İTÜ TV: Revizyonlar arasındaki fark

[kontrol edilmiş revizyon][kontrol edilmiş revizyon]
İçerik silindi İçerik eklendi
Bulgu (mesaj | katkılar)
iç bağlantı düzeltme, yazış şekli: hikaye → hikâye (2), laboratuar → laboratuvar (2) AWB ile
55. satır:
"Son yıllarda mühim inkişaflar gösteren televizyon alanındaki tedrisatımızı geliştirmek, ileride memleketimize de girmesi mukadder olan televizyon tekniğinde tecrübeli elemanlar yetiştirmek maksadı ile çok yüksek frekans laboratuarımızda küçük mikyasta bir tecrübi televizyon tesisi kurmak çok münasip olacaktır. Böyle bir tesis için gereken bazı cihazların isim ve özellikleri ilişik şartnamede gösterilmiş bulunmaktadır. Bu cihazların satın alınması için gerekli müdahalenin yapılmasını, derin saygılarımla rica ederim."
 
Başvuru mektubunda da görüldüğü gibi bu girişimin birincil amacı öğrencilerin yararlanabileceği bir laboratuarlaboratuvar kurmak ve eğitsel amaçlarlar televizyon yayını yapmayı denemektir. Santur da bu girişimin amacını şöyle açıklar:
 
"Üniversitemizdeki televizyon cihazları tecrübi çalışmalar yapmak üzere kurulmuştur. Gayemiz muntazam ve devamlı yayınlar yapmak olmadığından tesisatımız bir laboratuar çerçevesini aşmamaktadır."
 
Ancak, ilerde yapılan yayınlar çok başarılı olacaktır ve eğitim amaçlarını aşarak Türkiye’de televizyonculuk bilincinin ve kültürünün oluşmasının temeli olacaktır. Üniversite çevresi de bu girişime olumlu yanıt verir. Ne var ki, devlet mevzuatı ve bütçe sorunları nedeniyle gerekli malzemenin bir kerede değil de, üç kerede alınması kararına varılır. Bundan dolayı, gerekli cihazların alınması ve yayınların başlaması bir süre gecikir. Aslına bakılırsa bu gecikmenin en önemli nedeni Türkiye’nin ekonomik alanda uyguladığı siyasettir. Çünkü bugünlerde ithalat yasaklanmıştı. Bu yüzden, gereken verici ve kamera İTÜ TV’ye [[Philips]] firması tarafından bağış olarak verilmişti. Bu olayın gerçekten bağış mı, yoksa kanunları delmek içim bir plan mı olduğu bugün bilinmiyor. Fakat, Türk siyasetinin özelliklerinden yararlanarak, bu uygulamanın yasayı delmek için hazırlanmış “masum bir plan” olduğu düşünülebilir. O sıralarda, Santur’un gözde ve başarılı öğrencilerinden [[Adnan Ataman]], Amerika’daki ihtisasını doçent olarak tamamlayarak yurda döner. Santur, öğrencisini TV yayınlarının başlatılmasıyla görevlendirir. Ataman Amerika’da tanıştığı televizyona büyük bir ilgi duymuştur, teklif de caziptir zira hocasıyla birlikte çalışacaktır. Bu sıralarda malzemelerin sipariş edildiği Hollanda'nın Philips firmasından ilginç bir teklif gelir: "Televizyon malzemelerinden kim sorumlu olacaksa, o bilim adamınızı gönderin; araç gereçlere yerinde alışsın." Bu teklifin ardından, Ataman eşiyle birlikte Hollanda'ya giderek televizyonun Türkiye’de ilk adımını atacak olan cihazları tanır. Cihazlar geldikten sonra [[Taşkışla]]'da üç küçük odaya bir laboratuarlaboratuvar hazırlanmaya başlanır. Üniversite binasının çatı katında bulunan bu üç odanın en büyüğü çekim stüdyosu olarak kullanılmıştır.
 
TV vericisi antensiz olacak değildi, bu kez de anten sorunu ortaya çıkar. Türkiye'ye henüz televizyon girmediği için, anten işini yapabilecek bir uzman henüz yoktur. Sonunda, böyle yükseklere çıkabilecek kişinin ancak bir minare ustası olabileceği düşünülür. Perşembe Pazarında gemi direği yapanlara on metre yüksekliğinde, gemi direğinden bozma bit anten direği hazırlattırılır. Hava soğuk olmasına rağmen yetkililer anteni kurmayı başarırlar. Ama bu anten ilk etapta pek fazla bir görev üstlenemeyecektir. Çünkü ilk yayınlar dışa yönelik değildir. Zaten dışarıya yönelik yayın yapabilse bile, o dönemde Türkiye'ye henüz şahıs malı televizyon alıcısı girmemiştir. Türkiye'deki alıcı sayısı dördü İTÜ’de, üçü bu işle meşgul olan öğretim görevlilerinin evlerinde, kalanı ise de [[Beyoğlu]]'ndaki dükkanların vitrininde olmak üzere toplam 10’dur. Böylece, Philips’ten sağlanan 100 Watt’lık bir verici ve bir adet "süper ikonoskop" kamera ile yayına başlar. Yayınların başlamasıyla “İTÜ TV Deneme Yayını” flaması da ekranda dalgalanmaya başlar. Hatta, sürekli vantilatör çalıştırılır ki flamanın iyice dalgalanması için. Burada tarih konusunda bir saptama yapmakta yarar var. Türkiye'de televizyonun doğum günü 1952 yılının mart ayı içerisindedir. Öte yandan, ilk yayın tarihi ile ilgili çelişkili bilgiler de bulunmaktadır. M. Tali Öngeren ilk yayının 9 Temmuz 1952 günü gerçekleştiğini yazar. Emir Turam'da Öngeren’le aynı tarihi verir. Hatta, bu tarihin 1960’ların başlarında olduğunu yazanlar bile olmuştur. Ancak, ilk yayın tarihi günü belli olmamakla birlikte 1952 yılının mart ayı içerisinde olduğu açık ve kesindir. İlk yayınların teknik özelliklerine gelince, konferans, konuşma ve skeç gibi sahneleri doğrudan doğruya naklederken bir "[[İkonoskop|süper ikonoskop]]" kamerası kullanılmaktadır. Stüdyoya bitişik oda kontrol ve kumanda odasıdır. Burada sinyal jeneratörü ve resim monitöründen başka 35 mm’lik bir sinema projektörü ve sinema kamerası ve bir plak çalma makinesi ve ses monitörü mevcuttur. 35 milimetrelik sesli filmleri nakletmek mümkündür. Koridorun öbür ucunda bulunan diğer odada da 100’er Watt’lık iki ufak verici vardır. Bunlardan birisi resim, diğeri ses yayınlamaya yaramaktadır. Resim 62,25 Mc/s’lik bir frekansla, ses ise 67,75 Mc/s üzerinde çalışmaktadır.
85. satır:
"Doğrusu televizyonun adını duymuştuk ama, hakkında fazla bilgimiz yoktu. Ben o sırada konservatuarı yeni bitirmiş, tecrübesiz bir sanatçıydım. Bunlara bir de ilk kez, pek bilmediğimiz televizyonun heyecanını eklerseniz, Aslına bakılırsa, o stüdyoya zaten bir kemanla bir [[ud]] zorlukla sığmıştı. Şöyle bir köşeye sıkışmış gibiydik. Bir yandan kameranın çekilişini izliyor, öte yandan da alıcıda görüntüyü seyrediyorduk. Merak uyandırıcı idi. Derken kamera karşısına geçme sırası bize gelince, işte yukarıda söylediğim heyecan kasırgası esmeye başladı. Televizyondan önce, bir şarkı söyledik mi, bir konser oldu mu, arkadaşlarımıza koşar, nasıl söylediğimizi sorardık. Televizyonda ise, programım bitince, stüdyodaki arkadaşıma gitmiş ve nasıl söylediğimi değil, nasıl göründüğümü sormuştum."
 
Zaman geçtikçe, hem yayınlarının kalitesi ve içeriği hem de izleyici sayısı artmıştır. Ancak, yine de, televizyon [[İstanbul]]'un her yerinde bilinmiyor ve alıcı sayısının azlığından dolayı herkes yayınları izleyemiyordu. 18 Mart 1954 tarihinde yayınların rekor sayılabilecek sayıda izleyiciye ulaşması bakımından önemli bir tarihtir. Cağaloğlu Öğrenci Lokali'nde "İstanbul Kültür Konferansları" başlıklı bir sunum yapmıştır. Salona getirilen üç alıcı sayesinde konferansa gelenler, çoğu ilk defa, yayını izleme şansını yakalamıştır. Bu tarih gerek halka açık gösterim yapılmasından, gerek izleyici rekoru kırılmasından, gerekse televizyonun halk arasında hızla yayılmaya başlamasından dolayı önemlidir. Adnan Ataman'ın vermiş olduğu bu uygulamalı konferansla televizyona duyulan ilgi ile birlikte, bu konuda gönüllü olarak çalışmak isteyenlerin de sayısı giderek artar. [[Arif Yesari]], İTÜ TV’nin ilk yılarlıdan itibaren konuşmalar hazırlar, hikayehikâye okur, Fatih Pasiner'le birlikte müzikli şiir programı düzenler. Bunun yanında, Yesari'nin en önemli özelliği televizyonda ilk tiyatro oyununu gerçekleştiren kişi oluşudur. Yesari’nin "Mektup" adlı otuz dakikalık piyesinde, yazarın kendisi, Gençlik Tiyatrosu'ndan [[İlhan Damacı]], [[Ali Keskiner]] ve [[Nisa Ersan]]'la birlikte rol alır. Nisa Ersan, 1970'li yılların ünlü ve başarılı tiyatro sanatçısı [[Nisa Serezli]]'den başkası değildir. 23 Aralık 1954 akşamı ekrana gelen bu piyes büyük ilgi çekmiştir. Bu yıllarda basında İTÜ TV ile ilgili en fazla yer alan haber bu olmuştur. İTÜ TV'nin düzenli programlarından biri de "Hava Durumu"dur. Hava Durumu yayına girdiği 1954'ten itibaren en fazla ilgi çeken programların başında olmasının yanı sıra, ara verilmeden İTÜ TV'nin kapanışına kadar yayında kalan ender programlardan biridir. Bu programı yapması için Taşkışla Stüdyoları'na Amerikalı Meteoroloji Profesörü [[Sidney Tweles]] davet edilir. Fakat küçük bir sorun vardır: Tweles Türkçe bilmemektedir. Bundan dolayı, programa genç meteoroloji uzmanı [[Ali Esin]]'de çağrılır. Tweles her hafta programa gelemeyeceği için ikinci hafta Ali Esin'i gönderir ve ekler:
 
"Bak Ali, yurdunuzda televizyon yeni başlıyor. Daha doğrusu ilk adımlarını atmaya çalışıyor. Tıpkı televizyon gibi, bizim bilim dalımız meteoroloji de az tanınınıyor. Gereği kadar bilinmiyor. Benden sana öğüt: Ne olursa olsun, televizyona çık ve mesleğini ülkene tanıt! Meteoroloji bilmek bir uygarlık belirtisidir."
 
1955 yılına gelindiğinde, yayınlar bir ara iyice seyrekleşir ve her hafta yapılan yayınlar iki haftada bir yapılmaya başlanır. Bunun en önemli nedeni ise bu işe gönül verenlerin vaktinin sınırlı olması ve televizyonda çalışanların tamamına yakını öğrenci olduğu için sınavlarına da hazırlanmak zorunda olmalarıdır. Bu yılın ilk aylarında gösterilen programlara gelince, 13 Ocak'ta televizyonda ilk defile, beş yaşında piyanist [[Beril Meto]], [[Johnny Bohag]], [[Necdet Koyutürk]], [[Vural Sözer]], [[Olga Olcay]] ve [[Laika Karabey]] konser, hikayehikâye, şiir ve temsil programları yer alıyor.
 
1956 yılına gelindiğinde ise, televizyona televizyona duyulan ilgi birden artıyor. Bunun en önemli nedeni alıcı sayısının artması, dolayısıyla televizyon kültürünün oluşmaya ve yerleşmeye başlaması ve sonuçta gazetelerde bu konuyla ilgili yazı ve haberlerin artmaya başlaması. Ayrıca, yayınlar da tekrar her hafta yapılmaya başlanıyor. Bu dönemdeki gazetelerdeki haber ve yazılardan biri şöyle:
111. satır:
5 Aralık 1963 günü de İTÜ TV tarihi açısından önemli bir gündür. Bu tarihte yayın [[Maçka]]'daki yeni İTÜ TV stüdyosundan yapılmıştır. Maçka'daki stüdyo Taşkışla'dakine göre daha geniş ve kullanım kolaylığı açısından bu iş için çok daha uygundu çünkü burası doğrudan stüdyo olarak planlanmıştı. Böylece, çeşitli show, yarışma ve programlar bu stüdyoyu haftada bir gün ünlü sanatçıların buluşma yeri haline getirmişti. Bu tarihten sonra yayınlar Maçka'dan yayınlanmaya devam etti. Ayrıca, [[Haluk Buran]] diploma ödevi olarak vericinin gücünü 500 Watt'a çıkarmış ve yayınlar da çok daha geniş alana yayılmıştı.
 
Bunların yanı sıra, İTÜ TV'nin bu yıllardaki önemli aktivitelerinden birini de "naklen yayın"lar oluşturuyor. İlk naklen yayın tarihi, eski adıyla [[MithatpaşaBJK Stadıİnönü Stadyumu|Mithatpaşa]], günümüzdeki [[BJK İnönü StadıStadyumu]]'nda Türkiye'nin 2-1 kaybettiği [[Sovyetler Birliği]] maçının oynandığı 12 Kasım 1961'dir. Bu tarihte Adnan Ataman'ın masa takviminde "Türk-Rus millimillî maçının damdan televizyondan nakli. Tarihi bir gün..." notu vardır. Notta da gördüğümüz gibi bu yayın "damdan" yapılmıştır. İTÜ TV o günün şartlarında iki nokta arasında bağlantı kurmayı sağlayan link hattına sahip değildir. Bundan dolayı, kamera İTÜ Taşkışla binasının damına çıkılarak maç yayınlanmıştır. Tekeli, link hattı kullanılmadığı için bu yayının "naklen" değil, aslında "hırsız yayın" olduğunu ifade ediyor. Bu hırsız yayını 1 Ocak 1962 günü yayınlanan [[Fenerbahçe (futbol takımı)|Fenerbahçe]]-[[Galatasaray (futbol takımı)|Galatasaray]] maçı izledi. Ardından, 27 Mart 1963 günü [[Türkiye MilliMillî Futbol Takımı|Türkiye]]-[[İtalya MilliMillî Futbol Takımı|İtalya]] karşılaşması "damdan" naklen yayınlandı. Kameralar başka bir stada ya da gösteri alanına taşınamadığından ve Taşkışla binasının damındaki görüntü Mithatpaşa Stadı ile sınırlı kaldığından, yayınlanan maçların hepsi bu statta oynanan maçlardı. Gerçek anlamda ilk naklen yayın, 21 Ekim 1965 günü İTÜ TV'nin açılış töreninin yayınlanması oldu. Bu yayın [[Philips]]'in İTÜ TV'ye verdiği bir link ve VIDICON kamera sayesinde Gümüşsuyu'ndan Maçka'ya gerçekleştirlir. Bu yayında [[Vural Tekeli]] hem kamerayı kullanır hem de öğretim görevlilerinin iyi tanıdığı için spikerlik görevini üstlenir. Böylece, gerçek anlamda ilk naklen yayın gerçekleştirilir. Açılış töreninin başarıyla yayınlanmasından sonra, adeta bir naklen yayın fırtınası başlar. Çünkü, önceki naklen yayınların arasındaki süreç yıllar olurken, 1966 yılından itibaren bu süreç günlere dönüşüyor. Her yönden hazırlıklı, link kullanılarak ve teknik açıdan noksansız denebilcek ilk naklen maç yayını 1 Mayıs 1966 günü gerçekleşir. Bu tarihteki [[Fenerbahçe (futbol takımı)|Fenerbahçe]]-[[Beşiktaş (futbol takımı)|Beşiktaş]] maçında kamera ilk kez stat içine yerleştirilir ve yayın aralıksız olarak sürdürülür. Maçın golsüz bitmesi ise İTÜ yetkililerinin "Bir gol bile nakledemedik!" üzüntüsünü yaşamasına neden olur. Bunun ardından, bu başarılı naklen yayından cesaret alan İTÜ çalışanları 9 Mayıs'ta Hürriyet Altın Mikrofon Müzik Yarışması'nı Fitaş Sineması'ndan naklen yayınlarlar. 19 Mayıs'ta da Gençlik Bayramı kutlamaları izleyicilerine başarıyla ulaştırırlar. Bazı güreş turnuvaları, Milliyet Liseler Arası Müzik Yarışması Finali, İTÜ'de gerçekleşen bazı açıkoturum ve konferanslar, Lütfi Kırdar Spor Sarayı'ndan Kafkas Balesi gösterisi, bilgi yarışması, güzellik yarışması ve önemli maç yayınları seyirciye ulaşan diğer olaylardır. İTÜ TV normal yayınlarını sürdürürken, artık Türkiye'de kamusal alanda da televizyon konuşulmaya ve tartışılmaya başlanmıştı. Görüntüye dayanan elektronik haberleşmenin yapılıp yapılmaması tartışmaları sürdürülmekteydi. [[TRT]]'nin kurulması ile bu konudaki çalışmaların hızlandığı, yurt dışından gelen uzmanlara bu konuda raporlar hazırlattıldığı görülmektedir. Ancak, radyo oyunlarının henüz ülkenin her yerine ulaşmaması, televizyon ile ilgili yatırımların çok fazla harcama gerektirmesi gibi nedenler televizyonun devlet tarafından ele alınmasını geciktirmiştir. Bu nedenledir ki, I. Beş Yıllık Kalkınma Planı'nda yayın konusunda yapılan yatırımlar radyo ile ilgili olmuş, televizyonun kurulmasına ilişkin herhangi bir yatırım öngörülmemiştir.
 
Öte yandan I. Beş Yıllık Plan'da olmamasına rağmen TRT, kurum olarak televizyon kuruluş hazırlıklarına başlar. Almanya ile yapılan anlaşma çerçevesinde Televizyon Eğitim Merkezi'nin yerleşeceği bina TRT tarafından sağlanacak, buranın teknik donanımını da Almanlar temin edecekti. Eğitim Stüdyosu dışa dönük yayınlarda kullanılmaması için bir verici antene bağlanmayacak, kapalı devre televizyon yayınlarıyla televizyonun gelecekteki teknik ve program personelinin yetiştirilmesine çalışılcaktı. Mithatpaşa'daki stüdyonun kurulması bittikten sonra, Alman yetkililer [[Ankara]]'ya gelir. Kurulan ekibin başına getirilen yetkili şunları anlatır:
125. satır:
Bu arada, 1970 yılının mayıs ayında Belediye'ye ait bir "korsan TV" bir hafta boyunca yayın yapmıştır. Zengin iş adamları [[Esat Konuk]] ve [[Nahit Aksekili]]'nin desteklediği ve Fatih Pasiner'in de teknik sorumlu olarak görev aldığı bu yayınların amacı modern istasyonların bir Türk firması tarafından kurulabileceğini göstermekmiş. Bu kişiler aynı zamanda "Televizyon Sevenler Cemiyeti"nin de kurucularıdır. Ama bu yayınlar sadece bir hafta sürer. 1968 yılının ilk aylarından itibaren Ankara'da izlenebilen TRT yayınları siyasi çekişmeler içinde devam etmiştir. 1970 yılına gelindiğinde TRT İstanbul'da da yayınların başlaması gerektiği fikrine varmıştı. Bu yönde çalışmalara başlayan Almanlar, 1971 yılında İstanbul'da yayınları başlatmayı planlıyorlardı. Fakat, İstanbul'da yayınların sıfırdan başlaması da kolay değildi. Cumhuriyet'te TRT kurumunun TV yayını için kendileriyle işbirliği yapma teklifi ise TRT'nin yıllardır kendileriyle hiç ilgilenmemiş olmasından ve İTÜ TV'nin yok sayılmış olmasından dolayı reddedildiği haberi bulunmasına rağmen, [[Özden Ataman]] TRT'den hiçbir zaman böyle bir teklif gelmediğini söylüyor. Öte yandan, [[Nihat Erim]]'in Adnan Ataman'ı telefonla arayarak İTÜ TV'ye ait stüdyo ve cihazların TRT'de kullanılmasını rica ettiğini ve TRT'nin bundan sonra İTÜ TV'nin cihazlarını kullanarak İstanbul'dan yayına başladığını belirtiyor.
 
En son yayınını 1970 ylının mart ayında yapan İTÜ TV, 25 Nisan 1971 tarihinde [[Türkiye MilliMillî Futbol Takımı|Türkiye]]-Batı Almanya MilliMillî Futbol Takımı|Batı Almanya]] maçını başarıyla naklediyor. Bunun üzerine izleyiciler, o haftaki [[Galatasaray (futbol takımı)|Galatasaray]]-[[Fenerbahçe (futbol takımı)|Fenerbahçe]] maçının yayınlanması için istekte bulunuyorlar. Ardından, [[19 Mayıs Gençlik ve Spor Bayramı]] yayınlanıyor. Bundan sonra İTÜ TV'nin uzun süre sessiz kaldığı ve yayın yapmadığı biliniyor. Zaten, bu arada İTÜ TV stüdyoyu ve cihazların birçoğunu TRT'ye devretmişti. Buna rağmen, İTÜ TV 4 Şubat 1972 günü çok az teknik olanaklarla yayın yapmayı başarmıştır. Aslında bir korsan yayın olan bu yayını gerçekleştirenlerden Vural Tekeli amaçlarını şöyle açıklıyor: "O zaman TRT'nin yayınları çok kötüydü. Buna vatandaşlardan tepki geliyordu. TRT ise bunun vericiden kaynaklandığı cevabını veriyordu. Biz de, kötü yayının vericiden kaynaklanmadığını, daha iyi yayın yapmak için teknik olanak olduğunu, ama bunu TRT'nin başaramadığını göstermek istedik ve başardık." Cumhuriyet gazetesi de bunu "İTÜ TV'si TRT TV'sini bastırdı" başlığıyla vermiştir. Saptayabildiğimiz kadarıyla, bu "korsan" yayın İTÜ TV'nin son yayını oluyor.
 
==Kaynakça==
"https://tr.wikipedia.org/wiki/İTÜ_TV" sayfasından alınmıştır