Dîvân-ı Hümâyun: Revizyonlar arasındaki fark

[kontrol edilmemiş revizyon][kontrol edilmiş revizyon]
İçerik silindi İçerik eklendi
ModGorkem (mesaj | katkılar)
Bilgi çok kısaydı o yüzden ben bu sitenin üyesi olarak bunu düzeltmek istedim.
Kibele (mesaj | katkılar)
k ModGorkem tarafından yapılan değişiklikler geri alınarak, Kibele tarafından değiştirilmiş önceki sürüm geri getirildi.
7. satır:
<br />'''Büyük Tezkereci '''Bakanlık Özel Kalemi Amiri]]
 
'''Divan''', eskiden [[Hilafet|İslam devletlerinde]], devlet işlerinin görüşülüp karara bağlandığı kurul. Başlangıçta bir devlet dairesi olan divan, [[İran]] devlet geleneğinin de etkisiyle sonradan kurul biçimine dönüşmüştür. Devleti işlerinin görüşüldüğü asıl divan , Divan-ı Humayun haricinde, toplanış yerine ve amacına göre farklı isimler almıştır. Bunlar: 1)Ayak Divanı: Padişahın halkın huzuruna çıkar 2) Galebe Divanı: Yabancı ülke elçileri kabul edilir. 3) Sefer Divanı: Vezir-i Azam sefere çıkarken toplanır. 4) At Divanı: Sefer sırasında at üzerinde yapılır. 5) Ulufe Divanı: Yeniçeri maaşları için toplanır 6) İkindi Divanı: Sadrazam konağında Divan-ı Hümayun’da yarım kalan işleri tamamlamak içindir.<ref>http://books.google.com.tr/books?id=cYvAAgAAQBAJ&pg=PT74&dq=%22ayak+divan%C4%B1%22&hl=tr&sa=X&ei=x6ecU9CxBJPX7AawkIGwAw&ved=0CBsQ6AEwAA#v=onepage&q=%22ayak%20divan%C4%B1%22&f=false</ref>
Diğer
 
== Osmanlıdan önce Divan ==
Türk ve İslam devletlerinde
İslam tarihinde ilk divan, ikinci halife [[Ömer]] döneminde ([[634]]-[[644]]) bir devlet dairesi olarak kuruldu. Devlet gelirleri ve giderleriyle ilgili işler burada yürütülüyordu. [[Emeviler]] döneminde ([[661]]-[[750]]) divanların sayısı artırıldı. Devlet merkezi [[Şam]]'da, vergi işlerini yönetmekle görevli olan Divanü'l-Harac giderek ana divan durumuna geldi. Merkezde çeşitli devlet işlerini yürüten başka divanların yanında eyaletlerde de divanlar vardı. Divan geleneği [[Abbasiler]] döneminde de ([[750]]-[[1258]]) sürdü. Bu dönemde, vergi işleriyle Divanü'l-Harac, zekât işleriyle Divanü's-Sadaka, askeri işlerle Divanü'l-Ceyş, devlet görevlilerinin ücretleriyle Divanü'n-Nafaka, saray giderleriyle Divanü'l-Hazine, posta ve gizli haberalma işleriyle Divanü'l-Beridi ve mali denetimle Divanü'z-Zimem uğraşıyordu. Divanü's-Sır ise devletin önemli iç ve dış sorunlarıyla ilgili kararların alındığı bir üst kuruldu. Abbasilerde Divanü'l-Mezalim adlı bir kurul halkın çeşitli konulardaki yakınmalarını dinler ve bunları halifeye iletirdi. Halifeler divan toplantılarına katılmazlardı. Gerek duyduklarında, toplantının yapıldığı salona bakan yüksek bir yerde oturup görüşmeleri pencere arkasından izlerlerdi.
 
Daha sonra kurulan İslam devletleri büyük ölçüde Abbasi divan geleneğini sürdürdüler. [[Büyük Selçuklular]]da Divanı Âlâ devletin en yüksek yönetsel kuruluydu. Divan-ı Âlâ’nın altında resmi yazışmaları yürüten Divan-ı İnşa ve Divan-ı Tuğra adlı iki divan vardı. Mali kayıtları Divan-ı İşraf-ı Memalik tutar, mali denetimi de Divan-ı Nazar-ı Memalik yapardı. Askeri işleri Divan-ı Arz ya da Divan-ı Ceyş denilen kurul yürütürdü. [[Anadolu Selçukluları]], Büyük Selçuklulardaki divan geleneğini bazı değişikliklerle korudular. [[Anadolu Beylikleri]] ile [[Akkoyunlular]] ve [[Karakoyunlular]]da da benzeri kurumlar vardır.
 olduğu gibi, Osmanlılarda da Divan-ı hümayun adı ile bütün mühim devlet işlerinin görüldüğü ve karara bağlandığı bir merci olmak üzere, büyük divan vardı. Osmanlı Devletinin merkez teşkilatının üç büyük temel unsurundan biri de, Divan-ı hümayun ve kalemleridir. Diğerleri Bab-ı asafi ve kalemleri ile Bab-ı defteri ve kalemlerinden meydana gelmektedir. Divan-ı hümayunda, imparatorluğa ait siyasi, idari, askeri, örfi, şer’i, adli ve mali işler, şikayet ve davalar görüşülüp, ilgililer tarafından tetkik edildikten sonra, bir karara bağlanırdı. Divan, hangi dil ve millete mensup olursa olsun, her sınıf halka, kadın erkek herkese açıktı. Devletin idari, siyasi ve örfi işleri doğrudan doğruya; diğerleri, bir müracaat, bir itiraz veya bir lüzum üzerine tetkik edilirdi. Memleketin herhangi bir yerinde haksızlığa uğrayan, zulüm gören veya mahalli kadılarca haklarında yanlış hüküm verildiğini iddia edenler, vakıf mütevellilerinin haksız muamelelerine uğrayanlar, idari veya askeri amirlerden şikayeti olan herkes ve diğer davacılar Divan-ı hümayuna bizzat başvururlardı. Bütün davalar burada tarafsızlıkla görülürdü. Ayrıca, 
 
== Divan-ı Hümayun ==
harp
[[Osmanlı İmparatorluğu]]'nda, padişah sarayında toplanan ve şimdiki [[Bakanlar Kurulu|Bakanlar kurulu]] gibi memleketin önemli işlerini gören, bu arada müracaat dilekçelerini de kabul ederek bir çeşit yüksek mahkeme vazifesi de gören kurumdur. Dîvân-ı Hümâyûn , [[Topkapı Sarayı]]ndaki [[Kubbealtı]] dairesinde toplanırdı. Kuruluşu, Orhan Gazi dönemindedir. Devletin ilk zamanlarında devlet işleri ya doğrudan doğruya padişahlar tarafından ya da sadrazamlar tarafından görülürdü. [[İstanbul]]'un alınmasından sonra, devlet işlerinin çoğalması, böyle bir divanın kurulmasını gerekli kılmıştır.
 
Osmanlı Devletinin merkez teşkilâtının üç büyük temel unsurundan biri de, Dîvân-ı hümâyûn ve kalemleridir. Diğerleri Bâb-ı âsafî ve kalemleri ile Bâb-ı defterî ve kalemlerinden meydana gelmektedir. Dîvân-ı hümâyûnda, imparatorluğa ait siyasî, idarî, askerî, örfî, şer’î, adlî ve malî işler, şikâyet ve davalar görüşülüp, ilgililer tarafından tetkik edildikten sonra, bir karara bağlanırdı. Dîvân, hangi dil ve millete mensup olursa olsun, her sınıf halka, kadın erkek herkese açıktı. Devletin idarî, siyasî ve örfî işleri doğrudan doğruya; diğerleri, bir müracaat, bir itiraz veya bir lüzum üzerine tetkik edilirdi. Memleketin herhangi bir yerinde haksızlığa uğrayan, zulüm gören veya mahallî kadılarca haklarında yanlış hüküm verildiğini iddia edenler, vakıf mütevellîlerinin haksız muamelelerine uğrayanlar, idarî veya askerî âmirlerden şikâyeti olan herkes ve diğer davacılar Dîvân-ı hümâyûna bizzat başvururlardı. Bütün davalar burada tarafsızlıkla görülürdü. Ayrıca, harp ve sulh gibi kararlar dîvânca verildiği gibi, bütün mühim devlet işleri de burada müzakere edilir ve neticelendirilirdi. Dîvânda bitmeyen veya padişaha arza muhtaç olmayan gerek resmî ve gerek hususî işler, padişahın mutlak vekili olan veziriâzamın İkindi Dîvânı'nda müzâkere edilir ve karara bağlanırdı.
 ve 
 
Dîvân-ı hümâyûn, mutad toplantılarından başka, kapıkulu askerlerine ulûfe dağıtımı için üç ayda bir fevkalâde olarak toplanırdı. Gelen yabancı elçiler de, bu vesile ile sadrazamla görüşürler ve daha sonra padişahın huzuruna çıkarlardı. Buna, Galebe Dîvânı denirdi. Padişahın, teb'asıyla ve bilhassa askerî sınıflarla aracısız olarak görüşmesi gayesiyle, tahtın, Bâbüssaâde denilen, sarayın üçüncü kapısı önünde kurulması suretiyle akdedilen olağanüstü toplantılara ise, Ayak Dîvânı denirdi. Ayak dîvânları, ekseriya ihtilal veya karışıklık zamanlarında olurdu. Hükümdar, burada halkla veya askerle doğrudan doğruya temas eder, dertlerini dinlerdi. Ayak Dîvânının, mühim ve acele işleri müzakeresi ve derhal bir karara varılması için, hükümdarın veya serdâr-ı ekremin başkanlığında, saray dışında ve meselâ sefer zamanlarında ordunun bulunduğu yerde toplandığı da olurdu. Bu sırada müzakerelere, yalnız devlet adamları ve tecrübeli komutanlar katılırdı.
sulh
 
[[II. Mehmed|Fatih]] devrine kadar, dîvâna bizzat padişahlar başkanlık ederlerdi. Daha sonra padişah adına veziriâzamlar (Baş Sadrazamlar) başkanlık etmişlerdir. Padişah nerede bulunursa, dîvân orada toplanırdı. Yalnız veziriâzam seferde bulunurken, büyük dîvân onun başkanlığında toplanırdı. Fatih zamanında da dîvân her gün toplanmakta olup, haftada dört gün padişahın huzaruna arza girilirdi. Dîvân-ı hümâyûn toplantıları, [[16. yüzyıl]]dan sonra haftada dört güne inmiştir. Tarihçi [[Gelibolulu Mustafa Âlî|Gelibolulu Mustafa Âli]]’nin yazdığına göre, [[III. Murat|Üçüncü Murad Han]] zamanına kadar, haftada dört gün dîvân toplanır ve bu dîvân toplantılarından sonra dört defâ da arza girilirken, dört defa arza girmek çok görüldüğünden, arz günleri, ikiye indirilmiştir.
 gibi kararlar divanca verildiği gibi, bütün mühim devlet işleri de burada müzakere edilir ve neticelendirilirdi.
 
Toplantı, Cumartesi, Pazar, Pazartesi ve Salı günleri yapılırdı. Bu dört günde, Dîvân-ı hümâyûn üyeleri, saraya gelip işlere bakarlardı. Pazar ve Salı günleri müzakerelerden sonra veziriâzam ile diğer vezirler, kazaskerler ve defterdarlar, [[Arz Odası]]'nda padişahın huzuruna kabul olunarak, dîvân işleri hakkında her biri ayrı ayrı izahat verirdi. Dîvân heyetine, vezir rütbesinde olmadıkça, [[Yeniçeri Ağası]] katılamazdı. [[Vezir]] olmayan Yeniçeri Ağası, arz günlerinde dîvân üyelerinden önce arza girip, [[Yeniçeri Ocağı]]na dair söyleyeceğini söyler, sonra maiyetiyle beraber, ağa kapısına girerdi. [[IV. Mehmet|Dördüncü Mehmed]]’in padişahlığı ve [[Köprülü Fazıl Ahmed Paşa|Fazıl Ahmed Paşanın]] sadrazamlığı zamanında, evvelâ [[II. Viyana Kuşatması|Avusturya]](II. Viyana Kuşatması) ve sonra [[Osmanlı-Kutsal İttifak Savaşları|Leh seferleri]] dolayısıyla padişah [[Edirne]]’de bulunduğundan, dîvân müzakerelerini, yalnız arz günlerine inhisar ettirerek, haftada iki gün, yani Pazar ve Salı günleri toplanması kararlaştırılmıştı. Padişah, [[1677]]’de İstanbul’a gelince, yine aynı surette haftada iki gün olarak devamı emredilmişti. Bu durumda devlet işleri, yavaş yavaş sadrazamların İkindi Dîvânı'na yükletilmiş oluyordu. [[II. Ahmed|İkinci Ahmed]]’in saltanatının son senelerinde, haftada iki gün toplanan dîvânın azlığı ve iş sahiplerinin mağduriyeti göz önüne alınarak, bu hükümdarın emriyle, dîvân toplantıları yine haftada dört gün olmuştu.
Divanda
 
Dîvân toplantılarının, [[18. yüzyıl]] başlarında, [[III. Ahmed|Üçüncü Ahmed Han]] zamanında, haftada ikiye ve sonra bire indiği görülmektedir. Daha sonraki devirlerde dîvân toplantıları, büsbütün terk edilerek işlerin halli sadrazam dîvânına bırakılıp, padişahların iradeleri alınmak için, hükümdara telhisçi gönderilmek suretiyle, Paşa Kapısı'nda görülür olmuş ve dîvân akdi üç ayda bir, kapıkulu ocaklarına maaş verme ve yabancı elçi kabulü şekline dönüşmüştür.
 bitmeyen veya padişaha arza muhtaç olmayan gerek resmi ve gerek hususi işler, 
 
Dîvân-ı hümâyûnun Topkapı Sarayı'nda [[Kubbealtı]] denilen binasını, [[Kanuni Sultan Süleyman]] zamanında veziriâzam [[Damat İbrahim Paşa]] yaptırmıştır. Bundan evvel, sonradan Eski Dîvânhâne denilen başka bir dîvân toplantısı yeri bulunmaktaydı. [Dîvân-ı Hümâyûn binası, ikinci yer veya alay meydanı denilen orta kapı ile [[Saadet Kapısı|Bâbüssaâde]] arasındaki sahada sol kısımdadır. Kubbealtı veya Dîvân-ı hümâyûn binası, esas itibariyle, üç kubbe altındadır. Bu üç kubbeden birisi, dîvân üyelerinin toplandığı müzakere salonudur. Burada, üyelerin oturacağı yerler bellidir. Bu salonda veziriâzam ile diğer vezirlerin oturdukları yerin üstünde, padişahların dîvân toplantılarını gizlice dinledikleri “Kasr-ı Adl” denilen kafes pencereli yer bulunmaktadır.
padişah
 
Dîvân-ı hümâyûn, [[18. yüzyıl]]dan sonra önemini kaybetmesine rağmen, büsbütün ortadan kaldırılmayarak, imparatorluğun sonuna kadar muhafaza edilmiştir.
ın mutlak vekili olan 
[[Dosya:Reisülküttab.jpg|thumb|350px|'''Babıali Tercümanı''' Sadrazamla Elçiler Arasında Tercümanlık Eden
 
veziriazam
 
ın 
 
İkindi Divanı
 
'nda müzakere edilir ve karara bağlanırdı. 
 
Divan-ı hümayun, mutat toplantılarından başka, kapıkulu askerlerine ulufe dağıtımı için üç ayda bir fevkalade olarak toplanırdı. Gelen yabancı elçiler de, bu vesile ile sadrazamla görüşürler ve daha sonra padişahın huzuruna çıkarlardı. Buna, Galebe Divanı denirdi. Padişahın, tebaasıyla ve bilhassa askeri sınıflarla vasıtasız olarak görüşmesi gayesiyle, tahtın, 
 
Babüssaade
 
 denilen, sarayın üçüncü kapısı önünde kurulması suretiyle akdedilen olağanüstü toplantılara ise, 
 
Ayak Divanı
 
 denirdi. Ayak divanları, ekseriya ihtilal veya karışıklık zamanlarında olurdu. Hükümdar, burada halkla veya askerle doğrudan doğruya temas eder, dertlerini dinlerdi. Ayak Divanının, mühim ve acele işleri müzakeresi ve derhal bir karara varılması için, hükümdarın veya serdar-ı ekremin başkanlığında, saray dışında ve mesela sefer zamanlarında ordunun bulunduğu yerde toplandığı da olurdu. Bu sırada müzakerelere, yalnız devlet adamları ve tecrübeli komutanlar katılırdı. 
 
Fatih devrine kadar, divana bizzat 
 
padişahlar
 
 başkanlık ederlerdi. Daha sonra padişah adına veziriazamlar başkanlık etmişlerdir. Padişah nerede bulunursa, divan orada toplanırdı. Yalnız veziriazam seferde bulunurken, büyük divan onun başkanlığında toplanırdı. Fatih zamanında da divan her gün toplanmakta olup, haftada dört gün padişahın huzaruna arza girilirdi. Divan-ı hümayun toplantıları, 16. yüzyıldan sonra haftada dört güne inmiştir. Tarihçi 
 
Gelibolulu Mustafa Ali
 
’nin yazdığına göre, 
 
Üçüncü Murad
 
 zamanına kadar, haftada dört gün divan toplanır ve bu divan toplantılarından sonra dört defa da arza girilirken, dört defa arza girmek çok görüldüğünden, arz günleri, ikiye indirilmiştir. 
 
Toplantı, Cumartesi, Pazar, Pazartesi ve Salı günleri yapılırdı. Bu dört günde, Divan-ı hümayun üyeleri, saraya gelip işlere bakarlardı. Pazar ve Salı günleri müzakerelerden sonra veziriazam ile diğer vezirler, kazaskerler ve defterdarlar, Arz Odası'nda padişahın huzuruna kabul olunarak, divan işleri hakkında her biri ayrı ayrı izahat verirdi. Divan heyetine, vezir rütbesinde olmadıkça, 
 
Yeniçeri Ağası
 
 katılamazdı. Vezir olmayan Yeniçeri Ağası, arz günlerinde divan üyelerinden önce arza girip, 
 
Yeniçeri Ocağına
 
 dair söyleyeceğini söyler, sonra maiyetiyle beraber, ağa kapısına girerdi. 
 
Dördüncü Mehmed
 
’in padişahlığı ve 
 
Fazıl Ahmed Paşan
 
ın sadrazamlığı zamanında, evvela Avusturya ve sonra Leh seferleri dolayısıyla padişah Edirne’de bulunduğundan, divan müzakerelerini, yalnız arz günlerine inhisar ettirerek, haftada iki gün, yani Pazar ve Salı günleri toplanması kararlaştırılmıştı. Padişah, 1677’de İstanbul’a gelince, yine aynı surette haftada iki gün olarak devamı emredilmişti. Bu durumda devlet işleri, yavaş yavaş sadrazamların İkindi Divanı'na yükletilmiş oluyordu. 
 
İkinci Ahmed
 
’in saltanatının son senelerinde, haftada iki gün toplanan divanın azlığı ve iş sahiplerinin mağduriyeti göz önüne alınarak, bu hükümdarın emriyle, divan toplantıları yine haftada dört gün olmuştu. 
 
Divan toplantılarının, 18. yüzyıl başlarında, Üçüncü Ahmed Han zamanında, haftada ikiye ve sonra bire indiği görülmektedir. Daha sonraki devirlerde divan toplantıları, büsbütün terk edilerek işlerin halli sadrazam divanına bırakılıp, padişahların iradeleri alınmak için, hükümdara telhisçi gönderilmek suretiyle, Paşa Kapısı'nda görülür olmuş ve divan akdi üç ayda bir, kapıkulu ocaklarına maaş verme ve yabancı elçi kabulü şekline dönüşmüştür. 
 
Divan-ı hümayunun 
 
Topkapı Sarayı
 
'nda 
 
Kubbealtı
 
 denilen binasını, 
 
Kanuni Sultan Süleyman
 
 zamanında veziriazam 
 
Damad İbrahim Paşa
 
 yaptırmıştır. Bundan evvel, sonradan Eski Divanhane denilen başka bir divan toplantısı yeri bulunmaktaydı. Divan-ı Hümayun binası, ikinci yer veya alay meydanı denilen orta kapı ile Babüssaade arasındaki sahada sol kısımdadır. Kubbealtı veya Divan-ı hümayun binası, esas itibariyle, üç kubbe altındadır. Bu üç kubbeden birisi, divan üyelerinin toplandığı müzakere salonudur. Burada, üyelerin oturacağı yerler bellidir. Bu salonda veziriazam ile diğer vezirlerin oturdukları yerin üstünde, padişahların divan toplantılarını gizlice dinledikleri “Kasr-ı Adl” denilen kafes pencereli yer bulunmaktadır. 
 
Divan-ı hümayun, 18. yüzyıldan sonra önemini kaybetmesine rağmen, büsbütün ortadan kaldırılmayarak, imparatorluğun sonuna kadar muhafaza edilmiştir.[[Dosya:Reisülküttab.jpg|thumb|350px|'''Babıali Tercümanı''' Sadrazamla Elçiler Arasında Tercümanlık Eden
<br />'''Avrupalı Sefir'''Avrupalı bir Elçi Tipi
<br /> '''[[Reis-ül Küttab]]''' Dış İşleri Bakanı<br />'''Buhara Sefiri'''' Buharalı Elçi<br />