Ömer Muhtar: Revizyonlar arasındaki fark

[kontrol edilmemiş revizyon][kontrol edilmiş revizyon]
İçerik silindi İçerik eklendi
Değişiklik özeti yok
Gerekçe: + telif hakkı ihlali (http://www.kalemvakfi.org/omer-muhtar)
3. satır:
'''Ömer Muhtar''' (Arapça: عمر المختار Omar Al-Mukhtār, d. 1858 - ö. 1931) [[Libya]]'da [[İtalyan]]lara karşı yürütülen direniş hareketinin önderi.
 
Dini öğrenim gördü ve el-Kasr'daki [[Senusiye|Senusi]] tarikatının lideri oldu. İtalyanların 1911'de Libya'ya çıkarma yapması üzerine Osmanlı subayları ve Senusi şeyhi [[Ahmed eş-Şerif es-Senusi]] önderliğinde başlayan direniş hareketine gönüllü olarak katıldı. [[Uşi Antlaşması]]'yla [[Osmanlı Devleti]]'nin Libya üzerindeki hakimiyeti resmen sona erdi. İtalyan yönetiminin [[Trablusgarp]]'taki milliyetçi kuvvetler ve [[Berka]]'daki Senusilerle yaptığı uzlaşma görüşmeleri sonuçsuz kaldı. Ömer Muhtar 1922'de İtalya'da iktidara gelen Faşistlerin Libya'yı sömürgeleştirme politikasına karşı 1923'te Berka'da yeni bir direniş hareketi başlattı. Cebelü'l-Ahdar'da yaşayan aşiretlerden topladığı gerilla güçleriyle başarılı baskınlar gerçekleştirerek İtalyan kuvvetlerine ağır kayıplar verdirdi. [[Mısır]] ve [[Sudan]]'dan gelen yardımların kesilmesine karşın, [[Bedevi]] köylülerin yardımıyla direnişini 1931'e değin sürdürdü. 11 Eylül 1931'de bir çarpışmada yaralanarak İtalyanlara esir düştü. General [[Rodolfo Graziani]]'nin başkanlığında bir savaş mahkemesince ölüme mahkûm edildi ve Saluk'ta asıldı.1868’de Berke’ye bağlı Batanan Vadisi’nde doğan Ömer Muhtar, şiddet ve kuvvetiyle meşhur Arap kabilelerinden biri olan Menfe kabilesine mensuptu. Ömer Muhtar’m babası, eğer Allah kendisine bir erkek çocuğu verirse, onu din ve ilim yoluna adayacağını ahdetmişti. İşte bu çocuk ileride Libya’nın en büyük mücahidi olacaktı.
 
Beş yaşma geldiğinde babası onu, Zennur Medresesine göndermişti. Orada okuma yazma öğrendikten sonra, Island ilimleri, Arap edebiyatını ve tarihî bilgileri elde etmesi için Çağbab Tekkesi’ne gönderir. Bu Çağbab Tekkesi’ni “Büyük Senusi” adıyla meşhur olan Ali es-Se- nusi kurmuştu. Tekke üç odadan meydana geliyordu. Birinci odada çocuklara ders verilir, İkincisinde misafirler ağırlanır, üçüncüsünde ise hocalar otururdu.
Bu tekkede kalanlara “ihvan” denilirdi. Her tekke bir kuyu yanında inşa edilirdi. Zaman zaman bu tekkeye bağlı çiftçiler de tekkeye gelirdi. Talebeler de onların yetiştirdiği meyvelerden istifade ederdi. Tekkenin civarında fabrikalara benzer işyerleri de açarak ahalinin yetiştirdiği ürünleri değerlendirir ve işlerdi. Bu tekkelerin diğer bir özelliği de askeri yönden stratejik ehemmiyet
kaşıyan bölgelere kurulmasıydı. Böylece halk ameli ve nazari olarak cihadı da öğreniyorlardı.
 
 
 
Ömer Muhtar, bu tekkedeki derslerini tamamlayıp üstün beceri ve kabiliyeti ile ortaya çıkınca, tekke yetkilileri onu Meriç Nehri yakınlarında El-Kusur Tekkesi’ne hoca olarak tayin ederler. Bu görev aynı zamanda Ömer Muhtar’m zorluklara karşı durup duramayacağının bir imtihanıydı. Çünkü onun bulunduğu yerdeki kabile, kanun tanımayan çok haşin bir topluluktu. Bu kabilenin eğitimi için özel bir yöntem gerekliydi. Ta ki onlardaki bu hırçınlığı kırabilsin de onları ilim öğrenmede sükûnet ve yumuşaklığa sokabilsin.
Şüphesiz ki Ömer Muhtar konumunun nezaketini biliyordu. Fakat ondaki hikmet bu kabilenin çocuklarını hırçınlıktan çıkararak İslam’ın edebiyle edeplendir- meye yetecekti.
 
 
 
Italyanlar Libya’yı istila etmenin planını uygulamaya, orada bir banka açarak başlamışlardı. 1909’da Ital- yanlar Libya’da ilk defa bir bankayı açtıklarında, bankanın gayesini şöyle açıklıyorlardı:
“Banka ihtiyaç sahiplerine yardım için kurulmuştur. İsteyenlere arazisini ipotek etmek karşılığında borç verecektir.”
Böylece hilesini yerleştiren emperyalist İtalya, herkese arazisini ipotek karşılığında borç para dağıtmıştı. Tabii borçlar ödenemediği için de tüm arazilere el koymuştu. İşte îtalyanlar bu bankanın aracılığıyla Libya’nın birçok bölgesini ele geçirerek sömürmeye başlamışlardı.
Daha önce 1908’de Îtalyanlar, Trablus’a bir heyet gönderip, bu heyetin de İlmî bir heyet olduğunu söyle-
yerek buradaki fosfat madenini keşfedeceklerini açıklamışlardı. Fakat bu heyetin gerçekte askeri bir heyet olduğu ve amaçlarının da Libya’nın askeri bir haritasını hazırlamanın yanında Ömer Muhtar’m çalışmalarını rapor etmek olduğu anlaşılır.
Bunun üzerine mücahit bir İslam âlimi olan Ömer Muhtar, Islami sorumluluğu neyi gerektiriyorsa onu yerine getirebilmek için derhâl harekete geçer. Ayrıca bir toplantı düzenleyerek bu emperyalistlere karşı cihat edilmesi çağrıları yapar.
 
 
 
Cihat için yaptığı konuşmalarda genel olarak İslam’ın bir izzet, kuvvet ve cihat dini olduğunu ve kendilerini güçsüz addederek savunmayanların ise cehennemin en aşağısına düşeceğini vurgulayarak dinini, namusunu ve vatanını koruma yolunda ölenlerin şehit olacağını söylüyordu. Ondaki engin ilim ve kahramanlık çok kısa bir zamanda bütün Libyalıları bir ordu ve Libya’yı da kışla hâline getirmiş, yaptığı ateşli konuşmalar herkesi emperyalistlere karşı harekete geçirmişti.
İşte Italyanlara karşı Libya’da bu hazırlıklar olurken, İtalya hükümeti de 26 Eylül 1911’de Osmanlı İmparatorluğuma bir tehdit göndererek Trablus’u işgal edeceğini söylüyordu. Osmanlı Devleti bu tehdide karşı yumuşak bir cevap vererek bu konunun bir anlaşma ile çözümünü istemişti. Ama İtalya gemileri Libya sahillerine yaklaşmaya başlamıştı bile.
 
 
 
Bu arada Ömer Muhtar Libya’nın çeşitli şehirlerini dolaşarak halkı emperyalistlere karşı cihada çağırıyordu ki, Bingazi’nin Italyanlar tarafından top ateşine tutulduğunu ve halkın cihat için kenetlendiğini işitir. İşte Ital-
yanların Bingazi’ye yaptığı saldırıyla cihat kadm-erkek herkese farz-ı ayn olmuştu.
Ömer Muhtar, alelacele El-Garabe’ye gelir ve binlerce mücahidi Bingazi’den yirmi kilometre uzaktaki bölgede toplar ve buradan İtalyan kuvvetlerine korku vererek onları yenilgiye uğratmayı başarır. Artık Ömer Muhtar ismi İtalyan hükümetinin binalarında çınlamaya başlayınca İtalyan idarecileri bir müddet önce dini bir lider olan bu çöl çocuğunun nasıl olup da birdenbire maharetli askerî bir lider olduğuna şaşarlar.
Artık İtalyan hükümeti ve kuvvetleri karada, denizde ve havada bu Müslüman kahramanla baş edemeyip acze düşer. Durumunu kurtarabilmek için Osmanlı İmparatorluğuna ricada bulunarak sulh anlaşması ister. İtalya böylece kendisini kurtarmıştı ama daha sonra bir hile ile tekrar Libya’yı istila etmek isteyecekti.
 
 
 
21 Ekim 1912’de Libya’da hiç kimsenin haberi yokken İtalya ile Osmanlı Devleti arasında bir anlaşma imzalandı ve hemen arkasından da Osmanlı kendi kuvvetlerini “savaş bitti” gerekçesiyle geri çekti. Fakat Ömer Muhtar ve arkadaşları silahlarını ve bulundukları mevzileri terk etmediler. Kısa bir müddet için Libya şehirleri sükûnet içine girmişti. Çünkü Osmanlı kuvvetlerini çekince İtalya da çekmişti. Bu arada mücahitlere karşı îtalyanlar tarafından bazı baskılar yapılıyor ve bazıları da hapse atılıyordu.
Mücahitler de buna karşılık olârak İtalyan subaylarını kaçırıp öldürmeye başlayınca, 1919’da İtalyan hükümeti baskı yapmadan idareyi yürüteceğine dair bir kararını yayınlamaya mecbur kalır. Fakat hadiseler
olanca hızıyla devam eder ve mücahitlerle İtalyan kuvvetleri arasındaki savaş bütün şiddetiyle sürer. Ömer Muhtar da bir muhabereden ötekine, bir cepheden diğerine mücahitlerini götürmeye devam eder.
İtalyan komutanı General Graziani’nin bizzat itirafına göre, Ömer Muhtar binden fazla muharebeye girmişti. Yaşı yetmişe geldiğinde bile onun cihat ruhunda en ufak bir gerileme görülmemiş tam aksine daha da alevlenmişti. Vücudu yaralarla dolu olduğu hâlde yine de savaş için kendini meydana atardı. Yirmi seneden beri cihat meydanında olduğu hâlde ölüm ondan çok uzak durmuştu. 28 Ekim 1030 Cuma akşamını bekliyordu. El-Kfer ve Libya’nın çoğu şehirlerini İtalyanların istila etmesi üzerine Ömer Muhtar da Yeşil Dağ’ı kendisine merkez edinmişti.
İşte o hüzünlü gecede Ömer Muhtar yanında elli kadar mücahidiyle etraftaki bölgeleri istihbarat için çıkmıştı ki birden bire İtalyan kuvvetleri tarafından her yönden sarıldılar. Sayılarının azlığına rağmen çatışma saatlerce devam etmiş ancak Ömer Muhtar’ın atı isabet aldığı bir kurşunla yere yıkılınca Ömer Muhtar da esir düşmüştü. Hemen bir uçakla Süse limanına getirilerek oradan da mahkeme edilmek üzere Bingazi’ye nakledilir.
Hapiste iki gün kaldıktan sonra mahkemeye çıktığında, suç olarak iddia makamının okuduğu her şeyi kabul ederek hiçbirine itiraz etmez. Ancak mahkeme önünde şöyle bir konuşma yapar:
“Sizler zalimlerin ta kendisiniz! Bizim toprağımızı ve vatanımızı gasbettiniz. İslam her türlü gasp ve tecavüze karşı cihat etmemizi bize farz kılmıştır. Ben İslam’ın emillerini yerine getirmekten başka bir şey yapmış değilim. Islam kendisine inananların zalimlere boyun eğmesini ve zillete düşmesini reddetmektedir. ”
Hâkim, Ömer Muhtar’ın dediklerini dinler fakat mahkemeden önce İtalyan hükümeti tarafından verilmiş olan idam hükmüne hiçbir şey yapamaz. Ertesi gün Ömer Muhtar darağacma yaklaşırken kelime-i şehadet getiriyordu
 
 
[[Dosya:Omar Mokhtar arrested by Italian Officials.jpg|thumb|200px|Ömer Muhtar'ın [[Faşist]] [[İtalyan]] kuvvetleri tarafından tutuklanması.]]
"https://tr.wikipedia.org/wiki/Ömer_Muhtar" sayfasından alınmıştır