Fatımiler devrinde Aleviler: Revizyonlar arasındaki fark
[kontrol edilmiş revizyon] | [kontrol edilmiş revizyon] |
İçerik silindi İçerik eklendi
→Orta Asya Alevîleri ile Pamir Bâtınîleri Dâî-i Â’zam-ı: Nâsır Hüsrev: ....tarikât üyesi gibi Ebû’l Hasan Kharakânî<ref>''Tarih Peçevî'', Cilt: 2, Sahife: 56.</ref> zâviyesinde, kimi zaman da İsfahan.... |
BAŞLIK: '''Fâtımîler devrinde Alevîler''' ve gerekli kısaltmalar yapıldı: {{Ayrıca bakınız|Veçh-î Dîn}} |
||
1. satır:
'''Fâtımîler devrinde Alevîler''' Hicrî üçüncü asırda Afrika’da devam eden propagandalar neticesinde Fâtımîler’in yayılmaları da daha hızlı ilerlemekteydi. Doğudan batıya doğru durmadan akın eden Alevîler [[Ehl-i Beyt]]’in maruz kaldıkları haksızlıkları en feci bir tablo şeklinde tasvir ederek Afrika halkını şiddetli bir Alevîlik yandaşlığıyla Abbâsîler aleyhine teşkilâtlandırıyorlardı. İşte böyle bir ortamda ''“Mehdi bin Abd’ûl-Lâh”'' ''Rakkade'' kentinde hilâfet ilân ederek ''“Benî Merdar”, “Benî Rüstem” ve “Benî İdris”'' hükûmetlerini nihâyete erdirdi. Bu yoğun çalışmalar neticesinde istilâ hudutları da genişleyerek “Delta” kıt’asına kadar dayandı. Sonunda Mısır’ın “Mûiz’ed-Dîn Allâh” tarafından feth edilmesi üzerine ''[[Fâtımîler]]'', olanca güçleriyle Abbâsî Hâlifeliği’nin kaşısına çok kuvvetli bir ''“Alevî Devleti”'' olarak dikilmeyi başardılar.
Hicrî dördüncü asrın ortasında H. 358 / M. 969 tarihinde [[Kahire]] kenti inşa edilerek, sadece [[Şiî]]liğin eğitim ve öğrenimi maksadıyla meşhur “Ezher Medresesi” kuruldu. [[Sünnî]] Ulemâ tedrisattan men’edildiği gibi yeni şehir [[Kahire]] de ''[[Fâtımî]] Payitahtı'' olarak seçildi.
{{ana|Fâtımîler}}
== Abbâsîler ile Fâtımîler arasındaki Hilâfet mücadeleleri ==
O asırlarda, ''“Doğu İslâm Âlemi”'' [[Bağdat]]’taki [[Abbâsîler]] ve Mısır’daki [[Fâtımîler]] olmak üzere iki ayrı merkezin etrafında toplanmışlardı. Batıda ise [[Suriye]] [[Emevîler]]i’nin çöküşünden sonra hayatta kalmağa muvaffak olabilen “Endülüs Emevîleri” vardı. Bütün bu merkezlerin hepsi de Hilâfet makamını kendilerine mâletmek maksadıyla diğer muhasımlarıyla en kanlı çekişmelere girmekten asla geri kalmıyorlardı. [[Fâtımîler]], [[Ehl-i Beyt]]’e olan akrabalıklarından dolayı kendilerinin Hilâfet makamına lâyık olduklarını ileri sürmekteydiler. Abbâsîler’in Sünnî mezhebini redetmekte ve Hânedan-ı Âlevîyye’ye müntesip olduklarını hatırlatacak bir ad ile kendilerini tüm [[Şia|Şîʿa]]-i [[Bâtınîlik|Bâtın’îyye]]’nin mutlak temsilcisi ve Hilâfet makamının da vârisi olarak görmekteydiler. Sünnîliğe aykırı mezhepleri kabullenmiş olan hükûmetlerden [[Büveyhoğulları|Büveyhîler]], Rüstemdârlar, [[Bâvendîler]] ve tüm [[Alavîler|Taberistan Alevîleri]] [[Fâtımîler]]’i Hâlife olarak tanımakta, [[Samânîler]], [[Gazneliler]], [[Selçuklular]] da [[Abbâsîler]]’in Hâlifeliğini kabul etmekteydiler.
{{İslam itikad mezhep}}
Fâtımîler’in Mısır’da hükûmet kurmaları üzerine Mısır dâîleri Suriye üzerinden uç Anadolu’ya, Horasan’a ve Türkistan’a gelmeye başladılar. Horasan’da oturan büyük dâî, [[Maveraünnehir|Maverâünnehre]] ve oradan daha esaslı bir teşkilât oluşturabilmek amacıyla Nesef ve Buhârâ’ya geçmişti. “Bâtınîler”, artık Abbâsîler’e karşı en önemli dâîlerini Kahire saraylarından ithâl etmeye başlamışlardı. "[[EbûʿAlî el-Mansûr el-Hâkim bi-EmrʿAllâh]]" ve "[[Ebû Tamîm Ma’add el-Mûstensir bil-Lâh]]" gibi [[Bâtınî]]liğin dâî a’zâmlık mertebesine ulaşmış olan hâlifeler, bu harekâtın idaresini tüm hassasiyetleriyle ellerinde tutmakta ve en ehliyetli dâîlerini Türkistan’a tayin etmekteydiler. [[Deylem]]’e Ebâ Hâtim, Nişabur’a Ahmed Nesefî ve Ebû Yakûb Sizcî, [[Maveraünnehir|Maverâünnehir]]’e Bendanî, Hindistan’a Ahmed bin Keyyal (H. 270, M. 884), Endülüs’e İbn-i Meserret (H. 310, M. 923) gibi çok iktidarlı dâîler “Bâtınîlik Teşkilâtını” oluşturmak üzere atanmışlardı.
{{Ayrıca bakınız|EbûʿAlî el-Mansûr el-Hâkim bi-EmrʿAllâh|Ebû Tamîm Ma’add el-Mûstensir bil-Lâh|İsmâilîlik|Mustâlîlik|Nizarîlik}}
Satır 11 ⟶ 14:
==== Orta Asya Alevîleri ile Pamir Bâtınîleri Dâî-i Â’zam-ı: Nâsır Hüsrev ====
Din ve felsefe ilimlerinde büyük şöhret sahibi olan “[[Muin’ed-Dîn Nâsır-ı Hüsrev]]”, [[Tuğrul Bey|Tuğrul Selçukî]]’nin kardeşi [[Çağrı Bey]]’in Horasan valiliği esnasında önemli memuriyetlerde bulundu. H. 437, M. 1046 yılında Hicaz’a gitti. H. 440, M. 1049’da [[Fâtımî]] halifesi [[Ebû Tamîm Ma’add el-Mûstensir bil-Lâh]]’ın emrine girdi. “İmâm-ı Zaman” tarafından Horasan Dâî Â’zamlığına tâyin oldu. Tehame, Yemen, Lehsa [[Karmatîler]]’i ile ilişkiler kurdu. Oralarda bir hayli neşriyatta bulunduktan sonra Basra ve İsfahan’a uğrayarak kardeşi Ebû Said ile birlikte Belh’e geldi. Kendisine “Hüccet-î Mûstensir”, “Hüccet-î Horasan” ve “Sâhib-î Cezîre” ünvanları verildi. [[Muin’ed-Dîn Nâsır-ı Hüsrev|Nâsır Hüsrev]]’in fa’aliyetlerinden şüphelenen hükümet onu Horasan’dan çıkardı. Uzun seyahatlerden sonra [[Belh]]’e oradanda [[Mazenderan]]’a gitti. Vardığı yerlerde hep Bedmezheplik ile suçlandı. Bu sebeple kimliğini gizlemek ve deruhte ettiği görevi tehlikesiz ifa edebilmek amacıyla kimi zaman bir [[tarikât]] üyesi gibi [[Ebû’l Hasan Kharakânî]]<ref>''Tarih Peçevî'', Cilt: 2, Sahife: 56.</ref> zâviyesinde, kimi zaman da [[İsfahan]] ve Geylan âlimleriyle hikmet ve felsefeye dair münakaşalara giren bir hâkim olarak tanınmaktaydı. Bedehşan köylerinden Yemlekân’da öldü.<ref>''Tezkere-i Devlet Şâh-ı [[Semerkand]]î''.</ref>
“Orta Asya Alevîleri” üzerinde derin izler bırakmış olan [[Muin’ed-Dîn Nâsır-ı Hüsrev]]’in mezarı bütün Rusya, İran, Hindistan, Afganistan ve Çin’den akın eden ziyaretçilerle takdis edilmektedir. <ref>Profesör M. Şerafeddin, ''Pamir İsmâ‘ilîleri'', İlâhiyat Fakültesi Mecmuası, Sayı 71, Yıl 1928.</ref>
===== Nâsır Hüsrev’in savunduğu ve yaydığı akideler =====▼
Nâsır-ı Hüsrev’in yaydığı ve telkin ettiği [[bâtınî]] akideler içerdiği onca te’vilâta rağmen nass’ın zâhir hükümlerinin göz ardı edilmesine kesinlikle karşı çıkması ve şer’in amelî tekliflerini kabul etmesi nedeniyle [[Bâtıni]] Suriye [[Nusayrîler]]’i ile [[Alamut|Elemût]] [[Sabbahiyye|Bâtınîliği]]’nden ayrılmaktadır
Doğu Hurûfîliği’nin bir atlama basamağı konumunda bulunan hurûfun anlamları
===== Pamir Alevî–Bâtınîliği’nin i’tikadî ilkeleri =====▼
▲==== Nâsır Hüsrev’in savunduğu ve yaydığı akideler ====
▲Nâsır-ı Hüsrev’in yaydığı ve telkin ettiği [[bâtınî]] akideler içerdiği onca te’vilâta rağmen nass’ın zâhir hükümlerinin göz ardı edilmesine kesinlikle karşı çıkması ve şer’in amelî tekliflerini kabul etmesi nedeniyle [[Bâtıni]] Suriye [[Nusayrîler]]’i ile [[Alamut|Elemût]] [[Sabbahiyye|Bâtınîliği]]’nden ayrılmaktadır. Nâsır Hüsrev, yalnız bâtının “tek göz” ve yalnız zâhirin de “tek göz” olduğunu söylemekte ve hakikâti kavrayabilmek için “çift göze” gereksinim olduğunu savunmaktadır. “Zâd-ûl Müsâfirîn” adlı eserinin girişinde bu konudaki görüşlerini anlatmaktadır. [[Bâtınî]]liğe kendi şahsi kanaatlerini ekleyerek bir hususiyet kazandırmağa çalışan [[Nasır-ı Hüsrev|Nâsır-ı Hüsrev]], bilumum [[Bâtınî]]lerce esas olan te’vil yolunu daha ziyâde tevsi’ ederek o zamana kadar gidilmiş olan yoldan farklılaşan yeni bir çığır açmıştır.
▲Doğu Hurûfîliği’nin bir atlama basamağı konumunda bulunan hurûfun anlamları Nâsır’ın öğretilerinde çok önemli bir yer tutmaktadır. [[Şia|Şîʿa]]-i [[Bâtınîlik|Bâtın’îyye]]’nin [[Kur'an-ı Kerîm]] hakkında çıkardığı hükümlerle Hurûf-u Mukattaa’nın izahatına yönelik yapmış olduğu te’vil ve tevcihler hususundaki üstün zekâsını ustaca kullanabilme yeteneği [[Nasır-ı Hüsrev|Nâsır-ı Hüsrev]]’i diğer “Âba-i Bâtınî’yye” arasında çok farklı bir üst seviyeye taşımaktadır. Nâsır’a göre “Lâ ilâhe il-l’Allâh” cümlesinin ihtivâ ettiği harfler hıfz’edildikten sonra geriye “İ – L – H” harflerinden ibaret olan üç harf kalır. Bu üç harf din âleminde “Ced–Feth–Hayâl” ifâde eden “Eb’âd-ı Selâse’yi iş’ar” eder. Diğer Hurûfîler tarafından kullanılan çeşitli “taklib” şekilleri ise [[Nasır-ı Hüsrev|Nâsır-ı Hüsrev]]’de gittikçe inceleşmektedir.
▲{{Ayrıca bakınız|Nasır-ı Hüsrev}}
▲==== Pamir Alevî–Bâtınîliği’nin i’tikadî ilkeleri ====
"“[[Türkistan]] [[Bâtınî]]leri”" ve "“Pamir Alevîleri”" tarafından mezhepte “Düstur-û Amel” olarak bilinen [[Nasır-ı Hüsrev|Nâsır-ı Hüsrev]]’in fıkıh kitabını andıran eseri “Veçh-î Dîn,” günümüzde "[[Bâtınî]] Pamir–Alevîliği" i’tikadının ana hatlarını kayıt altında tutabilmiş olan en ciddî belge niteliğindedir.
{{Ayrıca bakınız|Veçh-î Dîn}}
▲=== Mısır Fâtımîleri’nin Türkler’i iltizamı ===
[[Abbâsîler]] ordularını [[Türkler]]’den oluşturdukları gibi bilâhare [[Türkler]]’in üzerinde zalimane bir baskı oluşturmanın olanaksızlığını kabul ettiler. Bundan başka Horasan, Yemen, Mısır, Suriye vilâyetlerine hep Türk valiler atadılar. Bu ülkeler ise, şiîliğin en fazla revaçta olduğu yörelerdi. Fâtımîler’in Mısır’da yerleşmeleri üzerine bu ailenin yanında [[Türkler]], [[Abbâsîler]]’den gördükleri ayrıcalıktan çok daha fazlasına mazhar oldular. H. 465 / M. 1073 tarihlerine doğru Fâtımîler’in en önemli memuriyetlerini [[Türkler]] işgal ediyordu. [[Fâtımî]] Bâtın’îyye dâîlerinin çoğu bu [[Turancılık|Tûrân]]îler’in yardımları sayesinde [[Orta Asya]] ile kalıcı münasebetler kurabilmekteydiler.
{{Ayrıca bakınız|Türklerin İslamiyet'e girişi}}
|