Sivaslı Ali Kemal: Revizyonlar arasındaki fark

[kontrol edilmiş revizyon][kontrol edilmemiş revizyon]
İçerik silindi İçerik eklendi
Pinar (mesaj | katkılar)
Perencal (mesaj | katkılar)
35. satır:
 
== Konya ve Milli Mücadele ==
[[Konya]] artık [[Milli Mücadele]]'nin tam yanındadır. Hiç vakit kaybedilmeden [[Müdafaa-ı Hukuk Cemiyeti]] kurulur. Azınlıkların ‘Yaşasın Venizelos’ bağırmaları karşılık artık her tarafta halk korkmadan ‘Yaşasın Mustafa Kemal’ diye bağırır.
 
Konya artık Milli Mücadelenin tam yanındadır. Hiç vakit kaybedilmeden Müdafaa-ı Hukuk Cemiyeti kurulur. Azınlıkların ‘Yaşasın Venizelos’ bağırmaları karşılık artık her tarafta halk korkmadan ‘Yaşasın Mustafa Kemal’ diye bağırır. İngilizler ise bu durumdan hoşlanmaz. İngiliz Generalgenerali Milne, İtalyan İşgal Komutanını yanına çağırarak, şimdi gidiniz ve Mustafa Kemal’in lehinde yazı yazan ve Kuva-yı Milliye’ye destek veren Öğüd gazetesini kapatınız. Bu olay halk arasında daha büyük tepkiye neden olur. Durum Mustafa Kemal Paşa’ya bildirilir. Paşa ‘başka bir imtiyazla yeni bir gazete çıkarılsın, protestolara devam edilsin’ der. Bu çağrıdan sonra hükümet meydanı halk tarafından tıklım tıklım doldurulur. İtalyanlar ise iki taburluk askerle yapabilecekleri hiçbir şey yoktur. Bir kenara çekilerek seyirci kalırlar. Ali Kemalî kürsüye çıkar, “Ey ahali, ey Konyalılar, gazete demek bir milletin dili demektir. General Milne dilimizi kesti.” Halk Ali Kemali’nin sözünü keserek kahrolsun Milne sloganları atar. Ali Kemalî ise “Bizi susturamazlar. Dönersek kahpeyiz, millet yolunda bir azimetten. Bu millet ölmedi, ölmeyecektir. Bu gün Öğüd’ü kapatmışlarsa yarın başka bir Öğüd çıkacak.” Konuşma devam ederken topluluktan gür bir ses yükselir, “Havadis Yazıyor, Nasihat Yazıyor!” Ali Kemalî, “Evet aziz Konyalılar! Duyuyorsunuz. Öğüd gazetesi sustuysa işte Nasihat gazetesi size sesleniyor…” Kalabalık bu konuşmadan sonra coşkuludur. Göz yaşları dökenler vardır.
Müdafaa-ı Hukuk Cemiyeti, halkı uyandırmaya ve milli kurtuluş yoluna sevk etme yönünden büyük başarı gösterir. Miting ve gösteriler, milli ruh ve şuurun diri tutulması açısından faydalı olur. Ali Kemalî ise daha fazla şeyin yapılmasını ister. Ankara onlardan yardım beklemektedir. Orduya para, yiyecek, giyecek, ulaşım araçları lazımdır. Bunun üzerine Müdafaa-ı Hukuk Cemiyetini genel bir görüşme için toplar. Toplantıya katılan davetliler niye toplandıklarını anlayamamışlardı. Ali Kemalî kürsüye çıkar: “İstanbul Hükümeti artık tefessüh etmiştir. Ankara, vatanı ve milleti kurtarabilir. Bu amaçla Kuva-yı Milliye’ye yardım etmek gerekir.” Delegeler artık ne için toplandıklarını anlamışlardı. Konuşmayı takdirle karşıladılar. Her şeyden önce Kuva-yı Milliye’nin millet tarafından desteklenmesi lazım. Değilse netice alınamayacaktır. Ali Kemalî bunun şuurundadır. Milli dava yolunda fedakârlık, canlardan önce mal varlıklarını sunulması ile gerçekleşebilirdi. Bu konuya Konya halkı büyük bir coşku ile destek verir. Hemen o zaman kadar Anadolu’nun başka bir yerinde kurulmamış olan Muavenet-i Milliye (Milli Yardım) teşkilatı kuruldu. Kurulur kurulmaz halk elinde ne varsa Ankara’ya Milli davanın merkezine göndermek için büyük bir coşkuyla koşuyordu. Ayakkabıcılar Millî Orduya ayakkabı, Türk Kadını ordu için çorap diker, Nalbantlar ise süvarilerimizin atları için nal yapar. Konya’daki bu millî heyecanı Refet Paşa an ve an Ankara’ya çektiği telgraflarda Milli Kurtuluş için Konya yediden yetmişine büyük bir coşkuyla çalıştığını bildirir. Mustafa Kemal Paşa da vaziyeti alaka ve ciddiyetle takip eder ve takdirle karşılar. Bu amaçla 3 Ağustos 1920’de Konya’ya gelir. Durumu gözleriyle görür. Milli Mücadeleye büyük bir destek veren Ali Kemalî Efendi’yi çalışmaları için takdir eder. Dönüşünde ise yanında bulunan Refet Paşa’ya: “O, Ali Kemalî Efendi’yi anlatmak istediğinden daha başka meziyetlerle de buldum. Eğer her vilayet, sancak ve kazada bir emsali bulunabilirse, istiklâl ve medeniyet yolunda erişemeyeceğimiz yer yoktur…” der.
Tüm bu gelişmeler yaşanırken İngilizlerde boş durmaz. İngilizler, Konya’da isyan çıkarmak için fırsat kollar ve bazı kişileri kışkırtmaya çalışır. Bu durumun farkına varan Konya yönetimi kargaşa çıkartılmak istendiği sezer. İçlerinde Delibaş Mehmet’in de bulunduğu birçok zanlı göz altına alınır. Ali Kemalî’nin bu tutuklananlar hakkındaki düşüncesi ise bunlar ne yaptığını bilmeyen, cahil ve masum insanlardır. Ali Kemalî, Mustafa Kemal Paşa’nın Konya’ya geldiğinde yanına gider ve aralarında şöyle bir konuşma geçer. Mustafa Kemal Paşa- “Hocam, hizmetinizi, takdir ediyorum. El birliği ile bu vatanı kurtaracağız.” Ali Kemalî- “İnşallah Paşam. Sağolunuz. Millet sizinle beraberdir. Yalnız bir maruzatım var. Birkaç gün evvel küçük bir hadise olmuş. Ne yaptığını bilmez, cahil ve masum kimseler var. Bunları serbest bıraksanız iyi olur.” Mustafa Kemal- “Tekrar bir olay çıkarmasınlar.” Ali Kemalî- “Ben kefilim efendim.” Mustafa Kemal Paşa, bunların tekrar bir olay çıkarmalarından korkar. Ama Ali Kemalî’nin iyi niyet göstermesi nedeniyle serbest bırakılmasını bildirir. Yalnız Ali Kemalî’nin bu iyi niyeti ölümüne neden olacaktı. Serbest kalan Delibaş Mehmet, Müdafaa-ı Hukuk emrinde çalışacağına söz verir. Saf fakat gösterişe, merasime düşkün birisidir. Emrindeki kuvvetlerle Konya’ya giriş ve çıkışlarında, hakiki bir kumandan gibi bando ile karşılanır ve uğurlanır. Konya Valisi Haydar Bey, Delibaşı, vilayet makamına çağırır. Ona, binbaşılık rütbesi ve yetkisini verir, beline de gümüş saplı bir kılıç kuşatır. Delibaş, iyice şımarır. Valiyle konuşmaları sırasında anasının Arnavut olduğunu söyler. Vali Haydar Bey de, “Ben de Arnavut’um. O halde besa yapalım. Sen bana karşı gelmeyeceksin. Ben de seni himaye edeceğim.” Validen asker toplamak için izin de alır. Konya Valisi Haydar Bey’in de destek vermesiyle, çoğu asker kaçağı 500 kadar silahlıyı Kuva-yı Milliye’ye katılmak amacıyla Alibeyhüyüğü köyünde toplar. Köyün ortasındaki meydanda sarıklı, fesli, poşulu her sınıftan insanlar vardı. Üstleri başları yırtık elbiseli, hiçbir şeyden habersiz, çoğu da çevre köylerden olan zavallı insanlardı. Hatta çoğu yerde vatan ve din uğruna düşmanla savaşmak, onları yurttan kovmak için cephe oluşturduklarına inanmıştı. Bu söylemlerin doğru olmadığını, Konya’yı Mustafa Kemal’cilerin elinden almak için bastıkları, din kardeşleri ile savaşa giriştikleri zaman anlayacaklardı. Ali Kemalî gelişmelerden endişe duymaktadır. Delibaş Mehmet’in cepheye gitmeyeceğini düşmanla dövüşmeyeceğini çok iyi bilir. Müdafaa-ı Hukuk Cemiyeti üyeleri ile valiyi ziyarete gider. Valiye, “Lütfen Delibaş Mehmet adlı adama yüz vermeyin. Yoksa bunların memleketimize zarar verebilmeleri ihtimali büyüktür.” Vali ise hiçbir şey olmamış gibi güler ve konuşulanları duymazdan gelir. Her tarafta Konya’nın basılacağı haberi gelir. Bu durum Ali Kemalî’yi düşündürür. Delibaş, cahil bir hocaya yazdırdığı duayı okutarak, davullu zurnalı bir törenle “Padişahım Çok Yaşa” naraları ile isyanı başlatır. Halk olaylardan oldukça korkulu ve endişelidir. İşin yanlışlığını düşünenlerin yapacakları bir şey yoktur. 3 Ekim 1920 sabahı, alacakaranlıkta kurşun sesleri arasında gözlerini açan Ali Kemalî, Konya’nın Delibaş tarafından basıldığını anlamış, heyecansız sabah namazını eda ederek, tevekkülle sedirinde istirahatına geçmişti. Delibaş ve avanesi, Ali Kemalî’yi unutmaz. Konya basılıp, Alaeddin Tepesi’ndeki müdafiler ablukaya alındıktan sonra, bir grup avane Ali Kemalî’nin Piri Mehmet Paşa Mahallesi’ndeki evine doğru yürür. Bu sırada Ali Kemali’nin zevcesi Emine Hanım, telaş ve endişe ile: “Aman Efendi, seni yüklüğe saklıyayım. Ortalık pek karışık, korkarım başına bir iş gelir” diye yalvarır. Ali Kemalî: “Kadere rıza göstermek lazımdır” der, kapıyı açtırır. Delibaş’ın adamları Ali Kemalî’yi yaka paça dışarı çıkarır, türlü hakaret ve eziyetlerle sürükleyerek, Kayıklı Kahve civarındaki hapishane olarak Abdurrahim Hanı’na atarlar. Burada Ali Kemalî gibi, sürüklenip getirilen çoğu subay ve memur kesimler de vardı. Ali Kemalî, bunlara nasihat ederek teskine çalışır, biraz sonra da Piri Mehmet Paşa Camii’ne götürülür. Piri Mehmet Paşa Camii’nde, Akşehirli Ahmed Efendi ile buluşan Ali Kemalî, o gece sabaha kadar mihrabın önünde dua eder. Sabah diğer mahkumlarla birlikte Arslanlı Kışla yoluna düşmüşlerdir. Ali Kemalî, 67 yaşında kafilenin gerisinde sürüklene sürüklene gider, ara sıra inen sopa darbelerine hiç ses çıkarmayarak, sadece “Allah!” der. Beyaz sakal’ı şakağından sızan kanlarla kıpkırmızı olur. Son bir darbe onu yere serer. Nefesi güçlükle çıkarak: “Allah sizleri affetsin… Ben affettim. Çünkü sizler cehlin elinde cezanızı çekiyorsunuz” diyerek ruhunu teslim eder. Son nefesinde bile metanetini elden bırakmamış, doğru bildiği yolda canını feda etmiştir. Ama cehalet cesedini de rahat bırakmaz. Cesedi, Delibaşın adamları tarafından üzeri soyularak bir arabaya atılır, Hükümet Meydanına getirilir. Şehrin içi karmakarışık ve tehlikelerle doludur. Şehidin cenazesi saatlerce orada kalır. Bu sırada isyancılardan Çifte Merdiven Mahalleli Mecik Oğlu Purkar Artin, Ali Kemalî’nin cesedini dakikalarca tekmeleyerek: “Boynuzlu gidi, hadi halka nutuk et!” diyerek hakaret eder. Buna rağmen yakın dostları tarafından cesedi alandan kaldırılır, Selimiye Camii’nde gözyaşları arasında cenaze namazı kılınarak Üçler Mezarlığı’na defnedilir. Olaydan sonra Ankara Hükümeti isyanı bastırmak için bir kuvvet gönderir. İsyancıların hepsi yakalanır ve mahkemeye çıkarılarak idamda dahil çeşitli cezalara çaptırılırlar. Âşık Abdi, bir destanında hadiseyi şöyle anlatır:
 
Âşık Abdi, bir destanında hadiseyi şöyle anlatır:
 
Üç Teşrin sabahı bir ateş düştü
Satır 48 ⟶ 50:
 
Müderris Sivaslı Ali Kemalî…
 
 
 
== Kaynakça ==