Erasmus (anlam ayrımı): Revizyonlar arasındaki fark

[kontrol edilmiş revizyon][kontrol edilmemiş revizyon]
İçerik silindi İçerik eklendi
Addbot (mesaj | katkılar)
k Bot: Artık Vikiveri tarafından d:q224321 sayfası üzerinden sağlanan 22 vikilerarası bağlantı taşınıyor
Meteor-ss (mesaj | katkılar)
Humanizmin babalarından sayılan Erasmus'un Deliliğe Övgü kitabı
3. satır:
 
{{anlam ayrımı}}
Erasmus ortaçağ döneminin son yıllarında doğmuş, Rönesans döneminin ilk yıllarında da ölmüş; sıra dışı bir rahip/aydın/mücadele adamıdır (1469- 1536) . Önemli bir geçişin yaşandığı bu kritik yıllarda yaşamış olması onun için zor olmakla beraber büyük bir şanstır. Yaşadığı çağın hatalarını ve eksikliklerini çok iyi analiz ederek gerekli boşlukları doldurma konusunda gösterdiği gayretler sonucunda asırlarca okunan ve başvurulan eserlere imza atmıştır.
 
Humanizmin babalarından sayılan Erasmus, Deliliğe övgü adındaki bu baş yapıtını İtalya’dan İngiltere’ye giderken yolculuk sırasında kendi deyimiyle “zamanını boş hayallerle geçirmemek için” taslak olarak kafasında hazırlamış ve İngiltere’de dostu Thomas More’un evinde birkaç günde yazmıştır. Kitabı yine bu yakın dostu More’a ithaf eder. Eserini hiciv ve ironi üzerine biçimlendiren Erasmus, insanın zihninde oluşturduğu dogmalara karşı acımasız eleştiriler getirir.
 
“Bütün insan ömrü,deliliğin yarattığı bir hayalden ibarettir.”
 
Erasmus bu kitabı yazmak için deli olmalı! Skolastik ortaçağın son demlerinde eleştiri ve sorgu dozunun tavan yaptığı böyle bir eser yazmanın deliliğe varan bir cesaret gerektirdiği ortada. Her filozof bilinene aykırı şeyler ortaya koyar, ama hiç biri Erasmus kadar sivri dilli ve alaycı olamamıştır. Toplumun üst katmanlarını oluşturan bilgeler, teologlar, hukukçular, yazarlar, krallar, tüccarlar vs. onun korkunç dilinden paylarına düşeni fazlasıyla alıyor. Elit çevrelerde kusurlar ve ayıplar her zaman örtülür. Halk bunların pek farkına varmaz varsa da dile getiremez ve kanıtlayamaz. Deliliğe övgü bir bakıma bu katmanın içerden kendine bakışı ve özeleştirisidir. Cafcaflı hayatların alttan çürüyüp dibe vurmasını ve erozyona uğrayan kişilikleri deliliğin temsiliyle okuyucuya gösterir.
 
Deliliğe tanrısallık atfeden Erasmus. Onu akılla karşılaştırarak her iki olgunun sonuçlarından çıkarımlar yapar ve doğru/yanlış, güzel/çirkin kavramlarını bir daha gözden geçirmeye davet eder. İnsan usa gereğinden fazla güvenmiş, akıllı insana, örneğin bilgelere fazlaca itibar etmiş böylelikle aklın ruha ve egoya karşı bir hegemonya kurarak insan ruhunda buhranlara neden olmuştur.
 
Akıl ne kadar can sıkıcı ve azap vericiyse; delilik o kadar hafif ve keyiflidir. Hayatın kaynağını teşkil eder. Devam eden her şeyde delilikten bir parça vardır. Her güçlük karşısında başvurulan delilikler olmasa ne evlilikler devam eder ne savaşlar kahramanlar çıkarır, ne yaşlılık çekilir, ne de aşklar ve dostluklar yaşanır. Tüm bu insancıl ilişkilerin devamında aklın zincirlerinden kurtulup deliliğin özgür atmosferinden çalmalar vardır. En akıllı insanın bile ara sıra başvurduğu delilikler olmasa yaşam çekilmez bir hal alır. Bu noktada çok çarpıcı bir örneklendirme yapar Erasmus. Aklın avantajlarıyla kendilerine bir statü ve paye alan bilgeler bu durumlarıyla o kadar özdeşleşirler ki bir süre sonra hezeyan ve buhranlar içinde kendi hayatlarına kendileri son verirler. Onlar aklın temsilcileri olduklarından neşe ve mutluluk veren delilikten mahrum kalmışlardır.
 
İnsanın mutluluğunun önündeki engel akıl mıdır? Erasmus’un belkide en can alıcı sorusudur bu…Doğada en yetkin olgunun akıl olduğunu, dünyanın geçirdiği müthiş gelişmelere ve kolaylıklara karşın ruhi bunalımların gitgide arttığını göz önünde bulundurursak bunun yabana atılır bir fikir olmadığını görürüz. Deliliği masumiyet ve samimiyetle eşleştiren Erasmus; aklın düşünceyle kirlendiğini, kötü yola saptığını ve doğal dengeyi bozduğunu söyler. Mutsuzluğun, ruh sıkıntılarının başlıca nedeni insanın doğasından koparılmasıdır. Aklın hakimiyetine giren insan mekanik bir hal almıştır. Halbuki en mutlu varlıklar kendi doğal akışlarında yaşayan, akla ihtiyaç duymayan canlılardır. Örneğin Arılar hem bahtiyardır hem de insandan daha başarılıdır. Çünkü aklın kuşatıcılığı altında hırsa ve intikama dalmaz. Buna kanıt olarak Lucian’ın horozunu gösterir bize Erasmus. Bu horoz çeşitli durumlardan geçerek, (erkek, kadın, kral, esir, balık, at, kurbağa vs.) tecrübelerinin sonucunda insanın en bahtsız hayvan olduğuna hükmeder.
 
Kitapta en çarpıcı bölüm; kendi de bir rahip olan Erasmus’un kilisenin ahlak biçimine sistemine ve tanrı/kul anlayışına ilişkin radikal sözleri ve eleştirileri olsa gerek. En ağır söz ve hakaretleri kullanmaktan çekinmeden ucu papalara kadar dayandırarak tüm kötü emel ve eylemlerini yüzlerine çarpar. Kilisenin gerçek amacından sapmış halkın manevi duygularının istismarına dayanan bir çıkar kurumuna dönüştüğünü en ağır sözcüklerle hicvederek anlatır. sözü edilen din adamları artık bir maskaradan ibarettir.