Sonderweg (Almanca: [ˈzɔndɐˌveːk], "özel yol"), Almanca konuşulan toprakların veya Almanya'nın Avrupa'daki diğerlerinden farklı olarak aristokrasiden demokrasiye doğru bir yol izlediğini düşünen Alman tarihçiliğindeki teoriye atıfta bulunur.[1]

Bu modern düşünce okulu, Nazi Almanyası'nın yükselişinin bir sonucu olarak II. Dünya Savaşı sırasında erken ortaya çıktı. Nazi Almanyası'nın Avrupa'da yarattığı yıkımın ölçeğinin bir sonucu olarak, Alman tarihinin Sonderweg teorisi, özellikle 1960'ların sonlarından bu yana, Almanya içinde ve dışında giderek artan bir taraftar kazandı.[2] Özellikle, savunucuları, Almanya'nın yüzyıllar boyunca gelişme biçiminin, Nazi Almanyası çizgisinde bir sosyal ve politik düzenin evrimini fiilen sağladığını iddia ediyorlar. Onlara göre Alman zihniyeti, toplum yapısı ve kurumsal gelişmeler diğer Batılı milletlerden farklı bir seyir izlemiştir.[3] Alman tarihçi Heinrich August Winkler, bir Sonderweg olup olmadığı sorusu hakkında şunları yazdı:

Uzun bir süre eğitimli Almanlar, önce özel bir Alman misyonunu yürütme iddiasındaydı, ardından Almanya'nın II. Dünya Savaşını kaybetmesinden sonra Almanya'nın Batı'dan sapmasını eleştirerek buna paralel hareket ettiler. Bugün olumsuz görüş hakim. Almanya, şu anda hakim olan görüşe göre, büyük Avrupa uluslarından 'benzersiz bir Alman yolu'ndan bahsetmeyi haklı çıkaracak ölçüde farklı değildi. Ve her halükarda, dünyadaki hiçbir ülke 'normal yol' olarak tanımlanabilecek yolu izlemedi.

19. yüzyıl değiştir

Sonderweg terimi ilk olarak imparatorluk döneminde 19. yüzyılın sonlarından başlayarak Alman muhafazakarlar tarafından sıkça kullanılmış bir terimdir.[3] Onlara göre Alman devleti otoriter bir devlet olarak ayırt edici özelliği vardı; sosyal reformları tesis etmede inisiyatif almakta ve "aşağıdan gelen" taleplerin baskısını beklemeden bunları dayatan yapısıyla "Altın Ortalama"yı yakalamış bir devlet olarak Almanya fark yol izlemişti. Muhafazakarlara göre bu gurur duyulması gereken bir olguydu.

Bu tür bir otoriterlik, hem İmparatorluk Rusya'sının otokrasisinden hem de İngiltere ve Fransa'nın zayıf, yozlaşmış ve etkisiz demokratik hükümetleri olarak gördükleri şeylerden kaçınmalarını sağlıyordu. Almanya'nın ne Batı ne de Doğu Avrupa'ya ait olmadığını büyük bir Orta Avrupa gücü olduğu fikri, 1945'e kadar sağcı Alman düşüncesinin yinelenen bir özelliği olacaktı.[4]

Bielefeld Okulu'ndan tarihçi Hans-Ulrich Wehler, Almanya'nın felakete giden yolunun kökenlerini, 1860 ve 1870'li yıllara dayandırıyor. Bu yıllarda Almanya ekonomik modernleşmenin gerçekleştiği ancak siyasi modernleşme gerçekleşmediği bir yerdi.[5] Bu dönemde eski Prusya kırsal seçkinleri; ordunun, diplomasinin ve kamu hizmetini tamimiyle kontrol ediyordu.

Geleneksel, aristokratik ve modern öncesi toplum; ortaya çıkan kapitalist, burjuva ve modernleşmekte olan bir toplumla mücadele etti. Sanayide, ekonomide ve kültürel alanda modernleştirici güçlerin önemini kabul eden Wehler, gerici gelenekçiliğin Almanya'daki siyasi iktidar hiyerarşisinin yanı sıra sosyal zihniyetler ve sınıf ilişkilerine (Klassenhabitus) hakim olduğunu savunuyor.[6]

20. yüzyıl değiştir

II. Dünya Savaşı sırasında değiştir

Nazi Almanyası'nın Mart 1939'da Çekoslovakya'yı işgali ve Eylül 1939'da Polonya'yı işgali (ikinci işgal, Fransa ve İngiltere'yi hemen İkinci Dünya Savaşı'na çekti) Nazi Almanyası fenomenini açıklama dürtüsünü tetikledi. 1940 yılında Britanya'da yaşayan bir Alman göçmen olan Sebastian Haffner, Nazi Almanyası'nı yaratanın kendine özgü kişiliğinin gücüyle yalnızca Adolf Hitler olduğunu iddia ettiği "Almanya: Jekyll ve Hyde"ı yayınladı.[7] 1941'de İngiliz diplomat Robert Vansittart, Nazizmin yalnızca Almanlara özgü saldırganlık ve vahşet özelliklerine sahip olduğunu ve hep var ola gelen Alman şiddetinin yalnızca en son tezahürü olduğunu iddia ettiği "Kara Kayıt: Almanların Geçmişi ve Bugünü" yayınladı. Vansittart'ın tezine benzer diğer kitaplar Rohan Butler'ın "Nasyonal Sosyalizmin Kökleri" (1941) ve William Montgomery McGovern'ın "Luther'den Hitler'e: Nazi-Faşist Felsefe Tarihi" (1946) idi.

Erken savaş sonrası dönem değiştir

Almanya'nın 1945'te II. Dünya Savaşı'ndaki yenilgisinden sonra, Sonderweg terimi 19. yüzyıldan itibaren olumlu çağrışımlarını yitirmiş ve bugünkü olumsuz anlamını kazanmıştır. Nazi Almanyası'nın yükselişi ve düşüşünün bu Alman tarihçi Meinecke'nin 1946 tarihli kitabına verdiği adla "Alman felaketinin" kökenleri hakkında pek çok tartışma vardı. O zamandan beri akademisyenler, Alman demokrasisinin Weimar Cumhuriyeti sırasında neden başarısız olduğunu ve hangi faktörlerin Nazizmin yükselişine yol açtığını araştırmak için entelektüel, politik, sosyal, ekonomik ve kültürel tarihteki gelişmeleri incelediler.[8] 1960'larda birçok tarihçi, Almanya'nın 19. yüzyılda sağlam demokratik kurumlar geliştirmedeki başarısızlığının, 20. yüzyılda Weimar Cumhuriyeti'nin başarısızlığında belirleyici olduğu sonucuna vardı.

Amerikalı William L. Shirer gibi gazeteciler tarafından yankılanan Léon Poliakov, A. J. P. Taylor ve Sir Lewis Bernstein Namier gibi tarihçiler, benzersiz kusurları yansıtan Nazizm'i Alman tarihinin (daha önce değilse de Martin Luther günlerine kadar uzanan "Alman ulusal karakteri" içinde) kaçınılmaz sonucu olarak tasvir ettiler. Yazarlar, Martin Luther'in Yahudi karşıtı polemiklerini örnek olarak gösterdiler.

1944'teki Raleigh Tarih Dersi sırasında Namier, 1848 Devrimleri'ndeki Alman liberallerinin "gerçekte Hitler'in öncüleri" olduğunu, Polonyalılar ve Çekler hakkındaki görüşleri 1938-39'daki büyük uluslararası krizlerin habercisi olduğunu belirtti. Namier'e göre devrim "Alman zihniyetinin bir mihenk taşı ve Doğu Avrupa siyasetinde belirleyici bir unsurdu"; 1848 devrimi "saldırgan milliyetçiliğin, özellikle Alman milliyetçiliğinin erken tezahürleri olarak tanımladı ve ona göre bu, Bismarck, "Prusyacılık" ve Alman milliyetçiliğinden ziyade çokça övülen Frankfurt Meclisinden kaynaklanıyordu.

Taylor, 1945 tarihli "Alman Tarihinin Seyri" adlı kitabında, Nazi rejiminin "Alman halkının en derin isteklerini temsil ettiğini" ve Kutsal Roma İmparatorluğu'nun Fransa ve Avusturya, Alman Konfederasyonunun Avusturya ve Prusya, Weimar Cumhuriyetinin İtilaf Devletleri tarafından kurulduğu hesaba katılırsa Nazi rejiminin Almanlar tarafından oluşturulan ilk ve tek Alman hükûmeti olduğunu yazdı. Taylor, "Üçüncü Reich yalnızca Alman gücüne ve dürtüsüne dayanıyordu; yabancı güçlere hiçbir borcu yoktu. Bu, Alman halkına kendi başlarına dayatılan bir tiranlıktı" dedi.[9] Taylor, Nazizmin kaçınılmaz olduğunu savundu çünkü Almanlar, 1918'den sonra "Doğu Avrupa halklarıyla onlara dayatılan eşitliği reddetmek" istiyordu. Taylor şunları yazdı: Önceki seksen yıl boyunca Almanlar tüm özgürlüklerini Reich için feda etmişti; ödül olarak başkalarının köleleştirilmesini talep ettiler.[10] Hiçbir Alman, Çekleri veya Polonyalıları eşit olarak kabul etmedi. Bu nedenle her Alman, yalnızca topyekun savaşın sağlayabileceği başarıyı arzuluyordu. Reich başka hiçbir şekilde bir arada tutulamazdı.

Amerikalı tarihçi Peter Viereck, 1949 tarihli "Muhafazakarlığa Yeniden Bakış: İsyana Karşı İsyan 1815–1949" adlı kitabında şunları yazdı:

19. yüzyıl Almanyası'nın Metternich karşıtı milliyetçiliğini ve ırkçılığını Nazi sonuçlarına göre yargılamak tarih dışı mı olur? Bu sonuçlar mantıklı bir sonuç muydu yoksa milliyetçiliğin suçlanmaması gereken modern bir kaza mıydı? Pek çok tarihçinin hala büyük liberaller olarak gördüğü 1806-1848'in ilk isyancıları hakkında bu kadar çok şey okumak, yanılgıdan sonra bilgelik örneği mi? Metternich'in en azılı düşmanları olan ve şimdi 1848'de çok öne çıkan liberal üniversite profesörleri, genellikle ders kitaplarımızda resmedilen belirsiz idealistlerden uzaktı. Bismarck, kendi bakış açısına göre, onların Realpolitik'ten yoksun olmalarıyla alay ederken hata yaptı. Çoğunluk, Bismarck'ın sandığından daha fazla Bismarckçıydı. Daha sonra birçok liberal, yeni Ulusal Liberal Parti ile birlikte Bismarck'ın önde gelen propagandacıları oldu. Sadece birkaç onurlu kişi ona ve onun muzaffer savaşlarını takip eden militarist başarı tapınmasına karşı çıkmaya devam etti.

Shirer, 1960 tarihli "Üçüncü Reich'ın Yükselişi ve Düşüşü" adlı kitabında, Alman tarihinin mantıksal olarak "Luther'den Hitler'e" ilerlediği görüşünü savundu ve Hitler'in iktidara yükselişini uluslararası totalitarizm fenomeninden ziyade Alman karakterinin bir ifadesi olarak gördü. Shirer, "Alman tarihinin gidişatının, dünyevi yöneticilere körü körüne itaati Cermen insanının en yüksek erdemi haline getirdiğini ve köleliğe prim verdiğini" belirterek özetledi.[11]

Fransız tarihçi Edmond Vermeil, 1952 tarihli L'Allemagne contemporaine ("Çağdaş Almanya") adlı kitabında, Nazi Almanyası'nın "Alman geleneğinin uç noktalarında ortaya çıkan tamamen tesadüfi bir olay" olmadığını yazdı.[12] Bunun yerine Vermeil, Alman milliyetçiliğinin yalnızca Bismarck tarafından dizginlenmiş olan özellikle saldırgan bir karaktere sahip olduğunu iddia etti. Bismarck'ın 1890'da ayrılmasından sonra Vermeil şöyle yazmıştı: "II. Wilhelm yönetiminin düşüşünden sonra, tüm engelleri yıkan ve zayıf bir hükümetin pençesinden kaçan bu milliyetçilik, sahip olduğumuz bir ruh halini ve genel bir durumu doğurdu. Aksi takdirde, anlık zaferleri ve korkunç çöküşüyle Nazizm anlaşılmaz kalacaktır". Vermeil, Almanya'nın "amansız teknik disiplininin ruhunu her zaman ebedi romantizminin doğurduğu gelecek vizyonlarının hizmetine sunarak" ayrı bir yolda kalacağı sonucuna vardı.[13]

Poliakov, Holokost'u tüm Almanlar desteklemese bile "halkın iradesi tarafından zımnen kabul edildiğini" yazdı.

Buna karşılık, Friedrich Meinecke, Hans Rothfels ve Gerhard Ritter gibi Alman tarihçiler ve Pieter Geyl gibi birkaç Alman olmayan tarihçi, Nazi döneminin Alman tarihinin daha önceki dönemleriyle hiçbir ilişkisi olmadığını ve Alman geleneklerinin Nazi hareketinin totaliterliği ile keskin bir farklılık içinde olduğunu iddia etti. Meinecke, Nazizm'i 1946 tarihli Die Deutsche Katastrophe ("Alman Felaketi") adlı kitabında tarihin özellikle talihsiz bir Betriebsunfall ("iş kazası") olarak tanımlamıştır. Ritter ve Rothfels, Meinecke'nin aşırı savunmacı üslubu olarak gördüklerine karşı çıksalar da, entelektüel mirasçıları Klaus Hildebrand, Karl Dietrich Bracher ve Henry Ashby Turner'a katılarak, Nazi diktatörlüğünün köklerinin Alman geçmişine dayansa da tarihsel bağlantının Weimar yıllarında yapılan bireysel seçimler olduğunu iddia ediyorlar. Bracher, Alman tarihinin Sonderweg yorumuna karşı çıksa da, 18. yüzyılın sonlarında ortaya çıkan özel bir Alman zihniyetine (Sonderbewusstsein) inanıyor. Bracher şunu yazdı:

Alman "Sonderweg"i Üçüncü Reich dönemiyle sınırlandırılmalı, ancak Fransız Devrimi'ne muhalefetiyle birlikte ortaya çıkan ve 1870 ve 1918'den sonra güçlenen özel Alman zihniyetinin (Sonderbewusstsein) gücü vurgulanmalıdır. Demokrasiden diktatörlüğe giden yol belirli bir Alman örneği değildi, ancak Nasyonal Sosyalist diktatörlüğün radikal doğası, 1933-1945'te siyasi ve totaliter bir gerçeklik haline gelen Alman ideolojisinin gücüne karşılık geliyordu.

1983 tarihli bir konuşmasında Hildebrand, bir Sonderweg'in varlığını reddetti ve Sonderweg'in yalnızca Nazi diktatörlüğünün "özel durumuna" uygulandığını iddia etti. 1984 tarihli bir makalesinde Hildebrand daha da ileri gitti ve şunları yazdı:

Gelecekteki bilim adamlarının, örneğin onu Stalinist Rusya ve Kamboçya'nın Taş Devri Komünizmi gibi örneklerle karşılaştırarak, Hitler dönemini tarihselleştirme sürecini başlatıp başlatmayacağını göreceğiz. Buna şüphesiz korkunç bilimsel içgörüler ve acı verici insan deneyimleri eşlik edecektir. Her iki fenomen de, korkunç bir şekilde, 1933 ile 1945 arasındaki Alman Sonderweg kavramını göreceli hale getirebilirdi.

Yanıt olarak Heinrich August Winkler, 1933'ten önce bir Sonderweg olduğunu ve Almanya'nın Aydınlanma'dan derinden etkilenen bir ülke olduğunu, bunun da Hitler ile Pol Pot ve Stalin arasında hiçbir karşılaştırma noktası olmadığı anlamına geldiğini savundu.

1960'ların ortalarından beri değiştir

1960'lardan başlayarak, Fritz Fischer ve Hans-Ulrich Wehler gibi tarihçiler, Fransa ve İngiltere'den farklı olarak, Almanya'nın yalnızca "kısmi modernleşme" yaşadığını ve Fischer'e göre sanayileşmenin ardından siyasi ve sosyal alanlardaki değişikliklerin gelmediğini savundu. Örneğin Wehler'e göre Almanya "modern öncesi" bir aristokrat seçkin tarafından yönetilmeye devam etmesinin bunun gerçek kanıtlarından bir tanesi olduğunu savundu. Sonderweg tezinin savunucularının görüşüne göre, can alıcı dönüm noktası, Alman liberallerinin iktidarı ele geçiremedikleri ve sonuç olarak ya göç ettikleri ya da gerici bir seçkinler tarafından yönetilmeye ve çocuklarına itaati, militarizmin yüceltilmesini ve çok karmaşık bir Alman kültürü kavramıyla gurur duymayı öğretilen bir toplumda yaşamayı tercih ettikleri 1848 Devrimi idi. Alman İmparatorluğu'nun ikinci yarısında, yaklaşık 1890'dan 1918'e kadar, bu gururun kibre dönüştüğünü ileri sürdüler. 1950'den beri Fischer, Wehler ve Hans Mommsen gibi tarihçiler, otoriter değerleri teşvik etmekle suçlanan 1870'ten 1945'e kadar Alman seçkinlerine karşı sert bir suçlamada bulundular; Birinci Dünya Savaşı'nı başlatmaktan tek başına sorumlu olmak; demokratik Weimar Cumhuriyeti'ni sabote etmek; ve Nazi diktatörlüğüne iç baskı, savaş ve soykırımda yardım ve yataklık etmek. Wehler, Fischer ve destekçilerinin görüşüne göre, yalnızca 1945'teki Alman yenilgisi, geleneksel Alman otoriterliğine ve onun daha radikal bir çeşidi olan Nasyonal Sosyalizme yol açan ve sonra onu sürdüren "modern öncesi" toplumsal yapıya son verdi. Wehler, geleneksel iktidar seçkinlerinin 1945'e kadar gücü sürdürmedeki etkilerinin "ve birçok açıdan bunun da ötesinde" şu biçimleri aldığını iddia etti:

otoriter siyaset eğilimi; eğitim ve parti sisteminde demokrasiye karşı bir düşmanlık; endüstri öncesi liderlik gruplarının, değerlerinin ve fikirlerinin etkisi; Alman devlet ideolojisinin azmi; bürokrasi miti; kast eğilimlerinin ve sınıf ayrımlarının üst üste binmesi; ve siyasi antisemitizmin manipülasyonu.

Sonderweg tezinin bir başka versiyonu, Amerika Birleşik Devletleri'nde 1950'lerden 1960'lara kadar, Fritz Stern ve George Mosse gibi tarihçilerin 19. yüzyıl Almanya'sındaki fikirleri ve kültürü, özellikle de şiddetli anti-Semitik Völkisch Hareketini incelediklerinde ortaya çıktı. Mosse ve Stern, Almanya'daki entelektüel ve kültürel seçkinlerin büyük ölçüde modernliği ve bununla birlikte Yahudiler gibi moderniteyle özdeşleştirdikleri grupları bilinçli olarak reddetmeyi seçtikleri ve Weltanschauung'larının (dünya görüşü) temeli olarak anti-Semitizmi benimsedikleri sonucuna vardılar. Bununla birlikte, son yıllarda Stern vardığı sonuçtan vazgeçti ve şimdi, völkisch hareketinin görüşlerini İmparatorluk Almanya'sında yalnızca "karanlık bir gizli akım" olarak kabul ederek Sonderweg tezine karşı çıkıyor.

1990'da Jürgen Kocka, Sonderweg'in teorileri hakkında şunları yazdı:

Yine de, aynı zamanda, araştırmalar Üçüncü Reich'ın daha derin köklerini ortaya çıkarmak için on sekizinci ve on dokuzuncu yüzyıllara geri döndü. İngiltere, Fransa, Amerika Birleşik Devletleri veya kısaca "Batı" ile karşılaştırmalar yaparak, Almanya tarihinin özelliklerini, bu yapıları ve süreçleri, doğrudan Nasyonal Sosyalizme yol açmamış olsalar da Almanya'da liberal demokrasinin uzun vadeli gelişimini engelleyen ve sonunda faşizmin zaferini kolaylaştıran deneyimleri, yapıları, süreçleri ve dönüm noktalarını belirlemeye çalıştılar.

Pek çok yazar, genellikle Sonderweg kelimesini fiilen kullanmadan, bu argümanın detaylandırılmasına çeşitli katkılarda bulunmuştur.

Örneğin Helmuth Plessner, yukarıdan bir ulus-devletin gecikerek yaratılması anlamında kullandığı "gecikmiş ulus"tan (die verspätete Nation) söz etti. Diğer tarihçiler, milliyetçiliğin İkinci İmparatorluk döneminde özellikle saldırgan, yıkıcı bir rol oynadığını iddia ettiler. Ernst Fraenkel, genç Karl Dietrich Bracher, Gerhard A. Ritter, M. Rainer Lepsius ve diğerleri, İmparatorluğun hükümet sistemindeki güçlü uzun vadeli zayıflıkları tespit ettiler: parlamentarizmin bloke edilmiş gelişimi, kendi kendine yeten bloklara benzeyen ciddi şekilde parçalanmış partiler sistemi ve daha sonra Weimar'a yük olan ve onun çöküşüne katkıda bulunan diğer faktörler. Leonard Krieger, Fritz Stern, George Mosse ve Kurt Sontheimer, daha sonra Nasyonal Sosyalist fikirlerin üzerine inşa edilebileceği Alman siyasi kültüründeki liberal olmayan, çoğulculuk karşıtı unsurları vurguladılar.

Hans Rosenberg ve diğerleri, sanayi öncesi elitlerin, özellikle Elbe'nin doğusunda yer alan toprak sahiplerinin (Junker), üst düzey memurların ve subay birliklerinin 20. yüzyıla kadar büyük güç ve nüfuz sahibi olduklarını savundu. Uzun vadede demokratikleşme ve parlamentarizm önünde bir engel teşkil ettiler. Heinrich August Winkler'in gösterdiği gibi, tarımsal çıkarların Weimar Cumhuriyeti'nin çöküşünde zararlı rol oynamıştır. Almanya'nın Prusya hegemonyası altında "kan ve demir" yoluyla birleşmesi, ayrıcalık ve özerkliğe yönelik statü odaklı iddialarıyla subay birliklerinin siyasi etkisini ve toplumsal ağırlığını genişletti. Eski seçkinlerle birlikte, küçük burjuvazinin otoriter bakış açısını ve proleter karşıtı iddialarını ve ayrıca "yedek subay" kurumu gibi orta sınıf siyasi kültürünün militarist unsurlarını içeren geleneksel ve endüstri öncesi norm, düşünce biçimi ve yaşam tarzı da hayatta kaldı.

Liberal Max Weber, kendi şartlarıyla iktidar için çabalamak veya belirgin bir orta sınıf kültürü geliştirmek yerine, hem asilzadenin siyasette orantısız temsilini hem de aristokratik normları ve uygulamaları kabul ediyor gibi görünen üst burjuvazinin "feodalleşmesini" eleştirdi. Aşağıdan başarılı bir devrim deneyiminden yoksun, bürokratik olarak yukarıdan yönetilen uzun bir reform geleneğinde eğitim görmüş ve büyüyen bir işçi hareketi tarafından meydan okunan Alman burjuvazisi, nispeten zayıf ve (Batı ile karşılaştırıldığında) neredeyse "burjuva" gibi görünmüyordu.

Sonderweg teorisinin bir başka varyantı, İmparatorluk ve Weimar dönemlerindeki muhafazakar tarihçilerin iddialarını yineleyen, Alman tarihinin anahtarının coğrafya olduğunu savunan Michael Stürmer tarafından sağlanmıştır. Stürmer, Almanya'nın Orta Avrupa'nın kalbindeki istikrarsız coğrafi durumu olarak gördüğü durumun, birbirini izleyen Alman hükûmetlerine otoriterizmle uğraşmaktan başka seçenek bırakmadığını iddia ediyor. Stürmer'in görüşleri çok tartışmalıydı ve 1980'lerin ortalarındaki kötü şöhretli Historikerstreit'in ("Tarihçiler Kavgası") ana konularından biri haline gelecekti. Stürmer'in önde gelen eleştirmenlerinden biri olan ve kendisi de Sonderweg'in tarih görüşünün bir savunucusu olan Jürgen Kocka, "Coğrafya kader değildir" diyerek Sonderweg'in nedenlerinin bunun yerine siyasi ve kültürel olduğunu öne sürdü. Kocka, Stürmer'e karşı hem İsviçre hem de Polonya'nın da "ortadaki topraklar" olduğunu, ancak hiçbir ülkenin Almanya ile aynı otoriter yöne gitmediğini yazdı.

Soykırım üzerine alt tartışmalar değiştir

1992 tarihli "Sıradan Adamlar" adlı kitabında Christopher Browning, Nazi dönemindeki Almanların, yüzyıllardır Alman kültürünün (özellikle şiddetli anti-Semitizm) tarafından motive edildiği teorisine karşı çıktı. Holokost'un toplu baskınlar aşamasında (ölüm kamplarından önce) Yahudileri doğrudan öldüren özel polis taburu birliklerini inceleyen Browning, tipik orta sınıf işçilerinin anti-Semitizmle iç içe olmadığı, akran baskısı ve beyin yıkama yoluyla katil oldukları sonucuna vardı.

Sonderweg hakkındaki tartışma, Amerikalı bilim adamı Daniel Goldhagen tarafından 1996 tarihinde yayımlanan "Hitler'in İstekli Cellatları" ile tekrardan alevlendi. Goldhagen; Alman toplumunun, siyasetinin ve 1945'e kadar yaşamın, Yahudilerin öldürülmesini mümkün olan en yüksek ulusal değer olarak kabul eden aşırı anti-Semitizm'in benzersiz bir versiyonuyla karakterize edildiğini söyleyerek karşı çıktı. Yehuda Bauer gibi eleştirmenler ise Goldhagen'in en son araştırmaları görmezden geldiği ve hem Almanya'da hem de diğer ülkelerdeki diğer gelişmeleri görmezden geldiği yanıtını verdi. Ruth Bettina Birn, Goldhagen'in "tezinin kanıtları sunuşunu dikte etmesine izin verdiğini" iddia ediyor. Bununla birlikte, Goldhagen'in genellikle bir Alman "kolektif suçu" sorunu üzerine tartışmayı yeniden canlandırmayı ve Almanya'da birçok Alman'ı Holokost'un mirasıyla yüzleşmeye ve onun mirası hakkında canlı ve verimli bir tartışmayı gündeme getirmeyi başardığı kabul edilir.

Pan-Avrupa Eleştirisi değiştir

Son on yıllarda, Alman tarihçiliği milliyetçilikten pan-Avrupalı bir bakış açısına kaydı. En yeni akademisyenler, Alman "Sonderweg" veya Fransız "singularité française" modelleriyle örneklenen eski ayrı ulusal yollar kavramını reddediyor.

Sonderweg tezinin önde gelen eleştirmenleri, 1984 tarihli Alman Tarihinin Tuhaflıkları adlı kitaplarında tartışan iki İngiliz Marksist tarihçi Geoff Eley ve David Blackbourn olmuştur. sosyal ve politik değişimin normal seyrinin olmadığını; 19. yüzyılda Fransa ve İngiltere'nin deneyiminin Avrupa için norm olmadığını; ve liberal Alman orta sınıfı ulusal siyasi düzeyde güçsüz bırakılsa bile, yine de 19. yüzyıl Almanya'sının sosyal, ekonomik ve kültürel yaşamına hakim oldu. Alman toplumsal yaşamının burjuvalaşması, Eley ve Blackbourn'a göre aristokratik değerlerin Almanya'ya göre daha belirgin bir şekilde damgasını vurduğu Britanya ve Fransa'dakinden daha fazlaydı. Sonderweg kavramının tamamını, "on dokuzuncu yüzyıl ile 1930'lar arasında abartılı bir doğrusal sürekliliğe" yol açan "idealist analiz ve kaba materyalizmin tuhaf bir karışımı" tarafından desteklenen kusurlu bir yapı olarak reddettiler.

Sonderweg tezinin önde gelen eleştirmenleri, 1984 tarihli "Alman Tarihinin Tuhaflıkları" adlı kitaplarında (ilk olarak 1980'de Almanca olarak Mythen deutscher Geschichtsschreibung: Die gescheiterte bürgerliche Revolution von 1848 olarak yayınlandı) toplumsal ve siyasi değişimin normal bir seyri olmadığını savunan iki İngiliz Marksist tarihçi Geoff Eley ve David Blackbourn olmuştur.[14] Blackbourn ve Eley, 19. yüzyılda Fransa ve İngiltere'nin deneyiminin Avrupa için norm olmadığını; ve liberal Alman orta sınıfı ulusal siyasi düzeyde güçsüz bırakılsa bile, yine de 19. yüzyıl Almanya'sının sosyal, ekonomik ve kültürel yaşamına hakim olduğunu savundular. Alman toplumsal yaşamının burjuvalaşması, Eley ve Blackbourn'a göre aristokratik değerlerin Almanya'ya göre daha belirgin bir şekilde damgasını vurduğu Britanya ve Fransa'dakinden daha fazlaydı. Sonderweg kavramını, "on dokuzuncu yüzyıl ile 1930'lar arasında abartılı bir doğrusal sürekliliğe" yol açan "idealist analiz ve kaba materyalizmin tuhaf bir karışımı" tarafından desteklenen kusurlu bir yapı olarak tasvir eden düşünceleri reddettiler.[15] Otto Pflanze, Wehler'in "Bonapartizm", "sosyal emperyalizm", "negatif bütünleşme" ve Sammlungspolitik gibi terimleri kullanmasının yalnızca buluşsal araçların ötesine geçtiğini ve bunun yerine bir tarihsel kurgu biçimi haline geldiğini iddia etti.

Alman muhafazakar tarihçi Thomas Nipperdey, 1975 tarihli bir kitap incelemesinde, Wehler'in Alman seçkinlerini olduğundan daha birleşik bir yapı olarak sunduğunu, 19. yüzyıl Almananyasında yukarıdan gelen güçlere çok fazla odaklandığını ve aşağıdan gelen güçlere ise yeterince odaklanmadığını savundu. Wehler'in imparatorluğun göreli istikrarı hakkında herhangi bir açıklama yapmaksızın, Almanya'nın düzen ve istikrar güçleri ile demokrasi güçleri arasında çok keskin bir karşıtlık olarak sunduğunu iddia eden Nipperdey'in görüşüne göre, Wehler'in 1918'den önce otoriterliğin güçleri çok güçlü ve demokrasininkiler çok zayıf olduğu düşüncesinin Weimar Cumhuriyeti'nin nasıl oluştuğunu açıklamamakladır.[16] Nipperdey incelemesini, İmparatorluk döneminin uygun bir tarihinin ancak Alman tarihini karşılaştırmalı bir Avrupa ve Atlantik ötesi perspektife yerleştirerek yazılabileceği ve bu da "büyük büyükbabalarımızla mücadeleye olan saplantımızın" sona ermesine izin verebileceği sonucuna vardı.

Jürgen Kocka ve Wolfgang Mommsen gibi birçok bilim insanı Eley ve Blackbourn'un vardığı sonuçlara itiraz etti. Özellikle Kocka, Sonderweg tezinin Nazi hareketinin yükselişinin nedenlerini açıklamasa da demokratik Weimar Cumhuriyeti'nin başarısızlığını açıkladığını savundu. Bu, Sonderweg konusunun (sıkça karşılaşılan bir tür olsa da) bireysel bir gelişimle sınırlı olduğunu gerektiriyor gibi görünüyor.

Detlev Peukert, 1987 tarihli etkili çalışmasında "Weimar Cumhuriyeti: Klasik Modernitenin Krizi" adlı çalışmasında, Almanya'nın deneyiminin, tüm modernleşmekte olan ülkelerde ortak olan sosyo-politik olayları içeren bir kriz olduğunu ileri sürdü.

Tarihçi David Nirenberg, 2014 tarihli "Yahudi Karşıtlığı: Batı Geleneği" adlı çalışmasında, Yahudi nefreti ve ikame koşullarının diğer tüm Avrupa ülkelerinde de bulunduğunu ve köklerinin Greko-Romen antik çağda ve imparatorluk Hıristiyanlığında olduğunu savunuyor.

1806 öncesi Alman tarihi değiştir

Schubert, bazı durumlarda Kutsal Roma İmparatorluğu tarihi ile özdeşlesitirlen Sonderweg ile 18. yüzyılın sonlarında Romantizm ve Almanya'nın Fransız işgali altındaki Napolyon Savaşları ile pekiştirilen Alman kimliğinin karıştırılmaması gerektiğini belirtir.

Kaynakça değiştir

  1. ^ Schönpflug, Daniel (1 Aralık 2004). "So Far, and yet So Near: Comparison, Transfer and Memory in Recent German Books on the Age of the French Revolution and Napoleon". academic.oup.com. French History. ss. 446-462. doi:10.1093/fh/18.4.446. 11 Mayıs 2023 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 11 Mayıs 2023. 
  2. ^ Kocka, Jurgen (1988). "German History before Hitler: The Debate about the German Sonderweg". Journal of Contemporary History. 23 (1): 3-16. ISSN 0022-0094. 
  3. ^ a b ""The" Sonderweg: Germany's four special paths to modern statehood". 18 Mart 2019 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 17 Şubat 2023. 
  4. ^ "Sonderweg Historiographical Examination". 2 Nisan 2019 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 17 Şubat 2023. 
  5. ^ Anderson, Margaret Lavinia (5 Eylül 2018). "Ein Demokratiedefizit?: Das Deutsche Kaiserreich in vergleichender Perspektive". Geschichte und Gesellschaft (Almanca). 44 (3): 367-398. doi:10.13109/gege.2018.44.3.367. ISSN 0340-613X. 11 Mayıs 2023 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 11 Mayıs 2023. 
  6. ^ Genton, François (30 Kasım 2010). "Penser les transitions démocratiques en Allemagne après 1945". ILCEA. Revue de l’Institut des langues et cultures d'Europe, Amérique, Afrique, Asie et Australie (Fransızca) (13). doi:10.4000/ilcea.876. ISSN 1639-6073. 11 Mayıs 2023 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 11 Mayıs 2023. 
  7. ^ Saritaş, İbrahim (23 Mart 2022). "Yıkımdan Mutlak Savaşa Bir Sonderweg: Carl Schmitt'in Politik Teolojisi". Liberal Düşünce Dergisi (105): 83-106. doi:10.36484/liberal.1067713. ISSN 1300-8781. 
  8. ^ Kocka, Jurgen (1988). "German History before Hitler: The Debate about the German Sonderweg" (PDF). Journal of Contemporary History, Vol. 23, No. 1, ss. 3-16. Sage Publications, Ltd. 3 Temmuz 2022 tarihinde kaynağından arşivlendi (PDF). Erişim tarihi: 17 Şubat 2023. 
  9. ^ Kocka, Jürgen (2018). "Looking Back on the Sonderweg". Central European History. 51 (1): 137-142. doi:10.1017/S0008938918000183. ISSN 1569-1616. 11 Mayıs 2023 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 11 Mayıs 2023. 
  10. ^ Minnerup, Günter (1 Ocak 1996). "The German sonderweg revisited: "Stunde null" and reunification". Debatte: Journal of Contemporary Central and Eastern Europe. 4 (2): 64-77. doi:10.1080/09651569608454540. ISSN 0965-156X. 
  11. ^ "Sonderweg" (PDF). 17 Şubat 2023 tarihinde kaynağından arşivlendi (PDF). Erişim tarihi: 17 Şubat 2023. 
  12. ^ Kunter, Katharina (1 Ocak 2022). "Historical Burdens and the "German Sonderweg": Why it is so Difficult for The Protestant Church in Germany to Stand on the Side of the Victims in the Ukraine War". Occasional Papers on Religion in Eastern Europe. 42 (5). doi:10.55221/2693-2148.2363. ISSN 2693-2148. 17 Şubat 2023 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 17 Şubat 2023. 
  13. ^ Stone, Norman. "DER ENGLISCHE SONDERWEG" (PDF). 17 Şubat 2023 tarihinde kaynağından arşivlendi (PDF). Erişim tarihi: 17 Şubat 2023. 
  14. ^ "When the Sonderweg Debate Left Us". 17 Şubat 2023 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 17 Şubat 2023. 
  15. ^ Everet, Annie. "The Genesis of the Sonderweg". 17 Şubat 2023 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 17 Şubat 2023. 
  16. ^ Kocka, Jürgen (2018). "Looking Back on the Sonderweg". Central European History (İngilizce). 51 (1): 137-142. doi:10.1017/S0008938918000183. ISSN 1569-1616. 17 Şubat 2023 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 17 Şubat 2023.