Atatürk İlkeleri: Revizyonlar arasındaki fark

[kontrol edilmiş revizyon][kontrol edilmemiş revizyon]
İçerik silindi İçerik eklendi
Sabri76 (mesaj | katkılar)
Gerekçe: + vandalizm amaçlı değişiklik
Değişiklik özeti yok
1. satır:
{{sil|G8: Temizlik amacıyla}}
{{Çoklu sorun|
{{taraflı|Mayıs 2014‎}}
{{uzman}}
}}
[[Dosya:547-1-.jpg|thumb|270px|[[Altı ok]] [[Atatürk]]'ün ilkelerini simgeler.]]
'''Atatürk İlkeleri''', [[Türkiye]]'nin çağdaşlaşma yönünü belirleyen, [[Atatürk Devrimleri]]'ne temel teşkil eden ve [[Türk milliyetçiliği]]ni esas alan fikir ve düşüncelerdir.<ref>http://uyg.tsk.tr/ataturk/ata_makaleler/Atat%C3%BCrk%20ve%20Milliyet%C3%A7ilik%20%20Prof.%20Dr.%20Turhan%20Feyzio%C4%9Flu.pdf</ref>[[Atatürkçü Düşünce Sistemi]] içinde birbirine bağlı bir bütün oluşturan Atatürk İlke ve Devrimleri, [[Türkiye]]'yi çağdaş uygarlık düzeyine ulaştırabilmek için bilimsel düşünceyi esas alan aklın ve mantığın çizdiği yollardır. Bu nedenle Atatürk ilke ve devrimlerinin temelinde yapıcı olup doğruya ve yararlıya yönelmek vardır.
 
Atatürk İlkeleri, başlangıcından beri [[Türk Devrimi]] içinden doğmuş ve onun uygulamalarına yön vermiştir. [[Atatürkçülük]] konularını araştıran bilim insanları bu ilkeleri ''Temel İlkeler'' ve ''Bütünleyici İlkeler'' olarak iki başlıkta toplarlar.
 
Bu ilkeler, [[Mustafa Kemal Atatürk|Atatürk]]'ün devlet anlayışına hakim olan [[ulus devlet]], [[tam bağımsızlık]], [[ulusal egemenlik]] ve [[çağdaşlaşma]] hedefinden kaynaklanmaktadır.
 
Atatürk İlkeleri, önce dönemin tek partisi olan [[Cumhuriyet Halk Fırkası]]'nın program ilkeleri olarak benimsenmiştir. [[1937]]'de çıkarılan bir kanunla [[1924 Anayasası]]'na eklenen ilkeler, bu uygulama ile hukuken Türk ulusuna mâl edilmiştir.
 
== Temel ilkeler ==
=== Cumhuriyetçilik ===
{{Vikisöz|Mustafa Kemal Atatürk/Cumhuriyetçilik}}
[[Cumhuriyet]]; egemenliğin halkta olduğu devlet yönetimi demektir. Cumhuriyet, demokrasinin bir uygulama şekli olup, halkın kendi kendini yöneterek, yönetimde söz sahibi olduğu rejim demektir. Cumhuriyetçilik ise [[devlet]] yönetiminde cumhuriyetin bulunması demektir. [[Arapça]]da halk demek olan "cumhur" kelimesinden gelir. Bu bakımdan, halk ve yönetim kelimelerinin bir araya geldiği "demos" ve "kratos", yani [[demokrasi]] sözcüğünün eş anlamlısı kabul edilebilir.
Atatürk, Cumhuriyet için; “Türk milletinin karakter ve adetlerine en uygun olan idare” ifadesini kullanmıştır.
Cumhuriyet yönetimi 1923 yılından itibaren [[Türkiye Cumhuriyeti Anayasası|anayasa]]ya eklenmiştir ve anayasanın birinci maddesidir. Anayasanın ikinci maddesinde de cumhuriyetin nitelikleri belirtilmiştir. Buna göre, [[Türkiye Cumhuriyeti]], ''[[insan hakları]]na saygılı, [[Atatürk milliyetçiliği]]ne bağlı, demokratik, [[Laiklik|laik]], sosyal bir [[hukuk devleti]]dir.''
Atatürk demokratik cumhuriyeti benimsemiştir. Bununla ilgili olarak “Demokrasinin tam ve en belirgin şekli cumhuriyettir” demiştir. Aynı zamanda Atatürk, cumhuriyeti Türk gençliğine emanet ederek ülkenin sürekli yenileşme ve çağdaşlaşma içinde olmasına çalışmıştır.
 
==== Kavramın gelişimi ====
 
[[Ali Suavi]], [[Namık Kemal]] ve başka [[Genç Osmanlılar]] özellikle Amerikan ve Fransız devrimlerinin de etkisiyle sultanın otoritesini kısıtlayacak bir [[rejim]] talep ediyorlardı. Özellikle [[Sultan II. Abdülhamit]] döneminde Fransız filozofların görüşleri [[Jön Türkler]] arasında geniş ölçüde yayıldı. Atatürk de bu oluşumun bir parçasıydı. Bununla birlikte, Atatürk'e kadar reform düşüncesi [[meşrutiyet]] fikrinin ötesine geçmemişti.
 
Cumhuriyet düşüncesinin gelişme fırsatı bulması özellikle [[I. Dünya Savaşı]]'nı izleyen dönemde mümkün oldu. Savaştan sonra [[Rusya İmparatorluğu|Rusya]], [[Almanya İmparatorluğu|Almanya]] ve [[Avusturya İmparatorluğu|Avusturya]] gibi imparatorluklar yerlerini cumhuriyet rejimlerine bıraktı. 1918'de [[Azerbaycan]] ilk Müslüman cumhuriyet olarak kuruldu. Rusya'daki diğer Müslüman halklar da kendilerini cumhuriyet olarak ilan etti. Cumhuriyet fikri böylece bütün [[Ortadoğu]] ve [[Kuzey Afrika]]'ya yayıldı.
 
Atatürk'ün cumhuriyet kurma projesini ne zaman planlamaya başladığı tam olarak bilinmemektedir. Buna karşın, daha 1919' daki milliyetçi toplantıların raporlarına bakarak [[bağımsızlık]] mücadelesinin başından itibaren Atatürk'ün cumhuriyetçi fikirlerinden etkilenmiş olduğu söylenebilir.<ref>Paul Dumont (1999). ''Kemalist İdeolojinin Kökenleri.'' Jacob M. Landau (Yay. Haz.) (1999). Atatürk ve Türkiye'nin Modernleşmesi, İstanbul: Sarmal, ISBN 975-8304-18-6 (s. 49-72) içinde. s.53.</ref> Ancak [[Saltanat|sultanlığa]] ve [[halifelik|halifeliğe]] bağlılığın kuvvetli olması nedeniyle Atatürk ve onun gibi düşünenler fikirlerini gerçekleştirmek için beklemek zorunda kaldılar. [[Cumhuriyet]], [[saltanatın kaldırılması]]ndan neredeyse bir yıl sonra ilan edilmiştir.
 
=== Milliyetçilik ===
{{ana|Atatürk milliyetçiliği}}
Atatürk'e göre [[millet]]; geçmişte bir arada yaşamış, bir arada yaşayan, gelecekte de bir arada yaşama inancında ve kararında olan, aynı [[vatan]]a sahip, aralarında dil, kültür ve duygu birliği olan insanlar topluluğudur. Atatürk ve Türk ulusu sayesinde Türkiye Cumhuriyeti kuruldu ve bu sayede milliyetçilik ilkesi de ortaya koyulmuştur. Atatürk'ün tanımladığı milliyetçilik, din ve ırk ayrımı gözetmeksizin, ulus tanımını dil, kültür ve siyasi birliktelik değerlerine dayandıran milliyetperverlik anlayışıdır.<ref>[http://turkoloji.cu.edu.tr/ATATURK/arastirmalar/avci.pdf Cemal Avcı, ''Atatürk'ün Milliyetçilik Anlayışı'', Çukurova Üniversitesi, Türkoloji Araştırmaları Merkezi]</ref>
 
=== Halkçılık ===
Halkçılık ilkesi, [[Ulusal egemenlik|ulusal egemenliği]] ön planda tutar ve demokrasiyi benimser. Devlet, vatandaşın refah ve mutluluğunu amaçlar. Vatandaşlar arasında iş bölümü ve dayanışmayı öngörür. Ulusun [[Kamu hizmeti|devlet hizmetleri]]nden eşit bir şekilde yararlanmasını sağlar. Atatürk’ün halkçılık ilkesinden anlaşılan; toplumda hiçbir kimseye, zümreye ya da herhangi bir sınıfa ayrıcalık tanınmamasıdır. Herkes kanun önünde eşittir. Halkçılık ilkesine göre; hiçbir kimse başkalarına karşı [[din]], [[dil]], [[ırk]], [[mezhep]] veya ekonomik açıdan üstünlük sağlayamaz.
 
Halkçılık, Mustafa Kemal tarafından kurulan [[Cumhuriyet Halk Partisi]]'nin programında şu şekilde tanımlanmıştır: "Bizim için insanlar yasa önünde tamamen eşit muamele görmek zorundadır. [[Toplumsal sınıf|Sınıf]], [[aile]], fert arasında bir ayrım yapılamaz. Biz, Türkiye halkını çeşitli sınıflardan oluşan bir bütün olarak değil, sosyal yaşamın gereksinimlerine göre çeşitli mesleklere sahip olan bir toplum olarak görmekteyiz.“
 
Kadın-erkek eşitliği konusunda gerekli önlemlerin alınmış olması; [[Tevhid-i Tedrisat Kanunu|öğretim birliği]]nin gerçekleştirilmiş olması; her yurttaşın öğrenebileceği yeni bir [[Türk alfabesi]]nin hazırlanması ve her yurttaşın devlet organları önünde eşit muamele görmesi konusunda alınan önlemler halkçılık ilkesini destekler niteliktedir.
 
==== Tarihçe ====
 
[[Sultan Abdülaziz]] döneminde başta [[Ali Suavi]] olmak üzere kimi Osmanlı aydınları Rusya'daki [[narodniki]] hareketinden etkilenerek halkın sorunlarıyla ilgilenmeye başladılar. 19. yüzyılın sonlarında başta [[Mehmet Emin Yurdakul]] olmak üzere birçok edebiyatçı halkçılıktan etkilenmişti. [[1908 Devrimi]]'nden sonra halk sözcüğü geniş bir kullanım alanı buldu. Halkçılık, uzun bir süre iyiliksever [[aydın]]ların kitlelerin yararına harekete geçmesi olarak düşünülmüştü.
 
Bu anlayış [[I. Dünya Savaşı]] sonrasında değişmeye başladı. [[Ziya Gökalp]] 1918'de [[Sovyet Devrimi]]'nden kısa bir süre sonra, [[Durkheim]]'in etkisiyle [[sınıf savaşı]]nın kötü olduğu sonucuna varıyor ve buna karşı halkçılığı savunuyordu. Gökalp halkçılığı şöyle tanımlıyordu:
:''"Eğer bir toplum birkaç katman veya sınıftan oluşuyorsa, o zaman eşitlikçi bir toplum değildir. Halkçılığın amacı katman veya sınıf farklılıklarını bastırmak ve bunların yerine, birbirleriyle [[dayanışma]] içinde olan meslek gruplarından bir [[sosyal yapı]] oluşturmaktır. Başka bir deyişle, halkçılığı şöyle özetleyebiliriz: sosyal sınıflar yoktur, [[meslek]]ler vardır!"''<ref>Zafer Toprak (1977). '''Meşrutiyette Solidarist Düşünce: Halkçılık.''' ''Toplum ve Bilim'', 1, s. 92.</ref>
 
Bu yaklaşım büyük oranda [[korporatizm]]e işaret ediyordu. Bu anlayış [[Kurtuluş Savaşı]] boyunca milliyetçileri, özellikle de Kemalistleri büyük oranda etkiledi. Her ne kadar Gökalp'in önerdiği korporasyonlar gerçekleştirilmediyse de, sınıfların olmaması ilkesi [[Kemalizm|Kemalist]] liderler tarafından kabul edildi. Başta Atatürk olmak üzere Kemalist liderler Türkiye'de henüz sınıfların gelişmemiş olduğunu ısrarla vurguladılar. Dayanışma fikrini de [[komünizm]]le ve sınıf savaşımı düşüncesiyle mücadele edebilmek üzere benimsediler. Ayrıca bunu [[Türkiye Cumhuriyeti'nin tek partili dönemi|tek parti sistemi]]nin gerekçesi olarak gördüler.<ref>Paul Dumont (1999). '''Kemalist İdeolojinin Kökenleri.''' Jacob M. Landau (Yay. Haz.) (1999). Atatürk ve Türkiye'nin Modernleşmesi, İstanbul: Sarmal, ISBN 975-8304-18-6 (s. 49-72) içinde. s.60.</ref>
 
Halkçılık çabuk benimsenen bir ilke olmasına karşın, [[II. Dünya Savaşı]] sonrasında, hızlı [[sanayileşme]] ve [[kapitalist]]leşme sürecinde büyük oranda arka planda kalmıştır.
 
=== Laiklik ===
{{ana|Türkiye'de laiklik}}
{{Vikisöz|Mustafa Kemal Atatürk/Laiklik}}
Laiklik, devletin vatandaşlarıyla olan ilişkilerinde inançlara göre ayrım yapmaması ve ayrıca, herhangi bir inancın, özellikle de bir toplumda egemen olan inancın, aynı toplumda azınlıkların benimsediği inançlara baskı yapmasını önlemesi demektir. Diğer bir tanımlamayla da devlet yönetiminde herhangi bir dinin referans alınmamasını ve devletin dinler karşısında tarafsız olmasını savunan prensiptir ki [[Kamu düzeni|devlet düzeni]]nin, eğitim kurumlarının ve hukuk kurallarının [[din]]e değil, akla ve [[bilim]]e dayandırılmasını amaçlar. Ayrıca, din işlerini kişinin vicdanına bırakarak bireyin din özgürlüğünü koruyabilmesini sağlar.
 
Laikliğe göre, insan yaşamında [[ibadet]]in dışında her türlü tasarruf, dine (kutsal kitaba) göre değil, [[anayasa]]ya, yasalara ve kurallara göre yapılır. Din, kişinin özel yaşamının bir parçasıdır. Laiklik ise din ve dünya işlerinin ayrılmasıdır.
 
[[Mustafa Kemal]] 1924 yılında yaptığı bir konuşmada ''"Dünya yüzündeki her şey için, maddi ve manevi her şey için, yaşam için ve başarı için en doğru yol gösterici bilimdir, tekniktir. Bilimin ve tekniğin dışında yol gösterici aramak, düşüncesizliktir, bilgisizliktir, yanlıştır."'' demiştir.
 
Laiklik, devletçilik dışındaki diğer ilkelerin hepsinin de ön koşulları içinde yer alır: Demokrasinin ön koşuludur; çünkü laiklik olmadan gerçek bir [[düşünce özgürlüğü]] de olamaz. Devrimciliğin ön koşuludur; çünkü laikliği kabul etmemiş bir toplumda, bilimin ve çağın gereklerinin gerisinde kalmış kurumları değiştirmenin tartışması bile genellikle yapılamaz. Halkçılığın ön koşuludur; çünkü bir [[Teokrasi|din devleti]]nde halkın istekleri değil, dinsel "seçkin"lerin düşünceleri önemlidir.
Atatürk, laiklik anlayışını, kendi el yazısı ile kaleme aldığı "Medeni Bilgiler" kitabında, sadece din ve devlet işlerinin değil, dinin de [[siyaset]]ten ayrılması ve yasaların dine göre değil, toplumun gereksinmelerine göre yapılması ilkelerine bağlamaktadır.
 
Türkiye'de laikleşme aşamaları şunlardır:
* [[Saltanatın kaldırılması]] (1922)
* [[Halifeliğin kaldırılması]] (1924)
* [[Tekke, zaviye ve türbelerin kapatılması]] (1925)
* “Devletin dini İslam’dır.” ibaresinin [[Türkiye Cumhuriyeti Anayasası (1924)|anayasa]]dan çıkarılması (1928)
 
=== Devletçilik ===
{{Vikisöz|Devletçilik (Atatürk İlkesi)}}
{{Detaylar|devletçilik}}
Devletçilik, ülkenin genel ekonomik faaliyetlerinin düzenlenmesi ve özel sektörün girmek istemediği veya yetersiz kaldığı ya da ulusal çıkarların gerekli kıldığı alanlara girmesini öngörür. Atatürk’ün devletçilik ilkesi; Türk toplumunun ulaşmak istediği çağdaş ve modern bir düzen için gerekli olan ekonominin güçlendirilmesi ve ulusallaştırılması'dır. Devletçilik ilkesine göre, devlet ekonomiyle ilgili olarak doğrudan doğruya müdahale yapabilir. Ekonomik teşebbüsler sadece devlet tarafından yapılmayacak, özel teşebbüslere izin verilecek fakat hiçbir özel teşebbüs devlet kontrolünden ve teftişinden çıkamayacak.
 
[[Atatürk|Mustafa Kemal Atatürk]]<nowiki>'ün ''</nowiki>ulusal ekonomiyi, sağlam temeller üzerine oturtma amacına yönelik olarak ve ''İktisaden zayıf bir ulus, fakirlik ve sefaletten kurtulamaz. Toplumsal ve siyasi felaketten yakasını kurtaramaz."'' felsefesine dayalı olarak Atatürk İlkeleri arasında yerini almış olan ilkedir.
 
Atatürk bu ilkenin amacını ''"Bizim güttüğümüz "devletçilik" bireysel çalışma ve etkinliği esas tutmakla beraber, mümkün olduğu kadar az zaman içinde ulusu refaha, ülkeyi bayındırlığa eriştirmek için, ulusun genel ve yüksek yararlarının gerektirdiği işlerde özellikle ekonomik alanlarda, devleti fiilen ilgilendirmektir."'' diyerek açıklamaktadır.
 
==== İçeriği ve Gelişmesi ====
Atatürk, Devletçilik ilkesini, [[Halkçılık]] ilkesi ile bağlantılı olarak değerlendirmektedir.<ref>Kaynak,Büyük LAROUSSE Ansiklopedisi Cilt 10</ref> Yoksul, yüzyıllardır ihmal edilmiş olan halkın kalkınması ve çağdaş yaşam düzeyine ulaşması için 1923-1930 yılları arasında, kalkınma için gerekli yatırımları yapması özel girişimcilerden beklendi. Ama bu işlevi yerine getirmeye özel kişilerin yeterli parası, yeterli deneyimleri ve yeterli teknolojik birikimi olmaması yanında Dünyayı sarsan [[1929 Dünya Ekonomik Bunalımı]], liberal ekonomi politikalarının başarısızlığını vurguluyordu. Ülkeyi kalkındırmak, halkı çağdaş uygarlık düzeyine ulaştırmak için "Devletçilik" ilkesini benimsedi. Böylece hem üretim arttırılacak, sanayi gerçekleştirilecek, hem de hakça bir paylaşım yapılacak ve ekonomik gücü kullanan bir sınıfın halkı ezmesine olanak verilmemiş olacaktı.
 
=== İnkılapçılık ===
İnkılapçılık (''Devrimcilik''), Türk ulusunun çağdaşlaşması yolunda yapılan [[Atatürk Devrimleri|Atatürk devrimlerinin]] benimsenmesi, geliştirilmesi ve her türlü tehlikelere karşı korunmasıdır.
 
Bu ilke, seçkinciliği açıkça yansıyan, halkla bütünleşmeye ve dolayısıyla demokratik yöntemlere büyük önem veren [[Türk milliyetçiliği|Türk milliyetçisi]] bir devrimcilik anlayışıdır. Kemalist Devrimcilik anlayışının iki yanı bulunur. Birinci yanı, eski düzenin geçerliliğini yitirmiş kurumlarını yıkıp, yerlerine çağın gereksinimlerini karşılayacak kurumları koymakla ilgilidir. Ama Kemalizm, bununla yetinmemekte, devrimciliği aynı zamanda sürekli olarak yeniliklere, değişimlere açıklık biçiminde anlatmakta ve kalıplaşmaya karşı çıkmaktadır.
 
Atatürk, yaptığı devrimin ülkeye kazandırdıklarının korunmasını devrimcilik ilkesinin bir gereği sayıyordu. Ama onun açısından sorun o noktada bitmiyordu. Koşulların değişeceğinin, değişen koşulların yeni kurumları, yeni atılımları gerektireceğinin bilincindeydi. Bu nedenledir ki, [[Atatürkçülük|Atatürkçülüğün]] kalıplaşmasına, bir anlamda devrimin dondurulmasına karşıydı. Koşullara koşut olarak sadece kurumların değil, düşüncelerin de değişmesinin gerekliliğini biliyordu. İşte bu nedenledir ki, Kemalizm'in Devrimcilik ilkesi, aynı zamanda bir "Sürekli Devrimcilik" anlayışını da yansıtmaktadır. En ilerici kurumlar bile, koşullar içinde eskir. En ileri bir devrimin bekçiliği ile yetinenler, günün birinde değişen koşulların gerisinde kalmaktan, tutuculaşmaktan kurtulamazlar. Kemalizm'in sürekli devrimcilik anlayışının temel sebebi budur.
 
== Bütünleyici ilkeler ==
=== Ulusal bağımsızlık ===
{{Başlık genişlet}}
{{Vikisöz|Atatürkçülük#Ulusal bağımsızlık}}
Milli bağımsızlık, [[bağımsızlık|bağımsızlığın]] milletçe benimsenmesidir. Atatürk'ün [[dış politika]]sının temeli bağımsızlığa saygıdır.
 
=== Ulusal birlik===
Ulusal Birlik ve Beraberlik ilkesi, Atatürk milliyetçiliğinin zorunlu bir sonucudur. Bu görüş ve anlayışa göre, [[millet]] ülkesiyle birlikte bölünmez bir bütündür.
 
[[Mustafa Kemal Atatürk|Atatürk]], Türk milleti bir bütün haline gelmeden [[Kurtuluş Savaşı]]'nı başlatmamıştı. Ancak bölücü, zedeleyici akımları ve ayaklanmaları bastırdıktan sonra başarı yolları kendisine açılmıştır. Atatürk konuşmalarında, sırası geldikçe, hem zaferin hem de devrimlerin ulusal birlikle gerçekleştiğini belirtmiştir. O, hiçbir zaman vatanı milletten ayrı düşünmemiştir.
 
Mademki millet aynı ideale bağlı insanların oluşturduğu bir birliktir, o halde insanların üzerinde yaşadığı vatan parçası da bir bütündür, kutsaldır. Bölünemez, parçalanamaz. Bunun aksini düşünmek ya da düşündürmek Atatürk İlkeler'ini ve bu ilkelerden Devrimcilik ve Laiklik ilkelerini benimsememek bunlara karşı gelmek anlamına gelir. Ve eğer Atatürk İlkeleri inkar edilirse Türkiye Cumhuriyet'inin ve Laik Türk milletinin varlığı sona ermiş olur.
 
=== Çağdaşlık ===
Çağdaşlık, siyasal bilimler açısından ''sanayileşmeye eşlik eden siyasal ve toplumsal değişiklikler'' olarak tanımlanır.
 
Atatürk, uygarlığı bir milletin devlet hayatında, fikir hayatında ve ekonomik hayatta gösterdiği ilerlemenin bileşkesi olarak tanımlamaktadır. Atatürk önderliğinde başlatılan Türk çağdaşlaşması, herhangi bir dış baskıdan kaynaklanmamaktadır. Atatürkçü çağdaşlaşmanın temelinde devlet olarak tam bağımsızlık, millet olarak egemenlik, birey olarak hak ve hürriyetler söz konusudur. Çağdaşlaşma ilkesi de Ulusal Egemenlik ve Halkçılık anlayışının zorunlu bir sonucudur.
 
=== Akılcılık===
Atatürk,<nowiki>''</nowiki> ''Ben manevi miras olarak hiçbir ayet, hiçbir doğma ve hiçbir kalıplaşmış kurala bırakmıyorum. Benim manevi mirasım bilim ve akıldır<nowiki>''</nowiki>.'' sözüyle bilime ve akla verdiği önemi açıkça ortaya koymaktadır.
 
Cumhuriyetin ilk yıllarında Türkiye'de bilimin gelişmesi hususunda, yüksek okulları da içine alan 2252 sayılı yasanın 31 Mayıs 1933’de kabul edilmesi önemli bir adım olmuştur. Bu yasa gereğince eski İstanbul Üniversitesi 31 Haziran 1933 günü kapatılarak, onun yerine 1 Ağustos 1933 tarihinde batı Avrupa örneğine uygun modern bir üniversitenin açılması planlanmıştır. Bu üniversiteyi, Türkiye’de birçok yeni okulların veya bölümlerin açılması ya da modernize edilmesi takip etmiştir. Mesela, İstanbul Yüksek Teknik Okul’unda Mimarlık Bölümü, Ankara’da Tarım ve Veterinerlik Okulu, Devlet Konservatuvarı ve diğer bazı okullar sayılabilir.
 
Atatürk’ün gerçekleştirdiği üniversite inkılâbı, gerek fen bilimleri ve gerekse beşerî bilimler alanlarında üniversitelerin batı örneklerine uygun araştırma geleneklerine ayak uydurmalarım birinci plânda olmak üzere öngörmekte idi. Tarih ve dil alanlarında, Atatürk, canlandırmak istediği bu akımı Tarih ve Dil Kurumlarını kurmak suretiyle güçlü biçimde destekledi <ref>http://www.atam.gov.tr/index.php?Page=DergiIcerik&IcerikNo=648</ref>
 
=== Ulusal Egemenlik ===
Ulusal egemenlik; devleti kurup yöneten en üstün güç olan egemenliğin kişilere veya belli zümrelere değil, doğrudan doğruya millete ait olmasıdır.
 
Atatürk, TBMM'nin toplanmaya başladığı ilk günden başlayarak sırası geldikçe bütün gücün millette olduğunu belirtmiştir. Ona göre, ''Millet her türlü isteğini yerine getirme gücüne sahiptir. Millet girişimlerinin önüne geçebilecek hiçbir kuvvet yoktur.''
 
==Ayrıca bakınız==
* [[Atatürkçülük]]
* [[Altı ok]]
 
== Notlar ==
{{kaynakça}}
 
== Kaynakça ==
* [[Kemalizm, Laiklik ve Demokrasi]], [[Ahmet Taner Kışlalı]], İmge Kitabevi
 
{{Atatürk}}
 
[[Kategori:Atatürk ilkeleri| ]]