Boş yuva sendromu

Boş yuva sendromu, ailenin son çocuğunun da evden ayrılmasıyla birlikte ebeveynlerin yaşadığı psikolojik semptomlardır.[1] Ebeveynler üzüntü, korku, kayıp duyguları yaşayabilirler ve ebeveynlik rollerini tanımlamada zorluk çekebilirler.[2] Çocukların evden ayrılmasının yaratabileceği olumsuz etkiler her ne kadar daha çok olsa da ebeveynlere birlikte geçirebilecekleri boş zaman ve birbirleriyle yeniden ilişki kurma fırsatı da oluşturabileceğinden olumlu sonuçları da olabilir.[2][3]

Sebepler değiştir

Çocukların yuvayı terk etmeleri sonucunda aileler çok önemli bir rolü kaybettiği düşüncesine kapılır.[2] Bazı araştırmacılar boş yuva sendromun ana etkenini rol kaybı olarak görmüştür.[4] Bazı çalışmalara göre kişi için önemli olan bir rolü kaybetmesi onun yalnız, memnuniyetsiz ve yabancılaşmış gibi hissetmesine neden ololur. Kişinin az sayıda rolle özdeşleşmesi boş yuva sendromu olasılığını artırmaktadır.[2]

Boş yuva sendromundan çoğunlukla kadınların etkilendiği gözlenmiştir.[2] Bu konuda kadınların daha fazla sıkıntı yaşama sebebi ebeveynlikte daha fazla rolünün olması, çocukla güçlü bir bağ geliştirmiş olması ile ilişkilendirilmiştir.[2][4] Annelik rolünü fazla içselleştiren ve ihtiyaçlarını çocuklarının ihtiyaçları ile bir tutan annelerde bu sendrom çok fazla görülmektedir.[4]

Boş yuva sendromunun görülmesini aynı dönemde yaşanan stresli olaylar da tetikleyebilir.[2] Özellikle orta yaşlı kadınların menopoz yaşadığı dönemde boş yuvada olması sendrom nedenlerinden biridir.[4] Bakım açısından aileye bağımlı olan yaşlı ebeveynler buna örnektir.[2][4][5]

Ailelerin içinde bulunduğu kültür de boş yuva sendromunun ortaya çıkmasını tetikleyebilir. Aileler kültürel farklılıklarına göre çocuklarına dair bir beklentiye sahiptir. Örneğin çoğunlukla bireyci kültürden olan bir İngiliz ailesi çocuğunun evden ayrılmasını normal karşılar. Ancak geleneksel kültüre sahip aileler çocuklarıyla iş birliği içinde ve yakın olmayı beklerler. Sonucunda da çocukların evden erken ayrılmasını olumlu değerlendiremezler.[2][6]

Belirtiler ve etkiler değiştir

Boş yuva sendromunun etkileri, yaygın olarak 45-65 yaş aralığındaki ebeveynlerin %50'si ile %78'i arasında gözlemlenmekle birlikte, bütün yaştan ebeveynlerde gözlemlenebilmektedir.[2] Bu alandaki ilk çalışmalar 1950'li yıllarda başlasa da, sendromun görülme oranı 70'li yıllarda artmış, 2000'li yılların başında patlama yaşanmıştır.[2][7] Boş yuva sendromu etkilerinin anne rolündeki kadınlarda daha sık rastlandığı gözlemlense de, baba rolündeki erkeklerin de bazı durumlarda çok ağır semptomlar gösterebildiği gözlemlenmiştir.[6]

Davranışsal etkileri değiştir

Ebeveynin çocuğuyla olan bu samimi ve düzenli ilişkisinin aniden kaybolması durumunun ebeveynde kimlik bunalımına, ani bir rol kaybına ve kendini başkalarından izole etme arzusuna sebep olduğu gözlemlenmiştir. Sendromun etkileri, aile üyeleri dışında sosyal etkileşime daha az giren ebeveynlerde çok daha ciddi sonuçlara sebep olabilmektedir.[6] Sendrom ilerledikçe ebeveynlerin kimlik bunalımına girdikleri, ebeveynlik rollerini tanımlamada zorluk çektikleri, evlilik içi sorunlar yaşadıkları ve alkolizme yöneldikleri gözlemlenmiştir. Bu sorunlar, özellikle de boş yuva sendromunu evliliğin görece erken dönemlerine yaşayan ebeveynlerde, evliliğin boşanmayla sonuçlanmasına kadar gidebilir.[3] Bu bireylerin genel olarak daha mutsuz olduğu, hayattan ve evliliklerinden daha az keyif aldıkları gözlemlenmiştir.[2]

Nadiren de olsa, çocuğun evden ayrılmasıyla birlikte ortadan kalkan sorumluluk yükünün, ebeveynlere birlikte geçirmek için zaman oluşturma, birbirleriyle yeniden bağlantı kurma ve ilişkilerini tekrar alevlendirme fırsatı tanıma gibi birkaç olumlu etkisinin de bulunduğu kanıtlanmıştır.[2][3]

Fiziksel etkileri değiştir

Semptomun etkisi altındaki bireylerin yoğun keder, suçluluk, öfke ve yalnızlık hissettikleri; bu etkilerin depresyon, anksiyete bozukluğu ve psikoz gibi ağır psikopatolojik durumlara sebep olabileceği gözlemlenmiştir. Bu durumlar terapi gerektirecek klinik vakalara dönüşebilmektedir.[1]

Farklılıklar değiştir

Cinsiyet değiştir

Boş yuva sendromu başlarda yalnızca kadınlarda görülen bir durum olarak düşünülüyordu.[1] Bunun ana sebeplerinden biri kadının tek kimliğinin ve en temel rolünün çocuklarına bakmak şeklinde tanımlanmasıydı. Yapılan araştırmalar, kadınların çocuklarının evden ayrılmasına yalnızlık, depresyon, endişe, stres ve memnuniyetsizlik gibi ortak tepkiler verdiklerini göstermiştir.[6] Son yıllarda yapılan araştırmalarla birlikte her iki cinsiyet de boş yuva sendromunu yaşadığı tespit edilmiştir. Ancak toplumsal cinsiyetin de etkisiyle bu durumu dışa vuruş şekilleri farklılaşabilir.[1] Evin birincil ekonomik destekçisinin baba olduğu ailelerde çocuklar evdeyken onlarla yeterince zaman geçiremeyen babalar ev boşaldığında pişmanlık ve suçluluk duygusu hissedebilirler.[1][6] Aşırı ilgili, aşırı korumacı anneler boş yuva sendromunu yaşamaya daha açıktır.[6] Geleneksel ailelerde babalar erkek çocuklarının evden ayrılmasını babalık rollerinin kaybı olarak algılamışlardır[2] Boş yuva sendromu her iki cinsiyette de ortaya çıkabilir ancak gösterilen tepkiler aile yapısına, içinde yaşanılan topluma göre şekil alır.[1]

Kültür değiştir

Çeşitli kültürel gruplar aile türleri, ilişkiler ve bunlarla başa çıkma yolları kapsamında birbirinden farklı normlar, değerler, roller ve beklentiler içerebilir.[2] Bu kültürel normların ve beklentilerin oluşmaması durumunda ebeveynler için çatışma, stres ve endişe halinden söz edilebilir.[3] Araştırmacılar, yuvanın boşaltılmasına yüklenen anlam konusunda kültürel bir farklılık olduğunu belirtmiştir.[1] Batılı ebeveynler için “boş bir yuvaya” sahip olmak daha fazla esneklik, eğlence ve daha az günlük duygusal zorluk ve baskı anlamına gelebilir. Buna karşılık, Doğu kültürlerinde, evden ayrılan çocuklar (özellikle normatif olmayan durumlarda) aile bağlarının koptuğunu ve ebeveynlerin geleneksel kültürel değerleri aşılayamadıklarına bir gösterge olabilir, bu da bu ebeveynler için endişe ve strese neden olabilir.[6]

Batılı ebeveynler bağımsız çocuk yetiştirmeye önem verir ve bu anlayıştan ötürü Batı’da küçük çocukların ebeveynlerinden farklı bir yatak odasında uyuması ve gençlerin 18 yaşına geldiklerinde ebeveynlerinden ayrı bir eve çıkması normal kabul edilir. İtalya ve İspanya gibi Güney Avrupa ailelerinde ataerkil anlayış boş yuvayı aile mirasının bir kaybı olarak görmektedir. İtalyan aileler boş yuvaya olumsuz tepki verir ve sağlıklı yaşam kaybı hissederken, Fransız anneler daha az geleneksel annelik rollerini sürdürerek ve çocukların aile evine muhtemel dönüşünü kabul ederek boş yuvayı daha olumlu deneyimler.[2]

Toplulukçu Doğu toplumlarında ise anne ve babalar çocuklarından itaat ve iş birliği özelinde beklentiye sahip olabilir.[6] Öyle ki, yaşlı insanlar için sunulan aile desteği, uzun yıllardır süregelen bir Çin geleneğidir. Uyuşmacı toplum anlayışının yaygın olduğu Afrika, Hindistan, Orta Doğu ve Doğu Asya’da, yaşlı anne-babalara çok büyük hürmet gösterilir. Onlara bakmak ve saygı duymak neredeyse bir çocuğun görevi olarak kabul edilir. Bu ilkelere uymamak anne babada strese, üzüntüye ve utanca yol açabilir. Öte yandan İngiliz ailelerinde ise çocukların aileden ayrılması, özerk yetişkin yaşam sürmenin zorluklarıyla yüzleşmek için donanımlı çocuklar yetiştirmede ebeveyn başarısının bir kanıtıdır.[2] Elde edilen veriler evde çocukları olan akranlarına kıyasla çocukları olmadan yaşayan Çinli ailelerin çocuklarıyla daha zayıf bağlara, daha kötü aile işleyişine ve yaşamlarından memnun olmamaya daha yatkın olduklarını göstermiştir. Ayrıca Çinli emekli ebeveynlerin %80’den fazlası orta ile yüksek düzeyde yalnızlık bildirmiştir.[7] Bir diğer Asya ülkesi olan Tayland’dan alınan verilere göre bu ülkede emekli anne babalar yetişkin çocukları ikamet ettikleri bölgenin dışına çıktıklarında, daha yakın olduklarında olduğundan daha düşük depresyon dereceleri göstermektedir.[7] Ağırlıklı olarak Doğu kültürüne sahip olan Hindistan’da en büyük oğlun yetişkinliğe kadar evde yaşamayı sürdürmesi ve eşiyle birlikte ebeveynlerini desteklemeye devam etmesi yaygın bir gelenektir.[1]

Başa çıkma yolları değiştir

Süreci zamana bırakmak değiştir

Ebeveynler çocuklarının deneyimleriyle yani onların zaman çizelgesiyle kendi deneyimlerini karşılaştırmaktan kaçınmalıdırlar. Bu süreçte ebeveynler evden ayrılan çocuklarının başarısı için onlara nasıl yardımcı olabileceklerini düşünebilirler.[5]

Çocuklarla iletişimi devam ettirmek değiştir

Ebeveynler çocuklarından ayrı yaşasalar bile onlarla iletişimlerini devam ettirebilirler. Telefon görüşmelerini sürdürebilirler, karşılıklı ziyaretler yapabilirler, e-posta ve mesaj yoluyla iletişimde kalabilirler veya günümüz teknolojisinin imkânlarından olan görüntülü görüşmeler gerçekleştirebilirler.[5]

Çevreden destek almak değiştir

Ebeveynler boş yuva sendromu sürecinde kendilerini güvende ve iyi hissedecekleri kişilerle normalden daha sık görüşebilirler. Ancak kişiler kendilerini depresyonda hissediyor ise doktorlarına ya da bir akıl ve ruh sağlığı uzmanına danışmalıdırlar.[5]

Pozitif kalmaya çalışmak değiştir

Çocukların evden ayrılması ebeveynleri boş yuva sendromuna düşürmektedir ancak ebeveynler bu durumun olumlu yanlarını görmeye çalışmalıdırlar. Yani kişiler bu süreçte yapmak isteyip yapamadıkları çocuklarıyla iken zaman bulamadıkları hobileri, kişisel aktiviteleri ve eşlerin birbirleri ile zaman geçirmesi gibi onlara içinde bulundukları yaşam değişikliğine uyum sağlamalarına yardımcı olabilecek uğraşlar edinebilirler.[5]

Kaynakça değiştir

Özel değiştir

Genel değiştir