Abdülkadir el-Cezâirî: Revizyonlar arasındaki fark

[kontrol edilmiş revizyon][kontrol edilmemiş revizyon]
İçerik silindi İçerik eklendi
Mirada (mesaj | katkılar)
Değişiklik özeti yok
Değişiklik özeti yok
1. satır:
ABDÜLKADİR CEZAYİRİ
[[Dosya:Abd al-Qadir.jpg|thumb|right|Abdülkadir Cezayiri]]
Hayatı:
'''Abdülkadir Cezayiri''', tam adı '''Abdülkadir İbn Muhyiddin İbn Mustafa El Hasani El Cezayiri''' (6 Eylül 1808 - 26 Mayıs 1883), 19. yüzyılda [[Cezayir]] halkının [[Fransız]] boyundurluğuna karşı mücadelesine (1840-1846) önderlik eden ve Cezayir Devleti'nin temelini atan din adamı ve asker. 1832'de [[Maskura]] emiri olmuştur.
İslâm mücâhidlerinden, ismi Abdülkâdir bin Muhyiddîn’dir. Şeriflerden olup, nesebi hazret-i Hasen bin Ali’ye dayanır. 1807 (H. 1222) senesinde Receb ayının yirmi üçüncü günü Cezâyir’in Maasker vilâyetinin Kaytana köyünde doğdu . Abdülkâdir çocukluğundan itibaren sağlam bir din eğitimi aldı ve yine bu dönemde silah kullanmayı ve ata binmeyi öğrendi. İlk tahsilini (eğitim ve öğretimini) Kaytana’da yapan Abdülkâdir Cezâyirî, Cezâyir ve Oran şehirlerinde büyük âlimlerden okudu. Üstün bir zekâya sahipti. Geniş bilgisi, fazilet ve takvâsıyla şöhreti her yere yayıldı. Bu manevî faziletleri yanında, cesaret, kahramanlık, ata binmek, silâh kullanmak ve diğer harp san’atlarında üstün maharet sahibi oldu. Emir Abdülkadir, 1825 yılında babasıyla birlikte çıktığı Hac yolculuğu esnasında döneminin iki ünlü sîması olan Şeyh Şâmil ve Hâlid-i Bağdâdî ile görüştü. 1830 senesinde Fransızlar'ın Cezayir’i işgal etmesi üzerine yerli Arap ve Berberî kabileler yabancı hakimiyetine karşı koymak maksadıyla Emîr Abdülkâdir’in babası Şeyh Muhyiddîn’i sultan ilan etmek istemişlerdi. Fakat o yaşlılığını gerekçe göstererek bunu kabul etmemiş ve bu vazifeden oğlu lehine feragat etmişti. Bunun üzerine Emîr Abdülkâdir Fas sultanının hükümdarlık hakkını tanıyarak 22 Kasım 1832’de "Emîrü’l-mü’minîn" ünvanını aldı . Fas sultanı Abdurrahman’ın halifesi sıfatıyla Fransızlar’a ve işbirlikçilerine karşı mücadeleye başlayarak kahramanlığı ve zekası sayesinde yerli kabileleri etrafına toplamayı başardı.
Mücadelesi Ve Ölümü:
Fas sultanı Abdurrahman’ın halifesi sıfatıyla Fransızlar’a ve işbirlikçilerine karşı mücadeleye başlayarak kahramanlığı ve zekası sayesinde yerli kabileleri etrafına toplamayı başardı. 1837’de Fransızlar’la imzaladığı Tafna antlaşması neticesinde ülkenin üçte ikisini kontrolüne alan Emîr Abdülkâdir, Fas yoluyla İngiltere’den sağladığı silahlarla düzenli bir ordu kurdu . Bu arada Fransızlar doğuda Osmanlı tabiiyetini sürdüren ve kendilerine karşı direnen Ahmed Bey’i yenerek 1837 Ekim’inde Konstantine şehrini zaptetmişlerdi. Emîr 1846’da çaresizlik içinde Fas’a sığındıysa da sultanın kuvvetlerinin Fransız birliklerine yenilmesi üzerine 23 Aralık 1847’de Fransızlar’a teslim oldu. Kendisine İskenderiye veya Akkâ’ya götürüleceğine dair verilen sözlere rağmen 5 yıl Fransa’da esir tutuldu. Emîr Abdülkâdir, 1852 yılının Ekim ayında III. Napolyon tarafından, Cezayir’in işlerine karışmaması şartıyla serbest bırakıldı. Bunun üzerine Emîr Osmanlı topraklarına giderek Bursa’da ikamet etmeye başladı. 1855 yılında meydana gelen büyük depremin ardından Bursa’dan ayrılarak Şam’a yerleşti. Bu dönemde Cebelilübnan’da patlak veren ve 1860 Temmuz’unda Şam’a yayılan Dürzî isyanına bizzat müdahalede bulunarak birçok Hıristiyanı katliamdan kurtardı. Bu olay sırasında göstermiş olduğu olağanüstü gayretler nedeniyle Doğu’dan ve Batı’dan pek çok devlet idarecisi ile fikir adamının takdirini kazandı.
Emîr Abdülkâdir el-Cezâirî 26 Mayıs 1883 yılnda Şam’da vefat etti ve İbn Arabî’nin türbesinin yanına defnedildi. 5 Temmuz 1966 yılında naaşı buradan alınarak büyük bir törenle Cezâyir’deki,,,yeni,,,kabrine,,,defnedildi.
 
Sonuç:
Kuzey Afrika'nın özgürlük mücadelesinde göstermiş olduğu üstün askeri başarılarından dolayı tüm dünyanın siyasi kimliğiyle çok yakın olarak tanıdığı Emîr Abdülkâdir el Cezâirî’nin İslam tasavvufunun temel taşları olan Kadiriye, Nakşibendiye, Mevleviye ve Şazaliye gibi büyük tarikatlar içersinde manevi misyonlar üstlenmiş olması onun iyi br sufi olduğunun da ıspatı olmuştur. Ayrıca Muhyiddin İbni Arabi'nin eserlerine yazmış olduğu şerhlerler onun tasavvufi deriniğini ortaya koyduğu gibi ekberiye yolu içerisinde de çok önemli bir yere sahip olduğunun çok açık bir göstergesidir. Abdulkadir Cezairi kişisel becerileri, Fransa’ya karşı verdiği mücadele ve İslam’a yaptığı hizmetler ile halkı ve İslam alemi için evrensel bir model teşkil etmiş , kendini neredeyse tüm dünyaya ispat etmiştir. Özgürlükçü ve mücadeleci duruşuyla halkı için bir simge haline gelmiştir.
 
KAYNAKÇA
==Yaşamı==
Ataöv, Türkkaya, Prof. Dr.; Afrika Ulusal Kurtuluş Mücadeleleri; Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Yayınları; Ankara, 1977.
=== Gençliği ===
 
“Cezayir”,TDV İslam Ansiklopedisi, Cilt. 7, Sayfa. 483-494, İstanbul, 1993.
Abdülkadir, askeri alanda gösterdiği kahramanlıklardan önce bile yakışıklılığı ve üstün zekasıyla halkın gözdesi haline gelmişti. Siyah sakallı düzgün bir yüzü, ince ve kıvrak bir bedeni olan orta boylu bir kişiydi. Davranışları son derece kibar, yaşamı da aynı ölçüde sadeydi. Şairliği ve etkili söz söyleme gücüyle dindaşlarını kolayca heyecana getirebilen dindar ve aydın bir kişi olarak tanınırdı.
 
Danziger, Raphael, Bir Başkaldırının Anatomisi, Akabe Yayınları, İstanbul, 1988.
=== Fransız işgali ve direniş ===
[[Cezayir]], Fransız ordusunun 1830'da ülkeyi işgaline değin, [[Osmanlı]] devletine bağlı bir eyaletti. Ülkenin yönetimi [[Türk]] [[yeniçeri]]ler ve onların seçtiği bir ''Dayı'' 'nın (''vali'') elinde bulunuyordu. Türk-Cezayirli karışımı bir kökene sahip olan Kuloğlu topluluğu ile belirli ayrıcalıklı kabilelerden destek gören bu yöneticiler, aynı dinden gelmenin kendilerine sağladığı üstünlükle Cezayir'i çok sıkı bir denetim altında tutuyorlardı.
 
Kavas, Ahmet, Geçmişten Günümüze Afrika, Kitabevi, İstanbul, 2005.
Bununla birlikte bu yöneticilerden nefret eden Cezayirliler, 19. yüzyıl başlarında sürekli ayaklanma halindeydiler. Ülke halkı, bu nedenle [[Hıristiyan]] istilacılara karşı koyamayacak kadar bölünmüş durumdaydı. Ülkenin batısında yaşayan kabileler [[Oran, Cezayir|Oran]]'ı kuşatma altına aldılar. Okul öğretmenlerinin ve özellikle dinsel tarikat üyelerinin besleyip güçlendirdiği ortak İslam dindaşlık duyguları çevresinde birleşen bu kabileler, örgütsel bir yapı kurmaya çalıştılar.Bir tarikat önderi ve [[Maskura]] yakınlarındaki bir zaviyenin yönetcisi olan Muhyiddin, Oran ve [[Mostaganem]]'deki Fransız birliklerine karşı yapılacak yıpratma savaşının başına geçmeye çağrıldı.
 
Yaşı bir hayli ilerlemiş olan Muhyiddin, Kasım 1832'de kendi yerine genç oğlu Abdülkadir'in seçilmesini sağladı. Dine bağlılığı ve askeri alandaki gözüpekliğiyle ün salmış olan Abdülkadir, yıpratma savaşının komutanlığını üstlendi. Bu savaş sonunda 1834'te imzalanan Desmichels Antlaşması ile ''müminlerin komutanı'' unvanı altında Oran'ın iç kesiminin yönetimini tümüyle ele geçirdi. Sahip olduğu yeni toprakları birleştirmeye yönelen Emir Abdülkadir, antlaşmanın sağladığı olanaklardan yararlanarak [[Selif]]'te yaşayan bütün kabilelere yönetimini kabul ettirdi. [[Miliana]]'yı ve ardından [[Médéa]]'yı işgal etti. [[Makta]]'da General [[Camille Trézel]]'i yenilgiye uğrattı. [[Bertrand Clauzel]] ve [[T.R. Bugeaud]] adlı generaller tarafından sıkıştırılmasına karşın, Fransızların başvurduğu şiddete tepki duyan Cezayirlilerin deteğini kazanmayı başardı. Görüşmeler sonunda General Bugeaud'u Tafna Antlaşması'nı (1837) imzalamaya ikna etti.Fransızları birkaç limanla yetinmek zorunda bırakan bu antlaşmayla topraklarını daha da genişleterek [[Oran]] ve [[Titteri]]'nin bütün iç kesimlerinin yöneticisi oldu.
 
Emir Abdülkadir iki yıl içinde gerçek anlamda bir devlet kurdu.Başkent olarak bazen [[Maskura]]'yı, bazen de Tihert Kalesini (bugün [[Tagdempt]]) kullandı.Mahzen denen savaşçı kabilelerin ayrıcalıklarını kaldırarak ve bütün uyruklara eşit vergi yükü getirerek halk toplulukları arasında tüzel bir eşitlik kurdu. Güneydeki vahaları hakimiyeti altında tutan et-Tijini ile savaşıp çöl kavimlerini ona karşı birleştirerek , nüfuzunu [[Büyük Sahra Çölü]] yönünde genişletti. Ardından Selif Vadisi ile Titteri'ye, [[Konstantin]] Beyi Hac Ahmed'in direnişiyle karşılaştığı doğu eyaleti sınırlarına kadar uzandı. Ayrıca Fransızlara katılmış olan Zuatna Kuloğullarını ağır cezalara çarptırdı. 1838 kışına gelindiğinde etki alanı [[Berberi]] Kıbayl kabilesinin sınırlarını aşmış ve güneyde Biskra Vahasından [[Fas]] sınırına kadar uzanmış bulunuyordu. Et-Tijini'nin gücünü kırmak amacıyla başkenti Ayn Mehdi'yi altı ay süren bir kuşatma altında tutarak yyıktı. Bu arada bütün Sahra kabileleri de kendisine bağlılık yemini etti.
 
Abdülkadir Cezayiri çevresindeki ileri gelenlerin öğütlerine pek seyrek olarak başvuran ve yetkiyi bütünüyle elinde tutan bir önderdi. Başlıca dayanağı, yurttaşlarını bir araya toplayıp istilacıya karşı birleştirebilecek biricik güç olan din duygusuydu. Ama bu, çağdaş bir devlet kurma çalışmalarında kendisine yardımcı olabilecek çeşitli uluslardan yetenekli kişileri [[Yahudi|Musevi]] ye da [[Hıristiyan]] olmlarına bakmaksızın çevrsinde toplanmasına engel olmadı. Bu Avrupalı uzmanların en tanınmışı sonradan diplomatlık da yapan [[Léon Roches]]'tur; geçirdiği serüvenleri ''Trente deux ans a travers l'Islam'' (İslam Dünyasında 32 Yıl) adlı kitapta anlatmıştır. Abdülkadir, kabilelerin donatımını sağladığı askerler ya da gönüllüler tarafından desteklenen ve yaklaşık 2,000 kişiden oluşan düzenli bir ordu kurdu. Fransız işgali altındaki topraklara yakın kasabalar saldırılara çok açık olacağından iç kesimdeki [[Sebdou]], [[Saida]], [[Tihert]], [[Taza]] ve [[Boghar]] gibi yerleşim birimlerini tahkim etti.Buralarda askeri donatım fabrikaları, ambarlar ve atölyeler açtı, başta [[İngiltere]]'den olmak üzere dışardan yapılan silah alımlarını karşılamak üzere satılacak fazla ürünleri buralarda depoladı. Belirlenmiş ücret alan görevlilere dayalı yeni bir yönetim sistemi oluşturdu. Eğitimi yaygınlaştırarak, bağımsızlık ve milliyet kavramalrının halk arasında güçlenmesini sağladı.
 
Orléans dükünün öncü kolları Demir Geçidini aşınca, Emir Abdülkadir bunu Tafna Antlaşması ile kendisine verilen topraklara yönelik bir saldırı saydı. Örgütlenme çalışmalarını henüz tamamlamamış olmasına karşın, beklenmedik bir saldırıyan geçerek Mitica Ovasındaki Fransız koloni birimlerini yok etti. Bu olay üzerine savaş şiddetini yitirdi. Bu durum, bütün [[Cezayir]]'i ele geçirmek için gerekli donanım ve silahı alma konusunda Fransız hükümetini ikna eden General Bugeaud'un [[1840]]'ta genel vali olarak atanmasına değin sürdü. Bu atamayla birlikte yedi yıllık sert ve acımasız bir savaş başladı. Büyük çaplı çarpışmalardan kaçınan Abdülkadir, gerekli darbeyi indirir indirmez geri çekilebilen tüfekli süvariler kullandığı ardı arkası kesilmeyen küçük çarpışmaları tercih etti. Ancak, karşısında Bugeaud tarafından son derece haraketli kollar halinde düzenlenmiş piyadelerden oluşan bir Fransız ordusu bulunuyordu. Ayrıca, Bugeaud ve yardımcılarının, açlık çeken insanları önderlerini terke zorlamak amacıyla oyguladıkları yıkımla başetmek zorunda kalmıştı.
 
1841'de Fransızlar Cezayirlilerin müstahkem mevkilerini yıkınca, Abdülkadir zorunlu olarak Oran'ın iç kesimlerinde göçebe yaşamı sürmeye başladı. Ertesi yıl Tlemsen'in elinden çıkmasıyla [[Fas]]lı müttefikleriyle bağlantısnı sürdürmesi güçleşti. Daha başka tersliklere ve Fransız birliklerinin güneydeki ilerlemesine karşın, Fas'a ulaşmayı başardı.Bugeaud karşısında [[Isly]]'da yenilgiye uğrayan [[Fas]] sultanı, Abdülkadir'i ülkesinin orta kesimlerinde alıkoymak zorunda kaldı. Abdülkadir, Dahra'da patlak veren bir ayaklanmadan yararlanarak yeniden Cezayir'e girdi. Sidi İbrahim ileri karakolunu ele geçirdi ve kendisini izleyen Fransız birliklerinden sürekli kaçarak ülkenin iç kesimlerine doğru çekildi.
 
=== Fransızlara teslim oluşu ve sürgün hayatı ===
Abdülkadir, Temmuz 1846'da, geri kalan bir avuç adamıyla birlikte yeniden [[Fas]]'a sığındı. Ancak kendisini bir yük olarak gören Fas sultanının desteğini yitirince Cezayir'e dönmek zorunda kaldı. Doğu'ya gönderileceğine söz verilmesi üzerine, General Christophe de Lamoriciére ile Bugeaud'un yerini almış olan Kral [[Louis-Philippe]]'ın oğlu Aumale düküne onurlu bir biçimde teslim oldu.
 
Ancak Louis-Philippe oğlunun verdiği sözü yerine getirmekten kaçındı.Abdülkadir bir süre [[Fransa]]'daki [[Chateau de Pau]]'da tutuklu kaldı.Kendisinin bu dönemde masonluğu seçtiği söylense de bu onun şahsına yapılan bir iftiradan ibarettir. Ardından [[Amboise]]'de hapsedildi. Önce cumhurbaşkanı, ardından imparator olan [[Louis-Napoléon]] [[1852]]'de Abdülkadir'in [[Bursa]]'ya gitmesine izin verdi. Oradan [[Şam]]'a geçen Abdülkadir örnek bir yaşantı sürerek ''Zikru'l-Akil ve Tenbihu'l-Gafil'' (Akıllılara Çağrı, Aldırışsızlara Uyarı) adlı bir kitap yazdı. Fransız hükûmeti kendisine yüklü bir emekli aylığı bağladı ve [[Kıbayl]] kabilesinden gelme bir muhafız birliği verdi. Hatta [[Osmanlı]] denetiminden çıkarmak istedikleri [[Mısır]] ile [[Anadolu]] arasında bir yerlerde hükümdar olması yönünde girişimde bulundu. Abdülkadir, 1871 [[Cezayir]] ayaklanması sırasında [[Konstantin (şehir)|Konstantin]]'in güneyindeki kabileleri ayaklandırmaya çalışan oğullarından birini evlatlıktan reddetti. 1883'te [[Şam]]'da öldü.
 
Günümüzde Cezayirliler kendisini en büyük halk kahramanlarından biri olarak görmektedirler.
 
[[Kategori:1808 doğumlular]]
[[Kategori:1883 yılında ölenler]]
[[Kategori:Ekberi sufiler/filozoflar]]
[[Kategori:Berberiler]]