Postmodern edebiyat: Revizyonlar arasındaki fark

[kontrol edilmiş revizyon][kontrol edilmiş revizyon]
İçerik silindi İçerik eklendi
düzeltme, yazış şekli: yani sıra → yanı sıra AWB ile
Aybeg (mesaj | katkılar)
Değişiklik özeti yok
7. satır:
Bu roman türünde yazar, dış dünyayı birebir yansıtmaktan özellikle kaçınır. Postmodern romanın kökleri incelenmek istediğinde bu köklerin sanıldığından çok daha eskilere uzandığı görülür. Bunların belli başlıcaları şöyle zikredilebilir.
 
Postmodern romanın kökleri, öncelikle [[postmodern durum]]un ve postmodern düşüncenin ortaya çıkmasından çok daha eskilere gider. Daha klasik roman olarak adlandırılan roman gelenegigeleneği içinde bile postmodern romana ait öğelerinögelerin görülmesi sözkonusudursöz konusudur. Hatta roman türünün öncü metinlerinde postmodern romanın özellikleri olarak kabul edilen girişimler görülür.[[Jale Parla]], [[Don Kişot]]’un bir anlatı türü olarak romanın öncüsü olduğu kadar, ''üst-kurmaca'', ''temsilin sorunsallaştırılması'', ''parodi'', ''ironi'' ögelerini de barındırdığını, bu bakımdan [[Miguel de Cervantes]]’in ve kitabının modernitenin öncü yazarlarından ve yaptlarındanyapıtlarından olduğu kadar postmodernizmin de habercisi olduğunu belirtir.
 
Bir başka köken, geç dönem modernist romanlarda görülür. Postmodern romana ait olduğu kabul edilen ögelerin çoğunun bizzat modernist roman içinde ortaya çıkması söz konusudur. Meselâ, [[Thomas Mann]], [[Robert Musil]], [[James Joyce]], [[Virginia Woolf]], [[Samuel Beckett]] gibi yazarlar, hem işledikleri konular hem de işleyiş biçimlerindeki yenilikleriyle ''postmodern romanın köklerinde'' yer alırlar.Ancak modernist romancılar, belirli bir ölçüde sanatçı olan okurları hedeflemelerine rağmen, postmodern yazarlar bir anlamda metnin okumalarını çoğaltırlar. Modernist roman okurun ''belirli bir yoruma'' ulaşmasını zorlaştırmak için elinden geleni yaparken, postmodernist roman, belirli bir evrensel yoruma yol açabilecek ''anlam bütünlüklerine'' kuşkulu bakışı dolayısıyla anlamın sürekli kaybolduğu ya da ertelendiği metinler olarak üretilir.
 
Postmodern romanın köklerinden birisi de [[Beat Kuşağı]] olarak adlandırılan yazarlara uzanır.[[Jack Kerouac]] ve [[Allen Ginsberg]]’in bu kuşağın ruhunu yansıtan [[avangard]] yapıtları ve [[William Burroughs]]'un kitapları , anlatı geleneğinde [[sürrealizm]]e benzeyen bir eğilim olarak belirginleşir. Macera, coşku ve cinsel fantezilerdeki yoğunluk, sanat-dışılık ve toplumu ve onun taleplerini reddedişdekireddedişteki bireysel radikallik bu kuşağın özellikleri olarak bilinir; yazınsal alanda da tam bu şekilde bir içerik ve söylem yapısı kulanmışlardırkullanmışlardır. Postmodern romanlarda bu tür etkileri görmek mümkündür.
 
Kendi yapıtlarını başka yapıtların bir parçası olarak tanımlayan Fransız yazar [[Georges Perec]] postmodern romanın köklerinde bulunan yazarlardan biri olarak değerlendirilebilir. Perec'in neredeyse konularından daha çok kitaplarının teknik yönleri ilgincliklerilginçlikler barındırır. Postmodern romanlarda görülen zevk ya da okumanın amacı ve gerekcesigerekçesi olarak zevk ögesini Perec'in metinlerinde görürüz. Onun [[lipogram]]lara dayanan metinleri bir ilginçlik örneğidir. ''[[Kayboluş (roman)|Kayboluş]]'' adlı romanını Perec hiç "e" harfi kullanmaksızın yazmıştır.
 
[[Jorge Luis Borges]] ise, postmodern romancılar arasında değilse bile köklerinde tartışmasız bir şekilde yer alır. Üst-anlatı, parodi, anlamın sorunsallaştırılması, çoğulluk ögeleri Borges’in hemen bütün metinlerinde görülen özelliklerdir. Bunun yanında, gerçek/gerçek-dışı onun metinlerinde sürekli birbirine geçiştirilir, gerçeklik sürekli olarak yeniden yorumlanabilir şekilde kurgulanır. FantaziFantezi Borges anlatılarının vazgecilmezvazgeçilmez ögelerinden biridir.
 
== Genel Özellikleri ==
 
Postmodern roman denilince ilk akla gelen [[dil oyunları]] düşüncesidir. Dilin gerçekliği ''temsil eden'' değil ''kuran'' bir yapı olduğu önermesinden hareket ederler. Postmodern romancılar, bu anlamda postmodern teorinin ''temsili sorunsallaştırma'' girişimini üstlenirler, ve gerçekligigerçekliği temsil etmekten ziyade anlam çoğulluğunu hedeflerler.Çünkü dil, postmodern anlayışa göre bir gerçekliği temsil etmez, belirli bir anlamda aksine ''gerçekliği kurar''. Postmodern roman, tam da dile dair bu bilgi ile üretilen anlatıları işaret eder.
 
Çoğu postmodern romancıda, hem anlatıcının ([[yazar]]'ın) hem anlatının sürekli devrede olması, metin içinde birçok anlatıcı sese imkân verilmesi, anlatı içinde anlatıların iç içe gecmesigeçmesi ya da anlatı içinde başka bir anlatının/ya da anlatıların izinin sürülmesi türünde ögeler görülür. Bu romanlarda ''yazar’ınyazarın geleneksel statüsünü kaybettiği'' ya da en azından bu statüsünün sorunsallaştırıldığı görülür.Temsilin yanı sıra yazarın konumu da sorunsallaştırılır. Bu noktada, "anlamı üreten okurdur" düsüncesidüşüncesi belirginlik kazanır. Bu önerme tamamen ona ait olmasa bile büyük ölcüdeölçüde ''postmodern roman anlayışının'' düsturlarından biridir.
 
Öte yandan, romanlar, kendilerinden önceki anlatıların seslerini yankılarlar.Bu anlamda, postmodern roman, edebi anlatıların ya da daha doğrusu tüm edebiyat geleneğinin bir [[parodi]]si olarak belirir. Kristeva’nin değişiyledeyişiyle bu durum, edebi metnin, [[Metinlerarasılık|metinlerarası]] bir göndermeler mozaği içinde oluştuğu anlamına gelir. Bu nedenledir ki, postmodern roman, tek doğrultulu, kapalı, kapanabılırkapanabilir tek bir anlam katmanına sahip anlatı türlerinden farklılaşmanın bir ürünüdür.
 
Postmodern roman, klasik romandaki gibi [[olay örgüsü]] üzerine kurulu bir anlatı değildir.Olay örgüsünden daha çok [[olay]]'ın ya da olayların ön plana çıkması sözkonusudursöz konusudur. Postmodern roman modernist romandaki gibi zor da olsa ulaşılabilir olan ''anlam bütünlüklerine'' sahip bir anlatı değildir. [[Postyapısalcı felsefe]]nin dil dolayımında ulaştığı kuramsal sonuçlar, postmodern romanın perspektifini doğrudan belirlemektedir.Buna göre, metin, anlamın tamamlanıp bitirildiği ve tüketildiği bir yer değil, aksine hiçbir zaman tamama erişilemeyen, her okumada yeniden değerlendirilmeye açık bir ''uğraktır''; cünküçünkü ardında ya da daha doğrusu ''yapısında'' asla bir yere indirgenemeyecek olan ''uçsuz bucaksız'' bir işaretler sistemi olan [[dil]] vardır.
 
Jale Parla, postmodern romanda okur-yazar-metin ilişkisini şu şekilde belirtmektedir: "hiçbir metin tamamlanmış bir bütün değildir.Bu da okur ve yazarı yeni bir konumda düşünmemizi gerektirir. Okur ve yazar dil denizinde sözcüklerin anlamlarının dalgalar gibi birbirini izlediği bir devinim içinde yüzerken, metinler, benlikler, kimlikler ve yorumlar da yeni göstergelere dönüşürler....bu epistemolojiye göre, belirleyebileceğimiz yazar, okur, metin yoktur; yalnızca o metin aracılığıyla oluşan söylemler vardır" (''Don Kişot'tan Günümüze Roman'', s.180)