Tezkire: Revizyonlar arasındaki fark

[kontrol edilmiş revizyon][kontrol edilmiş revizyon]
İçerik silindi İçerik eklendi
II. Niveles (mesaj | katkılar)
k →‎top: düzenleme AWB ile
Turgut46 (mesaj | katkılar)
Değişiklik özeti yok
Etiketler: Mobil değişiklik Mobil ağ değişikliği
1. satır:
{{Düzenle|Aralık 2013}}
'''Tezkire''', kelime anlamıyla "zikredilen, zikri geçen" anlamına gelen tezkire, kişilerin biyografisini çeşitli yönleriyle subjektif veya objektif ele alan eserlerdir. Tezkireler ilk kez [[İran edebiyatı]]nda ortaya çıkmıştır. Bu eserler [[mensur]] yazılmakla birlikte içinde [[manzum]] kısımların yer aldığı tezkireler de vardır. Tezkireler bugünkü edebiyat tarihlerinin ve şiir [[antoloji]]lerin yerini tutmaktadır.
 
[[Türk Edebiyatıedebiyatı]]'nda tezkire yazma geleneğinin temeli [[Ali Şir Nevaî]]'nin ''[[Mecâlisü'n-Nefâis]]'' adlı eserine dayanır. Türk Edebiyatınınedebiyatının ilk tezkiresi budur. Türk Edebiyatı'ndaedebiyatında sırasıyla 16. yüzyılda [[Sehi Bey]], [[Latifî]], [[Aşık Çelebi]], [[Hasan Çelebi]], [[Ahdî]] ve [[Beyanî]]; 17. yüzyılda [[Sâdıkî]], [[Riyâzî]], [[Fâizî]], [[Rızâ]], [[Yümnî]], [[Asımm]] ve [[Güftî]]; 18. yüzyılda [[Mûcib]], [[Safâyî]], [[Sâlim]], [[Beliğ]], [[Safvet]], [[Râmiz]]; 19. yüzyılda da [[Fatin]] gibi belli başlı tezkire yazarları mevcuttur. Bunların dışında da yazılmış çok sayıda tezkire mevcuttur.
 
Tezkire klasik Türk edebiyatı şair ve yazarların şiirlerini ve hayatlarını kapsayan edebiyat antolojisi görevi gören bir kitaptır.
 
Anadolu sahasında yazılan ilk tezkire [[Sehi Bey]]'e ait olup ''[[Heşt Behişt]]'' (Sekiz Cennet) ismini taşımaktadır. Bunun dışında [[Latifi]]'nin tezkiresi, [[Ahdi]]'nin ''[[Gülşen-üş Şuara]]'' isimli tezkireleri de ünlüdür.
 
16. yy'da yaşayan Latifi ([[1491]]-[[1582]]) şiirleri de bulunmasına rağmen edebiyatımızda tezkiresiyle ünlü bir yazardır. Latifi tezkiresinde 310 şaire yer vermiştir. Latifi tezkiresinde şair ve sanatçıları objektif olarak değerlendirmemiştir. Latifi tezkiresi bu yönüyle edebi tenkit örneğidir. Latifi’nin 1546’da tamamlayıp Kanuniye[[I. Süeyman]]'a sunduğu kendi adıyla anılan tezkiresi, 1896’da ''[[Şuarâ Tezkiresi]]'' adıyla yayınlanmıştır. Latifi süslü nesir şairidir.
 
Tezkiretü’ş-Şuarâ, Tezkire-i Şuarâ veya Tezkire adlarıyla anılan eserler devrin şairlerinin zaman içinde unutulup gitmelerini önlemek, hatırlanmalarına vesile olmak amacıyla yazılmış eserlerdir. İçlerinde en az yüz civarında şair bulunur ve bu yönleriyle şekil olarak günümüzdeki , yazarlar veya şairler sözlüğü gibi eserlere benzerler. Konularını şairlerin hayatları, kişilikleri, edebî faaliyetleri ve eserleri oluşturmaktadır. Tezkireler, (çok ayrıntılı olmamakla beraber), biyografi eserleri olarak da kabul edilebilirler.
"Latîfî gibi tezkirecilerin eserlerinde bilinçli başvurdukları ortak bir tavır vardır. Bu tavır, Osmanlı şairlerini ve toplumunu, klişe ifadelerle överken, hikâye ve anekdotlar vasıtasıyla aşağılamaktadır. (...) Tezkireciler, hikâye ve anekdotlar vasıtasıyla, Osmanlı Türklerini ahlaksızlıkla, riyakârlıkla ve câhillikle itham etmişlerdir. (...) Sultanlarla ilgili anekdotlara şairlerin anlatıldığı kısımda yer verilmiştir. Buralarda sultanlar çoğunlukla zâlim, câhil, basit, ahlaksız, hafifmeşrep kişiler olarak tanıtılmıştır. (Üstelik böyle ifadelerle dolu tezkirecilerin tezkireleri güya Fatih Sultan Mehmed gibi padişahlara sunuluyor ve Fatih kendisine hakaret, iftira ve ihanet eden bu eserlere güya bir de mükafat veriyor. Böyle bir şey olabilir mi? Belli ki, Latîfî Tezkiresi denilen bu paçavra, oryantalistlerin uydurmasıdır. Bunu incelemeye Fatih'in vakti olmasa bile...) Sultan'ın dostluğunu kazanmak için birbiriyle rekabet eden şairlerin, tezkirede klişe övgülerin içine acemice yerleştirilmiş olan saldırı ve iftiraları fark etmeleri gerekirdi. Ayrıca, tezkirede sadece saray gizli olarak eleştirilmemiş, toplumun hemen her kesimi suçlanmış veya töhmet altında bırakılmıştır. Sultan ve şehzadeler dâhil hakarete uğrayan kişilerin Latîfî'nin bu iddia veya ithamlarına karşı sessiz kalmaları çok zordur. (...) (Latîfî Sultan Fatih ile beraber, hocası ve veziri Ahmet Paşa'yı da aşağılar. Aşağıladığı kişiler başta Fatih, hepsi de) Fatih döneminde Osmanlı toplumunun en seçkin kişileridir. Görüldüğü gibi tezkirecinin hedefinde Fatih ve Hocası Ahmed Paşa gibi Osmanlı medeniyetinin en önemli kişileri vardır. (Maalesef, Latîfî'nin bütün ifadelerini ve iftiralarını aktaramıyorum. Hem sâfi zihinleri kirletir hem de yüzleri kızartır.) Fatih, bir Osmanlı sultanı olarak insanları din için 'ilâ-yı kelimetullah için cihada çağıran bir kişidir. İnsanların din adına onun etrafında toplanıp canlarını verdikleri bir kişidir. Kimse, dinsiz ve ahlaksız bir insanın cihat çağrısını kabul etmez ve onun için ailesini ve canını feda etmez. Zorla toplanmış bir ordu da çoğunlukla zafer kazanamaz."
"Tezkireciye göre sadece şairler, sultanlar, müderrisler, şeriat hükümlerini belirlemek ve uygulamakla sorumlu olan kadılar değil, şeyhler ve dervişler de oldukça ahlâksız ve sahtekârdırlar. Müslüman toplumlarda özellikle şeyh ve veli kişilerin örnek hayatları ibret için yazılır. Çoğunlukla Oryantalistlerin (ve her nedense Latîfî'nin) Osmanlı şeyhlerinin hayatlarında görebildiği faziletli bir hayat yoktur. (Bilakis anlattığı anekdotlar, şeyhlerden tiksindirecek sahnelerle doludur.) Bunun sebebi ise: Oryantalizmin Anadolu ve Balkanları Türkleştiren ve İslamlaştıran TEKKE KÜLTÜRÜNE veya DERVİŞLERE karşı bir HINCI vardır. 18. ve 19. asırda Batılı dînî ve siyasî güç, Türklerin bu gücünü veya mânevî dinamiğini, ellerinden almak istemiştir. Bunun için Avrupalı her milletten binlerce sahte derviş, imam, şeyh, zanaatkâr ve bilim adamı yetiştirilmiştir. Latîfî gibi tarih, biyografi ve menkıbe yazarlarının bu hususta Oryantalistlerle ağız birliği etmesi, oryantalist zihniyete malzeme sunması asla tesadüf değildir. (...) Latîfî'nin Şeyh Rûşenî'nin biyografisinin merkezine yerleştirdiği bu olaya muhtemelen 18. asırdan itibaren sistemli bir şekilde dejenere edilmeye çalışılan (Balkanlar'daki) tekkelerde bile rastlanması zordur. Eğer kolay olsaydı, Oryantalist kültür ikliminin yerli ürün ve temsilcileri, bugün bile, yani sosyal hayattaki bu kadar dejenerasyondan sonra, sahte şeyh üretme işine girişmezlerdi."
(Lâtifi'de Oryantalizmin Parmak İzleri: Latîfî'nin Türk ve İslam Büyüklerini Anekdotlar Vasıtasıyla Değersizleştirme Gayreti-Prof. Dr. Menderes Coşkun,Uluslararası Klasik Türk Edebiyatında Biyografi Sempozyumu)
 
Tezkiretü’ş-Şuarâ, Tezkire-i Şuarâ veya Tezkire adlarıyla anılan eserler devrin şairlerinin zaman içinde unutulup gitmelerini önlemek, hatırlanmalarına vesile olmak amacıyla yazılmış eserlerdir. İçlerinde en az yüz civarında şair bulunur ve bu yönleriyle şekil olarak günümüzdeki , yazarlar veya şairler sözlüğü gibi eserlere benzerler. Konularını şairlerin hayatları, kişilikleri, edebî faaliyetleri ve eserleri oluşturmaktadır. Tezkireler (çok ayrıntılı olmamakla beraber) biyografi eserleri olarak da kabul edilebilirler.
 
Tezkirelerde şairlerin hayatı hakkında bilgi verilir, kişilikleri ve eserleri üzerine değerlendirmeler yapılır ve eserlerinden örnekler verilir. Bu yönüyle edebî eleştiriler içerdiği söylenebilir. Tezkireciler bunu yaparken uslûbun sanatlı ve ahenkli olmasına da özen göstermektedir. Öyle ki, bu yönleriyle tezkireler aynı zamanda birer edebî eser niteliği taşımaktadırlar.
Satır 21 ⟶ 17:
 
Tezkireler çağının bir edebiyat ve kültür ürünüdür. Yazıldığı çağın sosyal, kültürel, sanatsal ortamını içerir. Aynı zamanda günümüz araştırmaları için değerli birer belge ve kaynak durumundadırlar.
Şair Tezkiresi yazma geleneği XV. yüzyılda Çağatay sahasında Ali Şir Nevayî tarafından kaleme alınan Mecalisü'n-Nefâis ile Anadolu sahasında ise Sehi Bey'in yazdığı Heşt Behişt ile başlayarak, asırlarca kesintiye uğramadan devam etmiştir. Sehi Bey'in yazdığı Heşt Behişt adlı tezkireyi sırasıyla Latifî' nin kendi adıyla yazdığı Latifî tezkiresi; Ahdî'nin Gülşen-i Şu'ara; Aşık Çelebi'nin Meşa'irü'ş-Şu'ara; Hasan Çelebi'nin Kınalızade Tezkiresi; Beyanî'nin yine kendi adıyla anılan Beyanî Tezkiresi; Riyazî'nin Riyazü'ş-Şu'ara ; Kafzade Faizî'nin Zübdetü'l-Eş'ar ; Rıza'nın Rıza Tezkiresi ; Yümnî'nin Yümnî Tezkiresi ; Asım'ın Zeyl-i Zübdetü'l-Eş'ar; Güftî'nin Teşrifatü'ş-Şu'ara; Mücîb'in kendi adıyla anılan Mücîb Tezkiresi; Safayî'nin yine kendi adıyla anılan Safayî Tezkiresi; Salim'in Salim tezkiresi ; Belîğ'in Nuhbetü'l-Asar li-Zeyli Zübdeti'l-Eş'ar; Ramiz'in Adab-ı Zürefa; Silahdar'ın kendi adıyla anılan Silahdar Tezkiresi; Safvet'in Nuhbetü'l-Asar min Fera'idi'l-Eş'ar; Tevfik'in Mecmu'atü't-Teracim; Es'ad'ın Bağce-i Safa-enduz; Arif Hikmet'in Tezkire'si ve Fatin'in Hatimetü'l-Eş'ar adlı eserleri izler.
 
Şair Tezkiresitezkiresi yazma geleneği XV. yüzyılda Çağatay sahasında Ali Şir NevayîNevaî tarafından kaleme alınan ''Mecalisü'n-Nefâis'' ile Anadolu sahasında ise Sehi Bey'in yazdığı ''Heşt Behişt'' ile başlayarak, asırlarca kesintiye uğramadan devam etmiştir. Sehi Bey'in yazdığı Heşt Behişt adlı tezkireyi sırasıyla Latifî' nin kendi adıyla yazdığı Latifî tezkiresi; Ahdî'nin Gülşen-i Şu'ara; Aşık Çelebi'nin Meşa'irü'ş-Şu'ara; Hasan Çelebi'nin Kınalızade Tezkiresi; Beyanî'nin yine kendi adıyla anılan Beyanî Tezkiresi; Riyazî'nin Riyazü'ş-Şu'ara ; Kafzade Faizî'nin Zübdetü'l-Eş'ar ; Rıza'nın Rıza Tezkiresi ; Yümnî'nin Yümnî Tezkiresi ; Asım'ın Zeyl-i Zübdetü'l-Eş'ar; Güftî'nin Teşrifatü'ş-Şu'ara; Mücîb'in kendi adıyla anılan Mücîb Tezkiresi; Safayî'nin yine kendi adıyla anılan Safayî Tezkiresi; Salim'in Salim tezkiresi ; Belîğ'in Nuhbetü'l-Asar li-Zeyli Zübdeti'l-Eş'ar; Ramiz'in Adab-ı Zürefa; Silahdar'ın kendi adıyla anılan Silahdar Tezkiresi; Safvet'in Nuhbetü'l-Asar min Fera'idi'l-Eş'ar; Tevfik'in Mecmu'atü't-Teracim; Es'ad'ın Bağce-i Safa-enduz; Arif Hikmet'in Tezkire'si ve Fatin'in Hatimetü'l-Eş'ar adlı eserleri izler.
[[Cumhuriyet Dönemi]]nde bu tezkireler üzerinde birçok çalışmalar yapılmış, bazı tezkireler latinize edilerek basılmıştır. Bunlardan bazıları şunlardır:
 
[[Cumhuriyet Dönemidönemi]]nde bu tezkireler üzerinde birçok çalışmalar yapılmış, bazı tezkireler latinize edilerek basılmıştır. Bunlardan bazıları şunlardır:
 
Sehi Bey Tezkiresi, Heşt Behişt, Sehi Bey, Mustafa İsen,
"https://tr.wikipedia.org/wiki/Tezkire" sayfasından alınmıştır