarı nehri dibinden geçerek, nice köy ve kasabaları sular ve bu Kocaeli’nden geçer. (Razve) adlı kasabada Karadeniz’e karışır.
Bu kasabada sipahi kethüda-yeri, yeniçeri serdarı, evkaf mütevellisi vardır. (Hazret Burhan) ziyaret yeri vardır. Bu zat Osmancık ile gelmiş olup burada gömülüdür.
Oradan kuzey tarafa köprüyü geçerek, Sakarya nehri boyunca (Ağaç denizi) denilen ormandan geçtik. Burası bir ormandır ki, içinde şehir adamı olmayan nice garip kimse ler kaybolup vahşi canavarlara kısmet olmuştur. Defne, ardıç, çam, ıhlamur ağaçlarının çiçeklerinin ‘kokusundan insanın damağı kokulanır. Güneş içine asla tesir etmez.
Bu ağaçlıklar içinde nice bin tahta biçecek bıçkı değirmenleri olup, gemi keresteleri keserler. Bu dağlar, dört sancak sınırında olup, hakiki ağaç denizidir. Bir tarafı Bursa,. bir tarafı İzmit, bir tarafı da Bolu ve Kocaeli sancaklarıdır. Etrafı ancak bir ayda dolaşılabilir. Ama seçme yerleri, bu Geyve yolu üzerinde olan kısımdır.
Geyve’den ayrıldığımızın üçüncü saatinde Sakarya kenarında bir yalçın kaya üzerinde (Çoban kale) sini gördük. Küçücük bir kaledir. İçinde adam oğlundan eser yoktur. Harap ve yebap durur. Eskiden (Gekve) adlı ‘kadın kralın çobanları bu kalede oturup, gelip geçenden baç alırlarmış. Aşağısı derya. gibi Sakarya olup, ensesi yalçın dağda kale, yol ise fazlaca dar olduğundan halk mecburen baç verirlermiş.
Buradan geçip batıda, Sakarya kenarında güneş tesir etmez bir Lalelik ve akar sular kenarında kahvaltı yapıp, ibadet ettik ve Allahın yarattıklarını seyrederek, dört saat daha gidip (Sapanca) kasabasında konakladık. Burası, evvelce Erzurum’a giderken anlatılmıştı.
Yine batıya giderek, İzmit kalesine geldik. Bu da evvelce yazılmıştır.
Buradan (Heleke = Hereke) kalesine geçip, yine birkaç saat batıya giderek (Gebze= Gekbüze) kasabasına geldik. Bu dahi evvelce yazılmıştı. Oradan, (Kemikli Ali baba) ‘yı ziyaret edip, yine batı tarafa giderek (Pendik) köyünü,. (Kartal) köyünü, (Bostancı başı köprüsünü» geçerek, Kadıköy’ü ne ulaştık.
Sonra, Allaha hamd olsun sıhhat ve selametle 1058 (1648) senesi cümadelahirenin sonunda eski ve büyük şehir olan (Üsküdar) ‘a vardık. Yeryüzünde benzeri olmayan irem bağı gibi, havası güzel bir şehir olup, bundan evvelki ciltlerde. Kostantiniyye (İstanbul) yazılırken tafsilatiyle yazılmıştı.
Bismillah ile, bütün at ve katarları, yüklerimizi gemilere yükleyerek, Allaha tevekkül ile, İstanbul Haliç’i üzerinden geçip (emsalsiz şehir, büyük hilafet merkezi olan, ikbal yeri İstanbul) ‘a ulaştık.
Allaha hamdolsun bütün hademelerimizle evimize’ ulaşıp, evvela şefkatli anamızın mübarek ellerini öptük. Sonra hemşirelerimin nurlu gözlerinden öptük. Yine atıma binip sözünde durarak Eba Eyyübel Ensari Hazretlerini ziyaret edip, orada adak kurbanımızı Allah rızası için kesip, hak sahipleri dağıttık. Hazreti Eba Eyyüp ruhu için bir hatmi şerife başlayıp evimize geldik. 0 gece rahat uyuyup, merhum babamı rüyamda gördün:
«Seyahat, ticaret ve ziyaretin mübarek ola.. Sana Resulullahın şefaati de nasip ola.. Safa geldin.. hoş geldin Allaha hamdolsun boş’ gelmedin Er Sultan tarikinde er güçlü olmuşsun. BİZİ hayır duadan unutma!,>
Diye, bu hakire Bismillah ile (elhakümüttekasur ) süre sini üç kere okuttu. Sabahleyin uykudan uyanıp bütün akrabalarımla Unkapanı, ndan bir kayığa binerek Tersane ardındaki mezarlıklara vardık. Önce aziz babamızı ziyaret ede ek üç defa gece okuttuğu süreyi okuduk ve bir hatmi şerife de başladık. Sonra t Fatih zamanından beri gömülü olan atalarımızı ziyaret edip ağlaya sızlaya evimize geldik. Merhum babamızdan bize kalan malımızı alıp, bütün dost ve ahbaplarla buluşarak can sohbetleri etmeğe koyulduk.
(1) Allahın hikmeti 1058 senesi Recebinin onsekizinci cumartesi günü sabah vakti İstanbul içinde bir gulgule olup bütün asker taifesi ve başka ciğeri yanan Allahın kulları ve başkaları ayaklanıp pürsilah At Meydanında ve Et Meydanında ve İstanbul içinde meşhur oniki meydanda adam deryası toplandı. At Meydanına Peygamberin sancağı ile bu kadar Allahın mahluku toplanıp (Allah, Allah) gökleri tuttu.
Sultan İbrahim Hanım hali ve Hezar-Pare Ahmet Paşanın, Cinci Hocanın, Mülakkab’ İstanbul Mollasının Katilleri ve Sultan İbrahim Hanın şehid edilmesi
info: http://www.baglarbasikoyu.org
 
== Kültür ==
'''Keşkek''': Keşkeklik, kılçıklı sivri beyaz buğdaydan yapılır. Bu buğday akşamdan ıslanır, biraz kabarması sağlanır. Daha sonra tavuklar, kemikleri ayrılarak küçük parçalar halinde keşkeğe katılır. Tavuklu keşkek, ağaç kepçelerle karıştırılır ve döğme yapılarak bulamaç haline getirilir. Üzerine kızgın tereyağı ve istenirse karabiber ekilerek sıcak servis yapılır. Keşkek yemeği, düğünlerde mutlaka pişirilir ve ikram edilir. Hatta düğüne gidecek kişiler birbirine; düğüne gidiyor muyuz? demezler, keşkek yemeğe gidiyor muyuz? derler. Yine bazı genç kız ve delikanlılara; ne zaman evleniyorsun? anlamında, senin keşkeğini ne zaman yiyeceğiz? şeklinde şaka yapılır.
 
'''Pilav''': Özel hazırlanmış buğdaydan yapılır. Bu buğdaya bulgur denir. Pişirme işlemi, aynen keşkek gibidir. Düğünlerin ve cemiyetlerin baş yemeklerinden olup mutlaka tavuklu olur.
 
'''Dolma''': Üzüm asmasının yaprağından olduğu gibi, en iyisi; Siyah, Çavuş, Hacıbalbal ve Yapıncak üzümünün yaprağından olur. Yapraklar sıcak suda haşlanır. İçine bulgurdan içlik hazırlanarak sarılır. Genellikle zeytinyağı ile pişirilir. Sade olarak yenildiği gibi üzerine yoğurt veya kırmızı biberli yağ dökülerek servis yapılır.
 
Değirmen çöreği: Yaylalardaki un değirmenlerinde yapılır. Buğday haşatı sonu,her aile,buğdayını un yaptırmaya su değirmenlerine gider. Burada, taze undan ve soğuk yayla suyundan özenle yoğrulan hamura, yuvarlak bir şekil verilerek kızdırılmış ocak taşının üzerine serilir. Hamurun üzerine, korsuz kızgın kül örtülür ve pişmeye bırakılır. Yirmi,yirmibeş dakika sonra pişen hamura, çörek adı verilir. Elle çöreğin iki yanına vurularak külü silkelenir. Soğuk yayla suyuna, balık yağı adı verilir. Bu su ile çörek hafif nemlendirilip kesilerek bez bohçaya sarılır. Bir müddet bekletildikten sonra çıkartıldığında nefis kokusu ve lezzeti vardır. Yöre halkı her yıl bu çörekten mutlaka yer; yemediğinde o yazın yorgunluğunu üzerinden atmamış sayılır.
 
'''KIZ İSTEME VE DÜĞÜN CEMİYETİ'''
 
'''Kız İsteme''': Yöremizde evlenmeler,
1970'li yıllara kadar çoğunlukla görücü usulü ile yapılmaktaydı.
 
Beğenilen ve istenecek kızın ailesine önceden haber gönderilerek, oğlan anne- babasıyla birlikte dünürcübaşı (her iki tarafa yakın olan) alınarak gidilir. Kız evinde bir süre oturduktan sonra dünürcübaşi: Allah'ın emri, Peygamber'in kavliyle kızınızı oğlumuza istemeye geldik der. Kız tarafının aile reisi de: Kıs-metse olur derse, olumlu bakılmış sayılır. Eğer, Kısmetinizi başka yerde arayın denilirse, kız verilmeyecek anlamındadır. Kısmetse olur sözü ağızdan çıktı ise, çay veya kahveler içilir; kız tarafı gelenlere, kırmızı kurdele ile bağlanmış birer mendil hediye eder. Bir hafta sonra tekrar her iki aile, yakınlarıyla birlikte kız evinde toplanılarak aynı sözler söylenir. Kız tarafı: Allah tamamına erdirsin dediğinde, çay ve kahveler içilerek, kız ve oğlan taraflarınca hazırlanan bohçalar değiştirilir. Aynı akşam, takı (altın) ve çeyiz işlemleri görüşülerek nişan günü belirlenir.
 
'''Görüştürme (nişan):''' Evlenmeler, görücü usulü ile yapıldığından, kız ile oğlanın birbirini yakından görmeleri bu törenle olur. Oğlan ve kız tarafının bütün dost, akraba ve yakınları kız tarafında toplanırlar. Sadece kadınların bir araya geldiği ve erkeklerin göremeyeceği kapalı bir yerde toplanılır. Erkek ve kızın yüzükleri takıldıktan sonra damat adayı da topluluktan ayrılır. Gelin adayı ortaya oturtularak, hediyeleri ve takıları bütün törene katılanlarca takılır.
 
Bu takı işlemi bir kadının yönetiminde olur. Bu kadın hediyeleri şöyle takdim eder: Bu babasından, bu amcasından, bu annesinden şeklinde elindeki hediyeyi kaldırarak bağırır. Hediye işlemi bittiğinde, kadınlar kendi aralarında eğlenirler. Eğlence bittiğinde tüm davetliler kız tarafınca pişirilen tavuklu pilavlarını yerler. Bu tören genellikle gündüz gerçekleştirilir.
 
'''Düğün:''' Sakarya'da düğünler genellikle hasat sonlarına denk getirilir; örneğin, harman sonu (buğdayların ambara konulduğu zaman), üzüm sonu ya da koza zamanı( ipek böceği kozası satımı sonu) gibi. Hafta sonu yapılması kararlaştırılan düğüne oğlan tarafı şu hazırlıklarla işe başlar:
 
'''Dolma akşamı:''' Çarşamba günü akşamı yapılır. Bu akşamda kadınlar oğlan evinde toplanır, türküler eşliğin de dolma durulur; (bağ yaprağı içine bulgur sarılır) bu sarma diye de adlandırılır. Yapılan dolma, düğün davetlilerine yetecek miktarda olur.
 
Erkekler köy konağında toplanarak, oğlan tarafının davet edeceği misafirleri, yöre yöre veya köy köy belirleyerek komşulara paylaştırırlar. Böylece düğüne gelen misafirlerin, o akşam yatacağı yer önceden belirlenmiş olur. Bu pay edilen davetli yöre ve misafir gruplarına, "konak" adı verilir. Mahalle veya köyde delikanlı başı olan kişi, düğünü ve bu paylaşımları aynı zamanda köy gençlerini organize eder.
 
'''Düğüne Davet:''' Çarşamba günü gerçekleştirilir. Davet edilenlerin erkeklerine, eski zamanlarda mum, daha sonraları ecza (kibrit) dağıtılır. Kadınlara ise, kına veya bisküvi verilir. Bu işlem kız tarafında, kadınlara duru verilerek yapılır. Duru; yarım metre basma parçasıdır.
 
'''Çeyiz asma:''' Perşembe günü gerçekleştirilir. Kızın eşya ve çeyizi, oğlan evine getirilir; Damat odası veya Gelin odası diye tabir edilen oda süslenir, eşyalar yerleştirilir. Düzenleme işi bittiğinde, gelinin sandığı üzerine gelinin arkadaşları otururlar. Ve oğlan tarafından bahşiş alarak çeyiz odasının anahtarını, damat annesine teslim ederler.
 
'''Tavuk toplama:''' Cuma günü oğlan evine yakın delikanlılar, tüm ma-
 
halle veya köyü, hatta komşu köyleri de dolaşarak, düğün evine gelecek misafirlere ikram edilmek üzere, canlı tavuk toplarlar. Bu, bir yardımlaşma (imece) örneğidir. Bu tavuklar düğün evine teslim edilir. Cuma günü akşamı tavuklar kesilir; köy kadınları tarafından temizlenir. Erkeklerin neşe içerisinde kestiği tavukları, kadınlar temizlerken, kızlar maniler ve türküler söylerler.
 
'''Baş telleme:''' Cumartesi günü Öğlen üzeri, oğlan tarafının yakınları, genç kızlar ve delikanlılar, çalgı eşliğinde (davul, klarnet, cümbüş) kız evine giderler. Kız evinde gelin olacak kız, iş bilen kadınlar ve genç kızlar tarafından yıkanır ve temizlenir. Bu işlem bazı yörelerde (manavlarda); gelin hamama götürülerek yapılır. Gelinin başı taranır, zülüf kesilir, saçlar parlak tel ile tellenir (süslenir), yüz makyajı tamamlanır. Bu süsleme işi tamamlanıncaya kadar, kız evi önünde ağıtlı bir şekilde çalgı çalınır, delikanlılar oynar, oğlan evine dönülür. Gelin, kendi evinde kalır.
 
'''Düğün:''' Cumartesi günü davetlilerin gelmesiyle birlikte başlar. Her gelen misafir, genellikle bir grup oluşturduğundan, topluca gelmeye çalışırlar veya konağı oluşturmak için birbirlerini düğün evine yakın bir yerde bekleyerek konağı tamamlarlar. Konaklar, hazır olduklarını tüfekle ateş ederek belirtirler. Damat ve delikanlıbaşı, konak yanına çalgı ile gelir; hoşgeldiniz denilerek çalgı eşliğinde, o akşam kalacakları konak evine götürülür (Bu esnada çalgılar, konak getirme havası çalarlar). Bütün konakların dağılımı yapıldık- • tan sonra, misafirler, götürüldükleri evde o evin hazırladığı yemekleri yerler. Düğünde yapılan yemeklerin başında; Keşkek gelir. Ayrıca; dolma, hamurişi, gözleme ve cevizli ekmek lokumu hazırlanmıştır. Yemek işlemi sırasında damat çağırtılır, düğün evi yemeği de istenir. Düğün evinden kızartılmış tavuk, dolma ve gözleme gelir.Yemekler yenilir, muhabbet edilir, oyunlar oynanır.Bu esnada delikanlıbaşı, misafir gruplarının sayısına göre, çalgı ile eğlenme ve oynama zamanını ayarlayarak, sırasıyla konakları, konak evlerinden alır ve çalgı ile düğün evine getirir. Düğün evi önünde konaklar kendilerine ayrılan süre kadar oynarlar. Bu oynama sırasında, konak içine yabancı giremez; girerse, o konağa saygısızlık sayılır. Bu organizeye, delikanlıbaşı yanında, delikanlılar da yardımcı olurlar. Konakların eğlenmesi, bazen gece geç vakitlere kadar sürer. Oyunlar, düğün evi önünde erkekler tarafından oynanır. Kadınlar ve kızlar da uzaktan onları seyrederler.
 
'''Kına gecesi:''' Cumartesi akşamı, erkeklerin konak evlerindeki muhabbeti sırasında, kadınlar ve genç kızlar tarafından, erkeklerin göremeyeceği kapalı bir yerde gerçekleştirilir. Eğer kız evi oğlan evine yakın ise kına gecesi oğlan evi bölgesin-de, kız evi uzak ise kız tarafında gerçekleştirilir. Bu gecede geline, takılar takılır, kadınlar tarafından serinlen hediyeler verilir. Hediyelerin geline sunulması işlemine "sini-lik çekme" veya "çeki çekme" denilir. Kadınlar oyunlarını oynarlar, sonunda
 
gelin getirme havası" ile gelin kına yakma işlemine hazırlanır. Geline manilerle kına yakılır.
 
Düğünde bahşiş ve hediye verme: Pazar günü sabahı konaklar, çalgı ile düğün evine getirilir ve bahşişlerini verirler; konakların bah-
 
şişleri bir ağaç dalına takılarak görünmesi sağlanır.
 
Öğlen vakti tüm konaklar, hep bir arada düğün evinde tavuklu pilav yerler. Bundan sonra düğün damat tarafının delikanlılarının eğlenmesi ile devam eder. Bu eğlence sırasında yemekler yenir, oyunlar oynanır; ve güvey tıraşı yapılır.
 
'''Gelin alma:''' Gelin almaya köyün tüm delikanlılarının gitme mecburiyeti vardır. İsteyen kadınlar ve genç kızlar da gelin alma seğmenine katılır. Yol uzun ise, kadınlara atlar hazırlanır; bu atlı kadınlara dünüş adı verilir. Gelin atı süslenerek hazırlanır. Ata oğlan babası biner. Delikan-lıbaşı elinde serenli Türk Bayrağı, seymenin önünden gelin evine çalgılarla yol alır. (Bu, günümüzde otomobillerle yapılmaktadır.)
 
Gelin evine varıldığında, evin kapısı kilitlenir. Ve gelinin yakınla-rınca bahşiş alınarak kapı açılır; kadınlar içeri alınır. Gelinin, oğlan evinde hazırlıkları yapılır. Bu sırada delikanlılar kız evi önünde oynarlar.
 
Bu oynama işlemi, oğlan ve kız tarafı gençleri arasında sırası ile yapılır.
 
Gelin, ata veya taşıta bindirilerek, sevmen eşliğinde oğlan evine doğru yol alır. Kız anası, gelinin arkasın dan su 'döker; bu su gibi git, yolun açık olsun anlamındadır.
 
Sevmen, yolunu alırken atlı veya yaya, en hızlı delikanlı damat evine gelir. Gelinin gelmekte olduğunu damada müjdeler ve bahşişini alır.
 
Toprak bastı parası: Oğlan evi gelin almaya gittiğinde toprak bastı parası verir. Bu parayı, kız tarafından köyün veya mahallenin muhtarına ya da delikanlıbaşıya öder. Bu para her köyce önceden belirlenmiştir, (makul ölçülerdedir.) Kız köyünce alınan bu para köyün su, cami, okul,yol gibi hayır işlerinde kullanılır. Bazı yörelerde buna Kuzu parası adı da verilir.
 
Düğün alayı, damat evine tüfek atışlarıyla, oyunlar oynayarak, türküler söyleyerek ağır ağır gelir. Damat hazır bir şekilde düğün alayını karşılar. Bu arada "suya çekme" yapılır. Suya çekme ( suya kaldırma) sırasında oyuna tüm delikanlıların bir anda katılıp sıralanması zorunludur. Bu sebeple, suya çekme işleminin yapılması için oynamaya geniş bir alana gidilir. Bu alan, yörede genellikle harmandadır. Delikanlıbaşı oyuncuların ortasında elinde bayrağı ile oturur; önüne mendil açar. Delikanlılardan güçlü iki kişi, tüm erkekleri, yaşlı-genç, sırayla ayaklarından kaldırarak, bayrağın dibine getirir; getirilen kişi, karınca kararınca mendile para atar. Para vermekte naz eden kişi, ıslatılır. Bu işlem, erkeklerin tamamının getirilmesine kadar devam eder.
 
Suya çekmede toplanan para köyün İşlerinde kullanılmak üzere, kız tarafının muhtarına teslim edilir. Oğlan anası, gelinin onuruna, onu sevgi ve neşe ile karşıladığını belirtmek için, evde değerli eşyası olan su dolu testisini veya küpünü, evin önünde kırar; bu sırada artık çalgılar gelin indirme havası çalar ve gelin tam inerken, bereket getirmesi inancıyla, gelin ve damat üzerine arpa, mısır, buğday, şeker ve para karışımı saçılır. Gelini damat indirir. Damat gelini gelin odasına kadar götürür. Çeyiz odasına varıldığında, gelin damadın boynuna mendil bağlar ve damat evin önüne tekrar indiğinde çalgılar durur. O esnada damadın boynundaki mendil, arkadaşlarınca kapılmaya çalışılır. Ancak uyanık damat, bu mendili, geline karşı sevgisini belirttiği için çok iyi düğümler. Damat, evinin önünde düğüne katılan tüm misafir ve gençlere, düğüne gösterdikleri ilgi ve yardımdan dolayı teşekkür eder. Çalgıcılara bahşişini verir; hızla ata binerek at koşturur. Atın sağından ve solundan hareket halinde inme ve binmeler yapar; bu, damadın çevikliğini ve atikliğini gösterir. Bu işlem, arabalarda, sağından binip hızla sol kapısından inme şeklinde gerçekleştirilir.
 
Güvey pilavı ve dini nikah: Çalgılar, akşam ezanı sırası durur; bundan sonra, düğün evinde güvey pilavı yenir. Yemekten sonra dinî nikah kıyılır; güvey, yatsı ezanı ile birlikte yatsı namazına camiye götürülür. Camiden çıkışta, güvey, dualarla güvey evine getirilir. Evin önünde imam dua eder. Dua bitiminde güvey, büyük bir çeviklikle gerdek odasına koşar. Bu sırada damadın arkadaşları, onu, gelinin yanına gitmekten vazgeçirmek için, geri çağırırlar; eğer güvey, aldanıp dönerse yumruklarla sırtına vurmaya çalışırlar. Ancak uyanık damat, bütün bu aldatmalara kanmaz; müstakbel eşinden başkasını 'düşünmeyerek gerdek odasının yolunu tutar. Tam odaya girerken, güvey tası denilen su dolu tasa ayak vurarak devirir. Bu tasa vurma işlemi de, güveyin, her an uyanık ve zeki olduğunu gösterir.
 
'''Duvak silkme:''' Pazartesi sabahı damat ve gelin, çalgı ile odalarından çıkarılır. Güvey, evin önünde arkadaşlarıyla oynatılır. Daha sonra genç kızlar ve kadınlar, gelini, evin içinde oynatarak kucağına erkek çocuğu (bebek) verirler; oyunlar oynanır. Geline, duvağı silkilerek (sallanarak) hayır duaları edilir; maniler söylenir. Duvak silkmeye katılan hanım ve kızlara, gelin tarafından küçük hediyeler (mendil, yemeni) verilir. Böylece düğün işlemi tamamlanmış olur.
 
Bu tür düğünler, Sakarya İli'nin yerli ([[Manavlar|Manav]]) halkının bulunduğu bölgelerde, küçük farklılıklarla bugün de devam etmektedir.
 
== Coğrafya ==