Tevâfuk, birbirine denk gelme, latîfâne (hoş, zarif) bir şekilde uyum içinde olma anlamına gelen İslamî terimdir. Anlamlı ve hikmetli (bilgece) amaçlarla, latîf bir şekilde birbirine yakışan ve birbiriyle ilişkili olan, uygunluk arz ederek bir düzenin varlığını gösteren, kısaca birbirine tevâfuk eden her şey, evrende tesâdüfe yer olmadığını işaret ve ispat eder.

Aynı şekilde; bir başıboşluk, belirsiz sebeplerle veya kendi kendine oluşma ya da doğa kanunları adı verilen bir "tabiat hâkimiyeti" düşünülemez. Hiçbir şey Allah'ın bilgisi ve kudretinin dışında olmadığı gibi, idaresi dışında da değildir.

Tümel (bütünsel) ya da tikel (kısmî) her şeyde bir amaç ve bir irâdenin belirtisi vardır. Allah dilemedikçe hiçbir şey olmaz. Bütün bunlar gösterir ki: "Kâinatta tesâdüf, hakîkî olarak yoktur."

Esâsen bütün bilimler, evrendeki bu nizâmın düsturları, esaslarıdırlar. Bu yolda yapılan tüm bilimsel çalışmalar ve araştırmalar, asla tesâdüf ve mantıksızlığa yer olmadığı, her şeyde yüksek gâyeler ve yüce hikmetler bulunduğu ilkesini peşînen kabûl ile bunları keşfetme amacına yöneltilmiştir.

Bütün bu hakîkatler, tevâfuka; yani her şeyin birbirine denk gelip bir nizâm ve uygunluk içinde oluşunun anlamına işâret ederler. Buna göre tevafûk, akla "perde arkasında birinin olduğunu" gösterir. O, Sultân-ı Kâinât'tır. Her şeyin anahtarı O'nun yanında, her şeyin dizgini O'nun elindedir. Her şey O'nun emriyle halledilir. Hiçbir şey başıboş olmayıp, onun iradesi dışında değildir.

En küçük fertleriyle dahi, bir bütünlük ve birliği muhâfaza ederek uyum içinde olma durumu, yani tevâfukat; Kur'ân'da dahi bulunmaktadır.